Bir kitap: İnsanlaşmak, İslâmlaşmak, Türkleşmek
Bugün yazar Selahattin Tekizoğlu’nun kırk yıllık birikimini kitaplaştırdığı ‘İnsanlaşmak, İslâmlaşmak ve Türkleşmek’ adlı eserini paylaşmak istiyorum...
İnsanın maddî ve manevî dünyasına yönelik cesaret gerektiren sorgulamalar, teşhisler ve tedavi yöntemleriyle ilgili belki de günlük siyaset ve hengâmenin içinde çokça ihmal ettiğimiz bir yanımıza kuvvetli bir ışık tutuluyor... Temelde ‘insan’ olmadan ‘Türkleşme’nin de ‘İslâmlaşma’nın da mümkün olamayacağı büyük tecrübeden süzülen örneklerle işleniyor...
“Fare: File karşı duramazsam, ipleri kesmeyi bilirim demiş’ örneğinden yola çıkan ve kendisini Ağrı Dağı’na çıkmaya çalışan bir karınca gibi hissettiğini söyleyen Tekizoğlu, kitaba damgasını vuran tevazu ve vefa duygusuyla aslında bir model ortaya koyuyor...
İlginçtir, vatanın bir karış toprağı için dünyayı ayağa kaldıran milliyetçiler, her yıl Kıbrıs büyüklüğündeki verimli bir toprak tabakasının erezyon sonucu ırmaklara karışıp yok olması karşısında ilgisiz kalır... Toprağı altımızdan çekmek isteyen silahlı düşmansa milliyetçi öfke yükselir de, erezyonsa pek umurunda olmaz... Milliyetçilerin çevrenin korunmasıyla ilgili şimdiye kadar kayda değer bir çabasının, eyleminin, organisyonunun, örgütünün olmaması maalesef üzücü bir gerçek... Tabii bu konuda çalışmaları olan bazı akademisyenler ve Lütfü Şehsuvaroğlu’nu istisna tutalım...
Tekizoğlu’nun elimdeki kitabı da bir ‘çevre’ kitabı değil... Ama temelde insanın maddi varlığıyla ruh dünyası arasındaki ilişkiyi incelerken çevre duyarlılığını da sayfalarına taşıyarak, farklılık meydana getiriyor... İnsan-toprak ilişkisinde insanı değil, toprağı esas alan ve toprağın insana ait olmadığını aksine insanın toprağa ait olduğunu vurgulayan yazar, ‘kara toprak’ hatırlatmasıyla gerçekte kalıcı olanın altına çiziyor...
Omurgasını ‘sevgi ve muhabbet’in oluşturduğu eserin neredeyse ana fikrini ‘şekilcilikle savaş’ oluşturuyor, dinin orijinal kaynaklarına atıflarda bulunularak, bugün yaşananla, ‘hâl’le arasındaki çelişkiler ortaya konuluyor... Günümüz insanına geleneğe ve köklere bağlı kalınarak ’nasıl’ olunması ve yaşanması gerektiğiyle ilgili ‘medenî ilmihâl’ denilebilecek tespitler aktarılıyor... Araba sürenin trafik kurallarına uyması gerektiğinin ‘farz’lığından nezaket ve teşekkürün önemine kadar önemini unuttuğumuz, öncelikler sıralamasında arkalara attığımız kavramlara yeniden ışık tutuluyor...
Genel olarak insanlara, ama özelde milliyetçi düşünceye sahip olanlara insan ilişkileri, siyasetin çerçevesi, yöntemi ve ‘mayınlı alanları’yla ilgili önemli saptalamalar bunlar... Çünkü insan-madde, ruh-şekil, din-devlet, milliyet-toprak, Atatürk-milliyetçilik-ırkçılık, İslâm-tasavvuf, dâvâ adamlığı-zerafet-nezaket kavramları arasındaki ilişki yılların tecrübesiyle yorumlanmış ve eksik tarafımıza taş üstüne taş konmaya çalışılmış...
Yılların tecrübesini ete kemiğe bürünmesi şeklinde yorumlayabileceğimiz ‘İnsanlaşmak, İslâmlaşmak, Türkleşmek’ adlı eser Çatı Kitapları tarafından kitap dünyamıza kazandırıldı... “Her aydınlığı yangın zannederek söndürmeye koşan zavallı insanlar, karanlığa o kadar alışmışsınız ki, yıldızlar bile rahatsız ediyor sizleri. Düşüncenin kuduz köpek gibi kovalandığı bu ülkede, düşünce adamı nasıl çıkar?” diye soran Cemil Meriç’in bu sözlerini önsözün başına çeken Selahattin Tekizoğlu günümüz insanın hâline irice bir mim koyuyor ama koymakla kalmıyor tecrübeyle arasına bir köprü inşa ederek, geleceğe ışık tutmaya çabalıyor...
Hem sorgulayan hem de nazik bir dil ve mütevazılık eşliğinde çözüm arayan, temele ‘insan’ı koyan, ‘önce insan’ olunması gerektiğini, insan olunmadığı takdirde hiç bir şey olunamayacağını ileri süren ve bunun şartları üzerinde kafa yorulan güzel ve gerekli bir
çalışma...
vahiy insan şehir revelation ahlâk etik ethica nüzhet yalan estetik metafizik ebrah doğu batı fıtrat creation yaratılış iyilik kötülük dürüstlük eşref-i mahlûkat kişilik asâlet cesâret vefâ sadâkat ihânet yalan immoralist mitoloji belh’um adâl aere perennius antere genetik şuur terbiye muâşeret muâşaka muvâsalat firâk zarâfet letâfet ferâset panteon rolyef fresk heykel portre gravür ideal ülkü ülkücü kerbelâ aşk keşke cennet cehennem araf âdem havva hâbil kâbil elma haz hayâ hicap gurur hürriyet adâlet musâvat agnostic akıl dacret locig analytical antiq aristokrasi kûrûn-i vustâ giyotin hakikat hikmet paradox dialectic tenkit stoa akademia logos logos spermaticos felâsife gelenek hermeneutic semantic hint upanişad mutezile ihvân-ı safa ilk neden iskenderiye okulu medinetü’l fâzıla hürriyet kölelik rönesans ütopya rethoric allah’ın kulu abdullah muhammed kur’ân endülüs ibn-i rüşd aristotales şeyh gâlip farâbi platon sokrat marcus aurelius galile mimar sinan kirkedard farabi ibn-i sina ibn-i hâldun kafka taşköprülüzâde gazâli musa cârullah şemseddin sâmi frasheri bergson enver paşa muhammed ikbal hayyam mehmet âkif yâkup cemil şems ibn-i haldun mevlâna ali şeriâti fuzulî ebu’l âlâ el maarrî ahmet mithat efendi cemil meriç nâmık kemal ahmed hamdi tanpınar kemal tahir yahya kemal cahid zarifoğlu dostoyevski tolstoy knut hamsun nietzsche oğuz atay gogol albert camus descartes herman hesse puşkin halil cibran kaşgarlı mahmut tevfik fikret cenap şehabettin neyzen tevfik motzart bach mahler tarkovski suç ve cezâ anna karenina madonna prag istanbul çocuk kalbi sn. petersburg soljenitsin marks kant heraklit hegel el-hamra endülüs kâmus u türkî redhouse wagner kâmus u okyanus lugat-i fransevî iliria shqip meydan larusse şakâyık-ı nûmâniye mevzuâtü’l ulûm abdülkadir merâgi ıtrî muhammed esed michelangelo van gogh cezanne rembrand monet hoca ali rıza ulysess gaze eleni karaindrou sezen aksu golha farid farjad osman hamdi