Kuzular, fareler ve insanlar
Bu ‘fare’ meselesi çok önemli... Yıllarca Bakanlık veya Meclis Başkanlığı bekleyen ve her defasında hayal kırıklığına uğrayan Anayasa Komisyonu Başkanı Burhan Kuzu’yu anlamak lâzım!.. Bir Kuzu kolay yetişmiyor, böyle değerleri bir çırpıda harcamak doğru değil!..
Ayrıca ne demiş ki? Vatandaşa attığı cevap twitinde “Biz farelerin aç gezdiği bir Türkiye devraldık. Biz gelmesek sen bile aç kalacaktın. Şükür ve dua edin bize” buyurmuş...
Peki ne var bunda bu kadar tepki gösterecek? Etrafımıza bir göz gezdirelim ve nankörlük etmeden konuyu fareler açısından analiz edelim... Sahi bu sözlere tepki gösterenlerin kaçı farelerin iç dünyasından haberdar veya kaçı fareler üzerinde kamuoyu araştırması yapmış?
Objektif bilim adamları son on yıl içinde farelerin yaşadığı ‘sosyal’ ve ‘malî’ evrime şahit olmuş, bunu laboratuvar ortamında test etmiştir... ‘Aç budun’doyurulmasa da, ‘aç fare’nin doyurulması tarihî bir vak’adır... Bakın çevrenize, eskiden yüzüne bakılmayan ama bugün statüye kavuşmuş, yakasına rozet, altına koltuk iliştirmiş, mal mülk sahibi değişik fare türleri göreceksiniz...
Bu konuyla ilgili kaynaklara bakarak biraz çalıştım... Fareler genellikle insanların besin kaynaklarına ortak olurlar, depolanmış yiyecekleri tüketirler, insan eliyle yapılmış korunaklı yapılarda yaşarlar... Sürü hâlindeyseler tarım ürünlerine büyük zarar verirler... Nasıl, bir şeyler çağrıştırıyorlar değil mi?
Fareler, çok hızlı üreyen, çok hızlı kaçabilen ve bir o kadar da kemirgen hayvanlardır... O kadar kemirgendirler ki, mermer, kalas, deste deste para, ihale kanunu veya imar değişikliği dosyaları, özelleştirilecek tesis, mera, duble yol, asfalt, baraj gövdesi, deniz kumu fark etmez ne varsa kemirebilecek diş ve çene yapısına sahiptir... Kuzugiller’den önce aç kalmış olmaları, yapılarındaki eksiklikten veya müteşebbis karakterlerindeki pasiflikten değil, tesis yetersizliğinden kaynaklanmıştır...
Bu canlı türlerini diğer haşerelerden ayıran en büyük özelliklerden birisi hem ‘etçil’ hem de ‘otçul’ olmalarıdır... Yani ne bulsa yerler ve tıpkı iskeletlerinin olması gibi bu özellikleriyle insanlara çok benzerler... Ayak parmak uçlarındaki tırnakları sayesinde büyük bir hızla çok yükseklere tırmanırlar... Unutmadan şu önemli ayrıntıyı ilâve edelim: Farelerin tükürüğü ısıracakları insanlarda ve hayvanlarda narkoz etkisi yapar... Çok güçlü koku alma yeteneği sayesinde avının kokusunu çok uzaklardan alır...
Burhan Kuzu’nun sözlerinin doğru olup olmadığını bir ‘mus musculus’a sormak gerekirken, iflâh olmaz bir önyargıyla saldırmak gerçekten hoş değil... Sen hayatında bir fareye vefa göstermemiş hatta onları hor görmüşsün, onların iç dünyasından, yaşadıkları travmalardan habersizsin, on sene önceki sosyo-ekonomik durumlarını bilmiyorsun, ondan sonra da tavır koyuyorsun!.. İnsaf, adam daha ne yapsın, “Yeter! Söz farenin” diye mi bağırsın?
Burhan Kuzu’ya kızanların bir kısmı da sözlerinin “Şükür ve dua edin bize” kısmına takılmış... Burada da abartacak bir durum yok aslında... Dün açlıktan ölmek üzereyken, bugün ‘peşin satan’ pozu veren tok fareler tabii ‘velinimet’lerine dua ve şükredecekler!.. Burada yadırganacak ne var ki?
Bir başka mesajında “Benim hakkımda söylenebilecek en önemli vasıf, mütevazi olmam ve kibirli olmamamdır. Bu genel bir kanaattir” diyerek tevazu markasını kendisine kendi elleriyle çakan TBMM Anayasa Komisyonu Burhan Kuzu, incelenmeye değer birisi... Kendisi öylesine mütevazidir ki, resmî internet sitesinde ‘parlak zekâ sahibi’ olduğuna dair hazırlattığı klibi döndürecek kadar mütevazi!..
O ‘parlak zekâ’ on yıllık iktidarları boyuncu farelerin yaşadığı inkişaftan ‘haklı’ destan çıkarıyor!.. Kafası basmayanlar da “Vay sen vatandaşlara fare mi dedin?” diye isyan koparıyor... Orada söz konusu olanların insanlar değil, fareler olduğunu ya fark edemiyor ya da kabullenmek istemiyor!..
Bunlara bol bol narkoz etkili fare tükürüğü lâzım, şifa niyetine!..
vahiy insan şehir revelation ahlâk etik ethica nüzhet yalan estetik metafizik ebrah doğu batı fıtrat creation yaratılış iyilik kötülük dürüstlük eşref-i mahlûkat kişilik asâlet cesâret vefâ sadâkat ihânet yalan immoralist mitoloji belh’um adâl aere perennius antere genetik şuur terbiye muâşeret muâşaka muvâsalat firâk zarâfet letâfet ferâset panteon rolyef fresk heykel portre gravür ideal ülkü ülkücü kerbelâ aşk keşke cennet cehennem araf âdem havva hâbil kâbil elma haz hayâ hicap gurur hürriyet adâlet musâvat agnostic akıl dacret locig analytical antiq aristokrasi kûrûn-i vustâ giyotin hakikat hikmet paradox dialectic tenkit stoa akademia logos logos spermaticos felâsife gelenek hermeneutic semantic hint upanişad mutezile ihvân-ı safa ilk neden iskenderiye okulu medinetü’l fâzıla hürriyet kölelik rönesans ütopya rethoric allah’ın kulu abdullah muhammed kur’ân endülüs ibn-i rüşd aristotales şeyh gâlip farâbi platon sokrat marcus aurelius galile mimar sinan kirkedard farabi ibn-i sina ibn-i hâldun kafka taşköprülüzâde gazâli musa cârullah şemseddin sâmi frasheri bergson enver paşa muhammed ikbal hayyam mehmet âkif yâkup cemil şems ibn-i haldun mevlâna ali şeriâti fuzulî ebu’l âlâ el maarrî ahmet mithat efendi cemil meriç nâmık kemal ahmed hamdi tanpınar kemal tahir yahya kemal cahid zarifoğlu dostoyevski tolstoy knut hamsun nietzsche oğuz atay gogol albert camus descartes herman hesse puşkin halil cibran kaşgarlı mahmut tevfik fikret cenap şehabettin neyzen tevfik motzart bach mahler tarkovski suç ve cezâ anna karenina madonna prag istanbul çocuk kalbi sn. petersburg soljenitsin marks kant heraklit hegel el-hamra endülüs kâmus u türkî redhouse wagner kâmus u okyanus lugat-i fransevî iliria shqip meydan larusse şakâyık-ı nûmâniye mevzuâtü’l ulûm abdülkadir merâgi ıtrî muhammed esed michelangelo van gogh cezanne rembrand monet hoca ali rıza ulysess gaze eleni karaindrou sezen aksu golha farid farjad osman hamdi