Olmadı, olmuyor, olmayacak!
Ne oldu? Haftalar öncesinden ilân ettiğiniz, büyük gürültüyle açıkladığınız paketinizi sevdiler mi? Memnun edebildiniz mi muhataplarınızı?
Görüntüye bakılırsa cevap hayır... Oyalama taktiği, seçim yatırımı, savsaklama, dağ fare doğurdu gibi ifadelerle karşıladılar ve tarihte defalarca olduğu gibi asla kandırılmayacaklarını duyurarak, parmaklarının tetikte olduğunu hatırlattılar... Sonu ‘der’ le biten ve aslında çoğu ‘şer’ olan sözde insan hakları dernekleri de bu kervandaki yerlerini aldılar... Tabelasında ‘Türk’ adı eğreti duran ve birinci önceliği tıbbın ve tabiplerin meselelerinden çok bu konular olan ‘birlik’ ten Uluslararası Af Örgütü’ne kadar bir çok kuruluş ‘baskı grubu’ olarak yine ‘tehditkâr namlu’nun yanında hizalandılar...
Yandaş gazeteleriniz, tıpkı Apo’nun mektubunun okunduğu o Nevruz’dan sonra attıkları ‘Kardeşlik kazandı’ manşetleri gibi ortak başlıklar attılar; ‘Bu bir devrim’ diye... Niye ‘paketli devrim’iniz tatmin etmedi ‘masa’nın diğer tarafında oturan saygıdeğer teröristleri?
Başörtüsüne hürriyeti savunan ve bu yasağın şimdiye kadar ‘devletine güvenmeyen millet, milletinden korkan devlet’ saçmalığına hizmet ettiğine, bu baskıların ‘istismarcı siyasî akımlar’ı beslediğine inanan ve bu konuda yazdıklarından dolayı özellikle 28 Şubat sürecinde mahkemelerden başını kaldıramayan birisi olarak şunu çok rahat ifade edebilirim: Bu ‘demokrasi paketi’niz, hediye kutusunun üzerindeki kurdela gibi başörtüsüyle süslenmiş bir pakettir... Ve diğer maddelerin taşıdığı riski görmekten aciz, konunun bütününü anlamaktan zorlanan, ileride başına gelebileceklerden habersiz ve umarsız ‘kapasitesi sınırlı’ dindarlar dışında memnun olan yoktur bu pakettinizden... Açıkçası, yıllardır siyasî kâr amacıyla kullanılan, istismar edilen başörtüsü, bir kere daha kullanılmış ve en tahrip edici darbelerden birisine kılıf yapılmıştır...
Ama şanslısınız... Çünkü sadece ‘kapasitesi sınırlı’ dindarlar değil, ‘kapasitesi sınırlı’ bir kısım ulusalcılar da size çalışıyor... Sanki paketten sadece başörtüsü çıkmış gibi feryat ettiler... Ne andımızın kaldırılmasını, ne ana dilde eğitimi, ne ifade özgürlüğünü biçecek olan nefret suçlarıyla ilgili düzenlemeyi, ne alfabeye ilâveyi, ne isim değişikliklerini gördüler... Başörtüsü düşmanlığı, âdeta vatanın birliğinden ve selâmetinden çok daha öncelikliymiş şeklinde yorumlanabilecek yayınlar yaptılar... Hatta öfkesinden Kürtlere ve Alevilere “Yine kandırıldınız” anlamına gelecek mesaj hinliğine yeltenenler bile oldu...
Şanslısınız, bu sorumsuz saldırganlığın saflarınızda sıklaşmayı nasıl sağladığını ve size ‘oy’ olarak döndüğünü iyi biliyorsunuz... Son on yıldır her kırılma noktasında imdanıza yetişen sözde ‘lâik hassasiyet’in hep faydasını gördünüz sandıklarda... Bütün muhalefetinizi oturup masa başında kendiniz dizayn etseydiniz, ancak bu kadar başarılı olabilirdiniz!.. Fazlaca çalışmanıza gerek kalmıyordu, zira onların çalışmaları da çalışmamaları da size yarıyordu...
Pakete dönersek, yine de tatmin edemediniz Oslo’da teslim olduğunuz odağı... Üstelik bu “Son paket değil” diye irade beyan etmenize rağmen... İktidar eliyle devletin paçasına geçen dişler bu hazzı tattı bir kere... Neyi verirseniz verin, isterseniz Türkçeyi ana dil olmaktan çıkarın, okullarda ‘seçmeli ders’ yapın... İsterseniz her etnik gruba ‘eşbaşbakanlık’ verin... İsterseniz kaldırdığınız ‘andımız’ın yerine ‘gerilla marşı’na izin verin... İsterseniz karakol ve baraj inşaatların durdurun, korucuları ‘terörist şehitlikleri’ne mezarlık bekçisi tayin edin... Yine olmayacak, yine memnun edemeyeceksiniz...
‘Son nokta’ konulmadan asla tatmin edemeyeceksiniz... Ambalajla sunduğunuz bu paketiniz de, bundan sonraki paketleriniz de isyan ateşini söndürmeyecek... Kardeşliğimizi pekiştirmek şöyle dursun, terörizmin ‘vurdukça kazanan, kazandıkça vuran’ döngüsüne hizmet edecek sadece...
vahiy insan şehir revelation ahlâk etik ethica nüzhet yalan estetik metafizik ebrah doğu batı fıtrat creation yaratılış iyilik kötülük dürüstlük eşref-i mahlûkat kişilik asâlet cesâret vefâ sadâkat ihânet yalan immoralist mitoloji belh’um adâl aere perennius antere genetik şuur terbiye muâşeret muâşaka muvâsalat firâk zarâfet letâfet ferâset panteon rolyef fresk heykel portre gravür ideal ülkü ülkücü kerbelâ aşk keşke cennet cehennem araf âdem havva hâbil kâbil elma haz hayâ hicap gurur hürriyet adâlet musâvat agnostic akıl dacret locig analytical antiq aristokrasi kûrûn-i vustâ giyotin hakikat hikmet paradox dialectic tenkit stoa akademia logos logos spermaticos felâsife gelenek hermeneutic semantic hint upanişad mutezile ihvân-ı safa ilk neden iskenderiye okulu medinetü’l fâzıla hürriyet kölelik rönesans ütopya rethoric allah’ın kulu abdullah muhammed kur’ân endülüs ibn-i rüşd aristotales şeyh gâlip farâbi platon sokrat marcus aurelius galile mimar sinan kirkedard farabi ibn-i sina ibn-i hâldun kafka taşköprülüzâde gazâli musa cârullah şemseddin sâmi frasheri bergson enver paşa muhammed ikbal hayyam mehmet âkif yâkup cemil şems ibn-i haldun mevlâna ali şeriâti fuzulî ebu’l âlâ el maarrî ahmet mithat efendi cemil meriç nâmık kemal ahmed hamdi tanpınar kemal tahir yahya kemal cahid zarifoğlu dostoyevski tolstoy knut hamsun nietzsche oğuz atay gogol albert camus descartes herman hesse puşkin halil cibran kaşgarlı mahmut tevfik fikret cenap şehabettin neyzen tevfik motzart bach mahler tarkovski suç ve cezâ anna karenina madonna prag istanbul çocuk kalbi sn. petersburg soljenitsin marks kant heraklit hegel el-hamra endülüs kâmus u türkî redhouse wagner kâmus u okyanus lugat-i fransevî iliria shqip meydan larusse şakâyık-ı nûmâniye mevzuâtü’l ulûm abdülkadir merâgi ıtrî muhammed esed michelangelo van gogh cezanne rembrand monet hoca ali rıza ulysess gaze eleni karaindrou sezen aksu golha farid farjad osman hamdi