
‘Kimliğimi kaybettim hükümlüdür!’
Batı’da HDP’yle (Halkların Demokrasi Partisi) seçime girme düşüncesi sürpriz değil... Zaten bu proje Mahir Çayan’ın Apo’ya kırk yıllık emanetiymiş... Apo kendisini İmralı’da ziyarete gelen BDP milletvekiline Çayan’ın çizgisini ve kavgasını sürdüren birisi olarak 26 Ekim’de Ankara’da yapılacak HDP kongresinde okunmak üzere bir de bildiri vermiş...
Türkiye radikal solunun ezici çoğunluğu bu konuda fazlasıyla idmanlı... Kürtçü hareketle radikal Türkiye solu arasındaki ‘koridor’u genişletme, buna ‘protest Aleviler’i de dahil etme ve onlar üzerinden ülkenin diğer bölgelerine açılma amaçlı bir proje bu... Aleviler sistemle problemler yaşasalar da şimdiye kadar bu tür hareketlere kitlesel destek vermediler... Marksist terör örgütleri bu tabandan militan devşirmeye öncelik vermişler ve kısmen de başarılı olmuşlardı... Ama ana gövde ağırlıkla ‘merkez’den yana tavır alageldi...
Durumu farklı olan radikal solun büyük bir kısmı yine atlayacaktır bu projenin üzerine... Geçmişteki bir yazımda “Siyasî Kürtçü hareket Türkiye solunun rahminde büyümüştür” ifadesini kullanmış, söz konusu yazıyı “Maalesef Türkiye komünistinin dönüp dolaşıp geldiği yer ‘Kürtçü dükkanı’dır” sözleriyle bitirmiştim... Bu bir iddia değil tespitti sadece... Çünkü sicil bas bas bağırıyordu... Ayrıldıklarında bir kaç örgüt kuracak çaptaki sosyalist Kürtçüler TİP içinde yetiştiler... 1967-69 yıllarıarasında gerçekleşen Doğu mitingleri ayrılıkçı hareketin daha geniş boyutta ortaya çıkmasına ilişkin önemli bir evreydi... Kendi ifadelerine göre ilk kitlesel muhalefet burada ortaya çıkmış, ‘aydınlanma’ve ‘bilinçlenme’süreci bu mitinglerle ivme kazanmıştı... Bu mitinglerin bağrından Devrimci Doğu Kültür Ocakları doğdu... Sonraki yıllarda Dev-Genç’e dönüşecek olan Fikir Kulüpleri Federasyonu ‘bölücüler’ için de bir okul olacaktı...
Marksistlere göre ‘milliyetçilik’düşman bir ideolojiydi ama Kürt milliyetçiliği istisnaydı, çünkü o ‘ezilen ulus milliyetçiliği’kavramı içinde değerlendiriliyordu... Kürtçü hareket, radikal solun bu ‘himaye dönemi’ni iyi kullandı... Ergenliğe ulaştıklarında, yani 1974’ten sonra kendi adlarıyla ortaya çıkmaya başladılar... Artık KAWA vardı, Tekoşin vardı... Rızgarî’den KUK’a onun üzerinde ayrılıkçı Kürtçü örgüt peydahlandı... Apocular/PKK dahil olmak üzere bu örgütlerin en büyük ortak özelliği kurucularının tamamının Türkiye sosyalist hareketlerinin içinden çıkmış olmasıdır...
O yazıyla ilgili sitem edenler de olmuştu, özellikle Deniz Gezmiş ve Mahir Çayan’ın bu işe karıştırılmasıyla ilgili... Televizyonlarda ideolojik önyargıyla hazırlanmış dizi izleyicisi kıvamındaydı bu sitemler... Onlara da ‘Kürtlere bağımsızlık’ vaat eden Mahir Çayan’ın THKP-C’siyle birlikte, THKO’nun durumunu ‘çelişkilerle dolu’diye ifade etmiş, özellikle Hüseyin İnan’ın Mart 1972’de yayımlanan ‘Türkiye Devriminin Yolu’ndaki yazısını ve mahkemedeki savunmalarını hatırlatmıştık... Çünkü İnan, devletin başka hiçbir halka demokratik hak ve özgürlükler tanımadığını, bütün ulusları asimile etmeye çalışarak, Türkleri imtiyazlı duruma getirdiğini ve çözümün ‘bölgesel özerklik’ olacağını öne sürmüştü...
İlişki 12 Eylül darbesinden sonra da devam etmiş, sürgün yıllarında Türkiye soluyla bölücüler arasında ‘Güç Birliği Eylem Platformu’ve ‘Faşizme Karşı Birleşik Cephe’ adlarıyla ‘anti-faşist, anti-emperyalist’cepheler oluşturulmuştu... 1991’de yaşanan ise tam bir kırılma noktasıydı... Ellerindeki taze insan kanıyla ayrılıkçı hareketin Meclis’e taşınma ihtiyacı SHP üzerinden giderildi... 2007 ve 2011 bloklarında ise her şey tescillendi... Radikal sol PKK’nın ‘emek’listesinden Meclis’e zıplayabilmek için âdeta yarıştı, girebilenler kendilerini bahtiyar, giremeyenler ise bahtsız saydılar...
Genellemenin haksız olduğunu, Kürtçü hareketin gelişmesinde merkez sağın ve İslâmcıların da etkisi olduğunu (ki katılıyorum) savunanlara Abdullah Öcalan’ın talimatıyla vücut bulan HDP’yle ilgili kanaatlerini, özellikle ‘Mahir Çayan’ın emaneti’hakkındaki düşüncelerini ve tepkilerini sormak lâzım!.. Öyle ya, bu gerçek değilse, ‘gerçek emanetçiler’e direnmek ve tavır koymak düşer!.. Bakalım itiraz yükseltmeyi mi, yoksa HDP’de yer alabilmek için koşturmayı mı tercih edecekler?
Bize önceki yazı dolayısıyla sitem edenlerin bu süreci iyi takip etmelerinde, garip ilişkiyi teşhis etmelerinde fayda var... İddiam değişmedi: “Dün, Türkiye sosyalist hareketi güçlüydü ve gelişim evresine ihtiyacı olan ‘bölücü Kürtçü aydın’ın, soğuk savaş döneminin bu sıcak kucağına ihtiyacı vardı... Bugün ise bu ilişkide ihtiyaç sahibi olan Türkiye radikal soludur... Çünkü Marksizmin dünyadaki yenilgisinden sonra iyice küçülmüştür ve varlık-yokluk arasına sıkışmış kalmıştır... Bölücü Kürtçü hareketinin diriliğine ve enerjisine gıpta etmektedir... O yüzden bu ilişkiyi sürdürebilmek ve işbirliği yapabilmek hayatî öneme sahiptir... Türkiyeli sosyalist hareketlerin pek çoğu bölücülerin göstereceği himmet karşılığında her türlü marabalığa razıdır ne yazık ki...”
BDP milletvekili Sebahat Tuncel bakın ne diyor Cumhuriyet gazetesindeki röportajda: “Ortak bir parti fikriyatı üzerinden tartışmalar başlattık. Gezi direnişi ile birlikte ortaya çıkan, Diyarbakır’da başlatılan çözüm süreci ile birlikte demokratik bir Türkiye inşa etmek daha mümkün hale geldi. Sadece Kürtlere karşı değil, emekçiye, yoksula, kadına, Alevilere bir bütün karşı cephe oluşturan ve baskılayan politikalara karşı güçlü bir merkeze ihtiyaç var...”
‘Akledenler’ parçaları birleştirebilirler!..
vahiy insan şehir revelation ahlâk etik ethica nüzhet yalan estetik metafizik ebrah doğu batı fıtrat creation yaratılış iyilik kötülük dürüstlük eşref-i mahlûkat kişilik asâlet cesâret vefâ sadâkat ihânet yalan immoralist mitoloji belh’um adâl aere perennius antere genetik şuur terbiye muâşeret muâşaka muvâsalat firâk zarâfet letâfet ferâset panteon rolyef fresk heykel portre gravür ideal ülkü ülkücü kerbelâ aşk keşke cennet cehennem araf âdem havva hâbil kâbil elma haz hayâ hicap gurur hürriyet adâlet musâvat agnostic akıl dacret locig analytical antiq aristokrasi kûrûn-i vustâ giyotin hakikat hikmet paradox dialectic tenkit stoa akademia logos logos spermaticos felâsife gelenek hermeneutic semantic hint upanişad mutezile ihvân-ı safa ilk neden iskenderiye okulu medinetü’l fâzıla hürriyet kölelik rönesans ütopya rethoric allah’ın kulu abdullah muhammed kur’ân endülüs ibn-i rüşd aristotales şeyh gâlip farâbi platon sokrat marcus aurelius galile mimar sinan kirkedard farabi ibn-i sina ibn-i hâldun kafka taşköprülüzâde gazâli musa cârullah şemseddin sâmi frasheri bergson enver paşa muhammed ikbal hayyam mehmet âkif yâkup cemil şems ibn-i haldun mevlâna ali şeriâti fuzulî ebu’l âlâ el maarrî ahmet mithat efendi cemil meriç nâmık kemal ahmed hamdi tanpınar kemal tahir yahya kemal cahid zarifoğlu dostoyevski tolstoy knut hamsun nietzsche oğuz atay gogol albert camus descartes herman hesse puşkin halil cibran kaşgarlı mahmut tevfik fikret cenap şehabettin neyzen tevfik motzart bach mahler tarkovski suç ve cezâ anna karenina madonna prag istanbul çocuk kalbi sn. petersburg soljenitsin marks kant heraklit hegel el-hamra endülüs kâmus u türkî redhouse wagner kâmus u okyanus lugat-i fransevî iliria shqip meydan larusse şakâyık-ı nûmâniye mevzuâtü’l ulûm abdülkadir merâgi ıtrî muhammed esed michelangelo van gogh cezanne rembrand monet hoca ali rıza ulysess gaze eleni karaindrou sezen aksu golha farid farjad osman hamdi