Telvin Hüsn-ü Hat Sahaf Şiir
Anasayfa > Servet Avcı > Savaşma seviş ya da sıvış!

Savaşma seviş ya da sıvış!



Bülent Uluer, eski DEV-GENÇ liderlerinden... İsmi daha çok Dursun Karataş ve Paşa Güven’le birlikte DEV-YOL’da meydana gelen DEV-SOL çatlağıyla anılır... 12 Eylül sonrasında Filistin’den Avrupa’ya uzanan uzun yıllar boyunca kaçak kaldı... Türkiye’ye ancak 90’ların ortasında dönebildi...
Habertürk’ün Pazar ekinde Bülent Uluer’in ilginç bir röportajı yayınlandı... Ülkücülerle çatışmaları, örgüt kuruluşlarını, ‘Kıbrıs’ta işgale son’ mitinglerini, İTÜ işgalini, yürüyüş ve cenazelerde yaptığı konuşmaları anlatırken gazeteci araya giriyor ve  “Bunlara nasıl izin veriliyordu?” sorusunu soruyor... 
Cevap şöyle:  “O sırada iki kez içişleri bakanlarıyla görüştüm. İlki Korkut Özal’dı. Bir gece polis Kızılay’dan aldı, 5 arkadaş İçişleri Bakanlığı’na gittik. O geldi, arkasında iki jandarma albay. MSP-Ecevit hükümeti var o zaman. “Solcu arkadaşlar, biz sizinle ittifak yaparız. Yalnız bir şartım var. Bizimkileri okula alacaksınız, ötekiler beni ilgilendirmez” dedi. Ötekiler dediği Ülkücüler. “Yıldız’a, edebiyat ve hukuk fakültelerine bizimkileri alacaksınız” dedi. “Tamam ama size bazı isimler vereceğiz, emniyetten. Bunlar okulda olay çıkarıyor, çekin” dedim. “Listeyi ver” dedi, baktı. “Bendeki listenin aynısı. Bunları hallederiz” dedi. Oradan çıktık ve dediğini yaptı...” 
Sonraki yıllarda muhafazakâr sağ iktidarların fikir babalığına devam edecek olan dönemin MSP’li İçişleri Bakanı Korkut Özal pazarlık yapıyor devrimcilerle... Bir güzel anlaşıyorlar... Belli ki okula girmeye cesaret edemeyen ‘Müslüman gençler’ ‘solcu arkadaşlar’la yapılan ‘ittifak şartı’yla Yıldız’a, edebiyat ve hukuk fakültelerine girebilirken, aynı İçişleri Bakanı, “Ötekiler (ülkücüler) beni ilgilendirmez” diyebiliyor... Hiç şüphe yok ki, ülkücülerin Korkut Özal’ın himmetine ihtiyaçları yoktu... Allah’a sığınmışlardı, girecekleri yere girerler, verecekleri canı da verirlerdi... 
Bu ne korkunç bir çelişki böyle? Bugün eskiyi yorumlarken, “Bunlar çatışırlardı, biz okulumuza giderdik”  diye kendilerini farklı bir yere oturtanların -en azından bir kısmının- memleket yanarken nasıl bir ‘işbirliği’nin gölgesinde erdemsiz bir hayatı tercih ettikleri artık gizlenemeyen bir gerçek... Yıllarca ‘sağ-sol oyunu’na gelmekle, muktedirler ve onun alt birliklerince terörün taraf ve unsurlarından birisi olmakla suçlanan ülkücüler içeride ve dışarıda hep yalnızlığı yaşarken, o pazarlıkçı geleneklerini bugün kendilerini ODTÜ’ye sokmayıp, başörtülü görünce saldıranlara karşı neden tedavüle sokmadıklarını merak ettiğimiz ‘mücahitler’in metodu demek böyle deşifre olacaktı!..  
Kenan Evren’e göre darbe öncesi meşhur Konya mitingi, sözde bardağı taşıran son damlalardan biriydi... Sonra bir de baktık ki, o Konya mitingi ‘yeşil’ bağrından ne Bakanlar ne bürokratlar çıkaracaktı, ülkücüler Mamak’ta ağır işkenceler altında birer birer kayıplar verirken... Bunlar akıllı-uslu çocuklardı, Fatiha’yı da bilirlerdi, ‘savaşma-sıvış’ tekniğini de!.. Üstelik bunun teorik izahı da vardı... Kızıltaş, ‘Hepimizin Hocası Erbakan’ kitabında  “Gençlerin sağcı ve solcu diye ikiye ayrılıp, sebepsiz yere birbirlerini vurdukları bir dönemde, ‘Müslüman Gençlik’ya da ‘İslamcı Gençlik’, kesinlikle kavgaya karışmıyor” derken kendilerince önemli bir farkı vurguluyordu... 
İşte böyle... Fatiha’yı bilmemekle iftira ettikleri milliyetçiler Fatihalar için can verirken, Fatiha’yı öğrenme sırasında adamlığı öğrenmeyi ıska geçenler ne pazarlıklar yapmışlar!.. Sahi hangisi daha alçaltıcı bir durum? Devletin İçişleri Bakanlığı’nın makamını ve rozetini kuşanıp,  “Bizimkileri okula alın”  pazarlığı mı, yoksa ülkücüler için o ateşten günlerde  “Onlara ne yaparsanız yapın” anlamına gelebilecek  “Ötekiler beni ilgilendirmez” sözleriyle açığa çıkan iğrençlik mi? 
Rahmetli Ömer Lütfü Mete’nin  “Kahpe kayışında bileniyor”  dediği bıçak, mesaiye ne kadar erken başlamış değil mi?

Yorumlar

Güvenlik Kodu

vahiy  insan  şehir  revelation  ahlâk  etik  ethica  nüzhet yalan estetik  metafizik  ebrah doğu  batı  fıtrat  creation  yaratılış  iyilik  kötülük  dürüstlük  eşref-i mahlûkat  kişilik  asâlet  cesâret  vefâ  sadâkat  ihânet  yalan  immoralist  mitoloji  belh’um adâl  aere perennius  antere  genetik  şuur  terbiye  muâşeret  muâşaka  muvâsalat  firâk  zarâfet  letâfet  ferâset  panteon   rolyef  fresk  heykel  portre  gravür   ideal  ülkü  ülkücü   kerbelâ  aşk keşke  cennet  cehennem  araf  âdem  havva  hâbil  kâbil  elma  haz  hayâ  hicap  gurur  hürriyet  adâlet  musâvat  agnostic  akıl  dacret  locig  analytical  antiq  aristokrasi  kûrûn-i vustâ  giyotin  hakikat  hikmet  paradox  dialectic  tenkit  stoa  akademia  logos  logos spermaticos  felâsife  gelenek  hermeneutic  semantic  hint  upanişad  mutezile  ihvân-ı safa  ilk neden   iskenderiye okulu  medinetü’l fâzıla   hürriyet  kölelik  rönesans  ütopya  rethoric allah’ın kulu abdullah muhammed  kur’ân  endülüs ibn-i rüşd  aristotales  şeyh gâlip  farâbi  platon  sokrat   marcus aurelius  galile  mimar sinan  kirkedard  farabi  ibn-i sina   ibn-i hâldun  kafka  taşköprülüzâde  gazâli  musa cârullah  şemseddin sâmi frasheri  bergson  enver paşa  muhammed ikbal  hayyam  mehmet âkif  yâkup cemil  şems  ibn-i haldun  mevlâna  ali şeriâti  fuzulî  ebu’l âlâ el maarrî  ahmet mithat efendi  cemil meriç  nâmık kemal  ahmed hamdi tanpınar  kemal tahir  yahya kemal  cahid zarifoğlu  dostoyevski  tolstoy  knut hamsun  nietzsche  oğuz atay gogol  albert camus  descartes  herman hesse  puşkin  halil cibran  kaşgarlı mahmut  tevfik fikret  cenap şehabettin  neyzen tevfik  motzart  bach  mahler  tarkovski  suç ve  cezâ   anna karenina  madonna  prag  istanbul  çocuk kalbi  sn. petersburg  soljenitsin  marks  kant  heraklit  hegel  el-hamra  endülüs  kâmus u türkî  redhouse  wagner  kâmus u okyanus  lugat-i fransevî  iliria shqip  meydan larusse  şakâyık-ı nûmâniye  mevzuâtü’l ulûm  abdülkadir merâgi  ıtrî  muhammed esed  michelangelo van gogh  cezanne  rembrand  monet  hoca ali rıza  ulysess gaze  eleni karaindrou  sezen aksu  golha  farid farjad  osman hamdi

Tasarım : ATS