Telvin Hüsn-ü Hat Sahaf Şiir
Anasayfa > Servet Avcı > Barış değil ahmaklık risk altında!

Barış değil ahmaklık risk altında!



Ortada barış mı vardı ki, şimdi bitme riskinden söz ediliyor? Ne barışı? Hangi barış? Öncelikle fiilî durumun adını doğru koyalım; bu bir barış değil, ‘mola’ydı... Sıkça vurguladığımız gibi, hem dağlarda tarihinin en büyük bozgunlarını yaşayan örgüt için ‘nefeslenme’, hem de iki cepheye bölünmeden Rojava dedikleri Kuzey Suriye’de yoğunlaşma molası... Bu sözde barışın Türkiye Cumhuriyeti ayağındaki hükûmet partisi ise ‘ömrü namlunun ucunda’olan bu statüyü mümkün olduğunca uzun tutup ‘akan kanı durdurduk’ propagandasıyla seçimlerden kârlı çıkacağı argümana çevirme gayretinde... 
PKK için Kuzey Irak ile Kuzey Suriye çok farklı bölgeler... Kampların neredeyse tamamı Kuzey Irak’ta olmasına rağmen, o toprakların ‘baskın karakteri’değiller... Bölgesel hükûmetin daha doğrusu Barzani’nin dönemsel uluslararası pozisyonları ve feodal tavırlar PKK’yla ilişkilerin sağlam zemine oturmasını sürekli engelliyor... Zaman zaman dalgalanma olsa da ‘karşılıklı güvensizlik’bu ilişkinin en bariz özelliği... 19. Yüzyılın sonundan itibaren kimin kimi nerede, ne zaman ‘uluslararası konjonktür gereği’satacağının belli olmadığını biliyoruz... Ayrıca tarih, güvensizliği haklı kılacak olaylarla dolu olduğu için yakın vadede kalıcı bir ittifak zor görünüyor... Zaten PKK’nın Kuzey Irak’ın diğer bileşenleriyle eşit şartlarda masaya oturması bölgenin feodalite/tarih/menfaat üçgeni göz önünde bulundurulduğunda pek de kolay gözükmüyor... Bugün özellikle PKK çevreleri tarafından sıkça dile getirilen Kuzey Irak’la Kuzey Suriye arasındaki ‘Semelka sınır kapısı zulmü’var olan problemi açıkça ortaya koyuyor... 
Örgüt için Kuzey Suriye’nin bir bölümü, Kuzey Irak’a göre çok daha avantajlı... Karşısında Kuzey Irak’ta olduğu gibi YPG’nin hükümranlığına izin vermeyecek çapta örgüt ve aşiretler yok... Şartlar gereği ne BAAS rejiminin onlarla mücadeleye öncelik verecek bir pozisyonu var, ne de onların BAAS’la... Savaş YPG’yle, onların tabiriyle ‘çeteler’yani Şam’ın muhalifleri arasında... Buna göre Şam’a muhalifler ‘çete’olarak adlandırılırken, kendileri ‘meşrû direnişçi’ve Rojava devrimcisi oluyorlar!.. Türkiye’yi de o çeteleri silahlandırarak Rojava devrimine karşı ‘vekaleten’savaşmakla itham ediyorlar... 
Artık iyice anlaşılmalıdır ki, bugün Kuzey Suriye örgüt için Kuzey Irak’tan çok daha önemli hâle geldi... Ülkedeki kaostan da yararlanarak büyük bir toprak parçasının siyasî statüsüne renk verme, isim koyma şansları var... Bu sayede uluslararası ilişki gücünü arttırma ve kabul görme ihtimali, mücadelenin bu ‘büyük üs’te yoğunlaştırılmasını mecbur kılıyor... 
Hem Türkiye topraklarında hem de Suriye topraklarında eş zamanlı biçimde çatışmayı göze almak yerine ‘ergonomik’davranan örgüt, akıllıca bir stratejiyi hayata geçirdi... İkna olduğu sözde barışla Türkiye’deki ‘düşman’ını durdurdu ve ne zaman biteceğine yine kendisinin karar vereceği ‘ateşkes’sürecini başlattı... Ankara’ya yönelik İmralı-Kandil dönüşümlü bol tehditli demeç trafiğinden ibaret mücadele, kansız, ölümsüz ve ucuz yöntemle taksit taksit sonuç alırken, güçlerin bir kısmı endişesiz biçimde Suriye’ye kaydırıldı... Nasıl olsa Türkiye cephesi, blokaj dolayısıyla rahattı ve dokunulmazdı... 
Bol yalan tütsülü propagandanın tekerine çomak sokmamak için Türkiye basınının büyük bir kısmı doğal otosansür uyguluyor ve olup biteni aktarmıyor... 31 Temmuz 2013, Van’da bir mevlit, Sevim Kaya adına... 17 Ekim 2013, Erciş’te bir taziye çadırı, Mevlüt Çoksu adına... 4 Ağustos 2013, Saray’da yine taziye çadırı, 1 Temmuz’da ölen Bayram Acar adına... 20 Ağustos 2013, Muş Malazgirt’te taziye çadırı, Çağdaş Kaya adına... 28 Temmuz 2013, Siirt’te eşbaşkanın başsağlığı ziyareti, Mahmut Sain’in ailesine... 30 Temmuz 2013, Şanlıurfa’da bir taziye çadırı, Mahmut Toprak adına... Kurban Bayramı’nda iki taziye çadırı, birisi Iğdır’da Gozel Avcı, diğeri Nusaybin’de Ferit Dündar adına... 29 Eylül 2013, Diyarbakır Bismil, Ronahi Efrin adına... İki gün önce Nusaybin’e gelen cenazeler Ömer Karana ve Mehmet Karana... Ve sayamayacağımız onlarcası... 
Bu isimlerin hepsi PKK/YPG’liydi... Tamamı Kuzey Suriye’de çatışmalarda öldü, öldürüldü... Hepsi Türkiye Cumhuriyeti vatandaşıydı... Bizim medya hiç bunlardan bahsetmiyor... PKK’nın barışının altında yatan sebeplerden birisi hiç şüphe yok ki, Suriye cephesi... Türkiye Cumhuriyeti vatandaşları PKK’lıların Suriye’de artan varlığı, bizdeki barışın hangi nedenlerden kaynaklanmış olabileceğine dair yeterli delil oluşturmuyor mu? 
Türkiye’de ‘bitirilmiş’ değil, ihtiyaca binaen ‘dondurulmuş’bir ateş var ve kamuoyu gerçek karşısında uyutuluyor... Geçmişte Bosna’da, Çeçenistan’da, Afganistan’da Türkiye pasaportu taşıyan bir ‘savaşçı’ duyulduğu zaman bu bir haber değeri taşır, bizim basın günlerce yayın yapardı... Peki Kuzey Suriye neden istisna, bilen var mı? Türkiye kökenli PKK’lıların ‘mola’dan yararlanarak, Kuzey Suriye’de ‘resmî statü’ye koşturmalarını başka nasıl yorumlamak gerekiyor? 
Barış risk altındaymış!.. Hangi barış? Neyin barışı? Bir ülkede ahmaklık bu kadar kurumsallaşabilir mi Allah aşkına?

Yorumlar

Güvenlik Kodu

vahiy  insan  şehir  revelation  ahlâk  etik  ethica  nüzhet yalan estetik  metafizik  ebrah doğu  batı  fıtrat  creation  yaratılış  iyilik  kötülük  dürüstlük  eşref-i mahlûkat  kişilik  asâlet  cesâret  vefâ  sadâkat  ihânet  yalan  immoralist  mitoloji  belh’um adâl  aere perennius  antere  genetik  şuur  terbiye  muâşeret  muâşaka  muvâsalat  firâk  zarâfet  letâfet  ferâset  panteon   rolyef  fresk  heykel  portre  gravür   ideal  ülkü  ülkücü   kerbelâ  aşk keşke  cennet  cehennem  araf  âdem  havva  hâbil  kâbil  elma  haz  hayâ  hicap  gurur  hürriyet  adâlet  musâvat  agnostic  akıl  dacret  locig  analytical  antiq  aristokrasi  kûrûn-i vustâ  giyotin  hakikat  hikmet  paradox  dialectic  tenkit  stoa  akademia  logos  logos spermaticos  felâsife  gelenek  hermeneutic  semantic  hint  upanişad  mutezile  ihvân-ı safa  ilk neden   iskenderiye okulu  medinetü’l fâzıla   hürriyet  kölelik  rönesans  ütopya  rethoric allah’ın kulu abdullah muhammed  kur’ân  endülüs ibn-i rüşd  aristotales  şeyh gâlip  farâbi  platon  sokrat   marcus aurelius  galile  mimar sinan  kirkedard  farabi  ibn-i sina   ibn-i hâldun  kafka  taşköprülüzâde  gazâli  musa cârullah  şemseddin sâmi frasheri  bergson  enver paşa  muhammed ikbal  hayyam  mehmet âkif  yâkup cemil  şems  ibn-i haldun  mevlâna  ali şeriâti  fuzulî  ebu’l âlâ el maarrî  ahmet mithat efendi  cemil meriç  nâmık kemal  ahmed hamdi tanpınar  kemal tahir  yahya kemal  cahid zarifoğlu  dostoyevski  tolstoy  knut hamsun  nietzsche  oğuz atay gogol  albert camus  descartes  herman hesse  puşkin  halil cibran  kaşgarlı mahmut  tevfik fikret  cenap şehabettin  neyzen tevfik  motzart  bach  mahler  tarkovski  suç ve  cezâ   anna karenina  madonna  prag  istanbul  çocuk kalbi  sn. petersburg  soljenitsin  marks  kant  heraklit  hegel  el-hamra  endülüs  kâmus u türkî  redhouse  wagner  kâmus u okyanus  lugat-i fransevî  iliria shqip  meydan larusse  şakâyık-ı nûmâniye  mevzuâtü’l ulûm  abdülkadir merâgi  ıtrî  muhammed esed  michelangelo van gogh  cezanne  rembrand  monet  hoca ali rıza  ulysess gaze  eleni karaindrou  sezen aksu  golha  farid farjad  osman hamdi

Tasarım : ATS