
Muhaliflik her şeyi meşru kılar mı?
‘Dağdaki iyi çocuklar’ın arkadaşı bir bakıyorsunuz ya dozerin önünde ya da twitter’ın başında ‘mezhebî’ kışkırtıcılık peşinde... Ömrünü Dersim’de Atatürk’ün soykırım yaptırdığını ispatlamaya adamış birisi, Atatürk’ün partisini kemire kemire bölücü harekete lojistik sağlıyor...
PKK’nın sivil uzantısı partinin, “Türk ordusunun savaş kabiliyeti yok, tarihî bir yenilgi alır” diye akıl veren ‘devrimci’milletvekili, düzendeki adaletsizliğe isyan eden masum kitlelerin başını oraya buraya çekiyor, ağaçlar, böcekler ve kuşlar adına!..
Türkiye’nin en çok okunan ‘pop-yazar’ları sözüm ona ‘çevrecilik’ ve Hasankeyf hatırına Ilısu Barajı’nın yapımına karşı çıkıyorlar, terörist örgütle örtüşe örtüşe... Bu barajın hem enerji üretimi hem de alan kontrolü açısından devlete ve millete kazandıracaklarını umursamadan...
Muhalifiz ya, her şey yıkılsın, her şey kahrolsun!.. İdeolojik ihanetin ve siyasî işbilmezliğin dünyanın en kaba Vandalizmiyle buluştuğu nokta burası olmalı... Vur, kır, parçala, bu maçı kazan!.. Hepimiz fil olalım, züccaciye dükkanımızda ‘zafer’ halayı çeken!..
Burada açık bir sıkıntı var... Herhangi bir olayı ele alalım... Meselâ Hatay’da yaşanan olayları... Eğer bu olaylarla ilgili, kimi Kürtçü, ulusalcı ve solcu gazeteler aynı başlıklar eşliğinde aynı yorumları yapıp, aynı değirmene su taşıyor iseler, evet ısrarcıyım, bu ‘manşet akrabalığı’nda bir sıkıntı var demektir... Sadece ‘iktidara muhaliflik’ duygusu bu ittifakı bir araya getiriyorsa, o ittifaka dahil olanların ‘diğer özellikleri’ni ne yapacaksınız? Onların meşruiyet kazanmasını nasıl engelleyeceksiniz? İspat için söz konusu gazeteleri şimdi gidin bayiden alın ve ODTÜ, Hatay veya Ankara’da meydana gelen olaylara ilişkin ‘ağız birliği’ne şahit olun...
Lice’de örgüt talimatıyla karakol inşaatını basmaya kalkışanlar arasından Medeni Yıldırım isimli bir genç, çıkan çatışmada ölmüştü... Gezi’yi takiben gerçekleşen bu olayla ‘DirenLice’ eylemi başlamıştı... Ve ‘ilgili’ulusalcı televizyon Kadıköy’den Moda’ya doğru beş bin kişinin ellerinde Türk bayraklarıyla yürüdüklerini ve Kürtçe ‘Yaşasın halkların kardeşliği’sloganı attıklarını aktarmış, ‘Türk milliyetçileri’yle ‘Kürt milliyetçileri’nin birleştiği yalanını savurmuş, yüzde 50’yi ötekileştiren hükûmetin, şimdi de Kürtleri ötekileştirdiğini, Lice olaylarının bundan patladığını öne sürmüştü...
Türkiye Cumhuriyeti devleti karakol da yapacak, baraj da... Bu tasarruf sadece kendi elindedir, hiç kimseden izin almaz, almaya kalkarsa zaten ona ‘devlet’ denmez... Buna cebirle karşı çıkana da tedbir alır, almak mecburiyetindedir... O hâlde Lice’de meydana gelen olayda ölen gençle, diğer olaylarda ölenleri bir liste yapıp, âdeta ‘şehitler albümü’ yayınlayanlar hangi amaca hizmet etmiş oluyorlar? Ne yapacaklardı askerler, karakolu teslim mi edeceklerdi?
“Çekilmeyi durdurduk” diye açıklama yapıyor KCK... Bir yığın gerekçe sıralıyorlar ama birinci gerekçeleri ‘karakol ve baraj yapımlarının sürmesi’... Bunu ‘yeniden savaşa hazırlık’ olarak gördüklerini söylüyorlar veya öyle sunmak işlerine geliyor... Şimdi burada kime hak vermek gerekiyor, topraklarının güvenliği için karakol yapımında ısrar eden ‘devlet’e mi, yoksa terör örgütüne mi?
Bu arada bir de hatırlatma... Üzerine ‘bölücü’ gölgesi düşmüş bir muhalif dalga, devlette tahribat yapsa da, hükûmetin arkasındaki seçmen desteği üzerinde bir erozyona yol açmıyor... Tam tersine, ortak hareket eden muhalefetteki ‘şaibeli renklilik’, dağılanları yeniden toplamaya yarıyor, kopan seçmeni eski mevzisine döndürüyor...
Yaşadıkları adaletsizlikleri protesto için Gezi protestolarının ilk günlerinde meydanlara inip, gördükleri tablo karşısında geri çekilen masum ve mâkul insanlar, aslında çok şey anlatıyor olmalıydı... Tabii anlayanlar için...
vahiy insan şehir revelation ahlâk etik ethica nüzhet yalan estetik metafizik ebrah doğu batı fıtrat creation yaratılış iyilik kötülük dürüstlük eşref-i mahlûkat kişilik asâlet cesâret vefâ sadâkat ihânet yalan immoralist mitoloji belh’um adâl aere perennius antere genetik şuur terbiye muâşeret muâşaka muvâsalat firâk zarâfet letâfet ferâset panteon rolyef fresk heykel portre gravür ideal ülkü ülkücü kerbelâ aşk keşke cennet cehennem araf âdem havva hâbil kâbil elma haz hayâ hicap gurur hürriyet adâlet musâvat agnostic akıl dacret locig analytical antiq aristokrasi kûrûn-i vustâ giyotin hakikat hikmet paradox dialectic tenkit stoa akademia logos logos spermaticos felâsife gelenek hermeneutic semantic hint upanişad mutezile ihvân-ı safa ilk neden iskenderiye okulu medinetü’l fâzıla hürriyet kölelik rönesans ütopya rethoric allah’ın kulu abdullah muhammed kur’ân endülüs ibn-i rüşd aristotales şeyh gâlip farâbi platon sokrat marcus aurelius galile mimar sinan kirkedard farabi ibn-i sina ibn-i hâldun kafka taşköprülüzâde gazâli musa cârullah şemseddin sâmi frasheri bergson enver paşa muhammed ikbal hayyam mehmet âkif yâkup cemil şems ibn-i haldun mevlâna ali şeriâti fuzulî ebu’l âlâ el maarrî ahmet mithat efendi cemil meriç nâmık kemal ahmed hamdi tanpınar kemal tahir yahya kemal cahid zarifoğlu dostoyevski tolstoy knut hamsun nietzsche oğuz atay gogol albert camus descartes herman hesse puşkin halil cibran kaşgarlı mahmut tevfik fikret cenap şehabettin neyzen tevfik motzart bach mahler tarkovski suç ve cezâ anna karenina madonna prag istanbul çocuk kalbi sn. petersburg soljenitsin marks kant heraklit hegel el-hamra endülüs kâmus u türkî redhouse wagner kâmus u okyanus lugat-i fransevî iliria shqip meydan larusse şakâyık-ı nûmâniye mevzuâtü’l ulûm abdülkadir merâgi ıtrî muhammed esed michelangelo van gogh cezanne rembrand monet hoca ali rıza ulysess gaze eleni karaindrou sezen aksu golha farid farjad osman hamdi