İstanbul, İstanbul kalır mıydı?
Mesele, “Dersim mi olsun, Tunceli mi kalsın?”, “Şehirlerin veya köylerin isimleri etimolojik anlamda mutlaka Türkçe olsun” meselesi de değil... Etrafları ‘milliyetten nasipsiz’ danışmanlarla dolu siyasîler ya idrakte zorlanıyorlar, ya da umurlarında değil...
Bugün Tunceli’nin ismini değiştirmek bir ‘demokratikleşme adımı’ değil, galibiyet havasındaki terörizmin hasada devam etmesi demektir... Dersim darbesi, terörizmin bir rövanşı söke söke alıyor olması ve bundan sonraki adımlar için motivasyonunu yükseltmesi anlamına gelir... Tarihi bilmeden özür üstüne özür dileyen Başbakan’ın Dersim konusunda Türk devleti adına diz çökmesi, şimdiye kadar izlenen ‘bölücü’metodun nasıl ‘doğru’ ve ‘sonuç alıcı’olduğunu göstermeye yol açardı ancak... Bu ‘ödüllendirme’bundan sonraki sosyolojik ve psikolojik kırılmalara ne gibi istikamet verecektir, işte orası hayra alâmet değildir...
Biz Türkler belki kendimize aşırı güvenden, belki de kompleksimiz olmayışından dolayı fethettiğimiz şehirlerin isimlerini değiştirmedik... Gırtlak yapımıza uygun küçük oynamalar dışında şehir isimlerine ilişmedik... Ne İstanbul’u, ne Ankara’yı, ne İzmir’i, ne Antalya’yı, ne Adana’yı, ne Trabzon’u, ne Bitlis’i, ne Kayseri’yi, ne Konya’yı değiştirdik...
Bugün ülkemizdeki şehir, ilçe, dağ ve ırmak isimlerinin büyük çoğunluğu etimoloji itibariyle Türkçe değildir ama ruhen Türkçeleşmiştir... Cumhuriyet döneminde bazı isimlere dokunulmuştur... Kırkkilise’nin Kırklareli’ne, Tekfurdağı’nın Tekirdağ’a dönüştürülmesi gibi Dersim de Tunceli’ye dönüştürülmüştür... Eğer mesele bir başka anadili cezalandırmak ve Türklerin ana diline göre şehirlerin isimlerini değiştirmek olsaydı bugün ne İskenderun, ne Mardin, ne Sivas, ne Amasya, ne Bursa, ne Isparta kalırdı...
Artık her şey biribirine karışmış durumda... Dersim’i Tunceli’ye çevirten Atatürk... Şimdi eskisine dönüştürmek için ‘bu şeref AKP ve BDP’ye kalmasın’ diye alelacele kanun teklifi getiren parti CHP, Atatürk’ün kurduğu ve ilk genel başkanı olduğu parti!.. Ayrıca en Atatürkçü parti!.. Dersim isyanı bastırılırken ülkeye hükûmet eden parti!.. Katliamla hatta soykırımla suçlanan ama o suçlayanları bile Kılıçdaroğlu’nun genel başkanlığından sonra kendisinden milletvekili seçtiren parti!..
Koalisyon partisi gibi... Ulusalcılar, liberaller ve BDP’yle yarışacak çapta ‘demokrat’lar var, ‘fikir birliği’ haricinde ne ararsanız var... Anayasa Uzlaşma Komisyonu’nda yaşananlar CHP içindeki parçalı yapıyı göstermesi açısından komedi sınırlarını aşacak boyuttaydı... Komisyondaki üç CHP’li üyeden Batum ‘vatandaşlık’maddesinde ‘Türk vatandaşlığı’nın yer almasını savunurken, Attila Kart ulus devlet olamadığımızı, bu yüzden yeni anayasada ‘etnik’eşitliğin vurgulanmasını öne sürdü... ‘Türk olmasını istemiyoruz’diyen BDP’li Yıldız’a eşlik eden ise üçüncü CHP’liydi... İzmir Milletvekili Rıza Türmen, ‘Türk’ yerine ‘vatandaş’ denilmesini teklif etti...
Rıza Türmen’i sadece Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’ndeki on yıllık hakimliğinden tanımıyoruz... Kendisini BDP’lilerin dokunulmazlığının kaldırılması söz konusu olduğunda ‘genelleştirilmemesi’ni gerekçe göstererek karşı çıkmasından, Hakkari’de PKK’lı teröristlerle BDP’li milletvekillerinin kucaklaşması sorulduğunda “Ben bu olayda bir şiddet göremedim” demesinden, ‘nötr vatandaşlık’ teklifinden ve ‘Türk’ kavramının ‘üst kimlik’olamayacağına dair içtihatlarından tanıyoruz...
Bir garip çelişkiler partisi CHP’yi siyasî literatürün hangi kavramıyla tanımlayabiliriz? Seyit Rıza’ya iade-i itibar isteyenler, Dersim için kanun teklifi verenler, ‘dağdaki iyi çocuklar’ın arkadaşları, Sosyalist Enternasyonal’de ‘Kürt sorununun uluslararası platforma taşınma’kararına imza koyanlar ve diğerleri... Evet fonksiyonları itibariyle ancak ‘diğerleri’ olarak anılabilecek olanlar!..
Tunceli-Dersim meselesi ‘dilde ırkçılık’ meselesi değil... Bunu anlamamak için ya ‘bağnaz’, ya ‘kripto’ ya da ‘kurulmuş’ olmak gerekiyor!..
vahiy insan şehir revelation ahlâk etik ethica nüzhet yalan estetik metafizik ebrah doğu batı fıtrat creation yaratılış iyilik kötülük dürüstlük eşref-i mahlûkat kişilik asâlet cesâret vefâ sadâkat ihânet yalan immoralist mitoloji belh’um adâl aere perennius antere genetik şuur terbiye muâşeret muâşaka muvâsalat firâk zarâfet letâfet ferâset panteon rolyef fresk heykel portre gravür ideal ülkü ülkücü kerbelâ aşk keşke cennet cehennem araf âdem havva hâbil kâbil elma haz hayâ hicap gurur hürriyet adâlet musâvat agnostic akıl dacret locig analytical antiq aristokrasi kûrûn-i vustâ giyotin hakikat hikmet paradox dialectic tenkit stoa akademia logos logos spermaticos felâsife gelenek hermeneutic semantic hint upanişad mutezile ihvân-ı safa ilk neden iskenderiye okulu medinetü’l fâzıla hürriyet kölelik rönesans ütopya rethoric allah’ın kulu abdullah muhammed kur’ân endülüs ibn-i rüşd aristotales şeyh gâlip farâbi platon sokrat marcus aurelius galile mimar sinan kirkedard farabi ibn-i sina ibn-i hâldun kafka taşköprülüzâde gazâli musa cârullah şemseddin sâmi frasheri bergson enver paşa muhammed ikbal hayyam mehmet âkif yâkup cemil şems ibn-i haldun mevlâna ali şeriâti fuzulî ebu’l âlâ el maarrî ahmet mithat efendi cemil meriç nâmık kemal ahmed hamdi tanpınar kemal tahir yahya kemal cahid zarifoğlu dostoyevski tolstoy knut hamsun nietzsche oğuz atay gogol albert camus descartes herman hesse puşkin halil cibran kaşgarlı mahmut tevfik fikret cenap şehabettin neyzen tevfik motzart bach mahler tarkovski suç ve cezâ anna karenina madonna prag istanbul çocuk kalbi sn. petersburg soljenitsin marks kant heraklit hegel el-hamra endülüs kâmus u türkî redhouse wagner kâmus u okyanus lugat-i fransevî iliria shqip meydan larusse şakâyık-ı nûmâniye mevzuâtü’l ulûm abdülkadir merâgi ıtrî muhammed esed michelangelo van gogh cezanne rembrand monet hoca ali rıza ulysess gaze eleni karaindrou sezen aksu golha farid farjad osman hamdi