O bahar, bu bahar mıydı?
Gündeme düşen ‘Ankara’da kritik PKK toplantısı’ başlıklı haber doğrusu bizleri çok şaşırttı!.. Bu başlıktan PKK’lıların Ankara’da toplandığı anlaşılabilirdi ama bunun şaşırtıcı bir tarafı olamazdı, zaten istedikleri zaman istedikleri yerde toplanabiliyorlardı!.. Meğer konu başkaymış ve bölgede neler oluyormuş? Sağ olsunlar, İçişleri Bakanı, Adalet Bakanı, Jandarma Genel Komutanı, Emniyet Genel Müdürü ve bölge valileri Ankara’da toplanınca öğrendik olup biteni!..
Gündeme bakın: Çözüm sürecinden faydalanarak bölgede psikolojik üstünlük sağlamaya çalışan PKK’nın yeni eylem türlerine karşı alınması gereken tedbirler!.. Peki örgüt ne yapıyormuş? Özellikle yol ve baraj gibi kamu yatırımlarını engelliyormuş!.. Araçları yakıyor, işçileri kaçırıyormuş!.. ‘Vergi’ ye bağlayıp, haraç tahsilatı yapıyormuş!.. Psikolojik alan hâkimiyetini tesis etmek ve devlet otoritesini zaafa uğratmak için yol kesiyor, kimlik kontrolü yapıyormuş!.. Hayvan otlatmak isteyenler için yaylaları ücretlendirmiş!.. Koruculardan maaşlarını istiyormuş!.. Piknik ve festival düzenleme adına zorla para topluyormuş!.. Bu da yetmiyormuş gibi bir de uyuşturucu madde ekimi organize ediyormuş!.
Bu toplantının gündeminde bir tuhaflık yok mu? Bizlere aylardır farklı haberler veriliyordu bölgeden... ‘Barış süreci’yle bölgeye hareketlilik gelmişti!.. Bölge ekonomisi canlanmış, turizm patlama yapmış, insanların yüzü gülmüş, kardeşlik kazanmıştı!.. Hatta sarı memur sendikasının başındaki ‘âkil zât’ın ifadesiyle ‘hayvanlar bile’ bu süreci anlamış ve memnuniyetleri yüzlerine yansımıştı!.. Vatandaş mutluluktan halay çeke çeke yorgun düşmüştü!.. Artık bölgeye ‘bahar havası’ hâkim olmuştu!..
Bu haberlerin kaynağı siyasî iktidar ve işbirliği yaptığı medyaydı... Açılım sürecini ‘bahar’ olarak niteleyen ve bu sayede Türkiye’nin ivme kazandığını buyuran Başbakan’dı!.. 8 Mart 2009’da İran’a giderken, uçakta gazetecilere bu konuyla ilgili ‘güzel şeyler olacak’ müjdesini veren, bu yılın Nisan’ında Muş’ta ‘güzel şeyler’in devam ettiğini söyleyen Cumhurbaşkanı’ydı!.. (Kökenini kastederek) “Bizlerin geldiği yerlere, hayat yeniden akın etmeye başladı, süreç yatırımcıyı coşturacak” diyen Ekonomi Bakanı’ydı!.. Halkımızın çözüm sürecine olan inancının ve güvencinin her geçen gün daha da arttığını keşfeden İçişleri Bakanı’ydı!.. Açılımın son derece verimli yürüdüğünü söyleyen Beşir Atalay’dı!.. Ve diğerleriydi...
Biz de kalleşlik kazanırken ‘Kardeşlik kazandı’ palavralarını yazmadığımız ve farklı düşündüğümüz için ‘kandan beslenenler’ dik!.. Bizim gibi düşünen herkes, bu sürecin, öncekine oranla daha kanlı bir süreç için ‘nadas’ görevi yapabileceğini, kardeşliğe fayda sağlamayacağını söyledikçe ‘paranoya’ yla suçlandı... Dönüyoruz geriye, bugün Ankara’da artık dikkate alınmak zorunda kalınan konularla ilgili aylardır nasıl uyarılarda bulunmuşuz? Bunun artık bir psikolojik savaşa dönüştüğünü, devletin bölgede kendi içine doğru büzüşmesi sonucu örgütün ‘otorite boşluğu’nu doldurduğunu, halk üzerinde ‘yeni kamu otoritesi’ oluşturduğunu iddia etmişiz... Kamu kurumlarının ancak ‘nizamiye içindeki varlıkları’nı korumayı yeterli saydıkları bir düzenin, meydanı silahlı örgüte bırakacağını, bunun hem ortalama halkta -isteyerek veya istemeyerek- bölücü siyasete yakın durma sonucunu doğuracağını, hem de devlete sadık unsurların moralini bozacağını ikaz etmişiz...
Yaylalardaki PKK işgali bugünün meselesi değil ki... Defalarca gündeme getirdik... Korucuların kontrolünde, hatta mülkiyetinde olan yaylalara çıkılamadığını, örgütün buna izin vermediğini, çatışmayı göze almaları durumunda ‘provokatörlük’le suçlanacağını bilen korucuların çaresiz biçimde fiilî duruma katlandıklarını yazdık durduk... Açılım sürecine destek veren medya olayları gizledikçe, ona paralel olarak siyasî iktidar sürekli biçimde halkın sürece desteğinin yükseldiğini ifade edip durdu... Oysa bölgede başka şeyler oluyordu... Teröristler silahlarıyla birlikte şehir merkezlerine gelebiliyor, festivallere katılabiliyorken, operasyonlar kesinlikle durdurulmuştu... Devlet artık bölgede sanki ‘gözlemci’ sıfatıyla vardı!.. Yol kesme ve adam kaçırma gibi olaylarla ilgili hiç bir ihbarın gereği yerine getirilmiyordu, sürecin hatırına... Fidye için birisi kaçırılıyor, kaçıranın ailesi rehin tutulma adresini bildirmesine rağmen sonuç alınamıyordu...
Şimdi Ankara’da ne toplantısı bu? Hani her şey çok güzel gidiyordu? Hayvanların bile takdir ettiği süreçle ilgili bu ‘yersiz korkular’ı gündem yapıp, devletin mesaisinden eksiltmek yakıştı mı bu protokole? Çıksın o İçişleri Bakanı bugüne kadar bölgede yapılan yol kesmelerle ilgili kaç olaya müdahale edilip konunun adliyeye intikal ettirildiğini açıklasın da kamuoyu bir aydınlansın!.. Mümkünse Adalet Bakanı da olaylar, yol kesmeler ve kimlik kontrolleriyle ilgili internet ve medya üzerinden bilgilenen halka, savcıların ve mahkemelerin faaliyetleriyle ilişkili bir envanter sunsun, sunabiliyorsa!..
Kimse bizi aldatmasın!.. Biz devleti yönetenlere güveniyoruz, sözlerine itibar ediyoruz!.. ‘Bahar’ diyen onlardı, ‘güzel şeyler oluyor’ diyenler de!.. Bölge canlanmış, halk mutluluk halayları çekerken, açılım son derece verimli yürür, yatırımcı coşmaya hazırlanırken felaket tellallarının haberlerine elbette güvenmemeli, ümidimizi korumalıyız!..
Ankara’daki o toplantı olsa olsa ‘plan semineri’dir!..
vahiy insan şehir revelation ahlâk etik ethica nüzhet yalan estetik metafizik ebrah doğu batı fıtrat creation yaratılış iyilik kötülük dürüstlük eşref-i mahlûkat kişilik asâlet cesâret vefâ sadâkat ihânet yalan immoralist mitoloji belh’um adâl aere perennius antere genetik şuur terbiye muâşeret muâşaka muvâsalat firâk zarâfet letâfet ferâset panteon rolyef fresk heykel portre gravür ideal ülkü ülkücü kerbelâ aşk keşke cennet cehennem araf âdem havva hâbil kâbil elma haz hayâ hicap gurur hürriyet adâlet musâvat agnostic akıl dacret locig analytical antiq aristokrasi kûrûn-i vustâ giyotin hakikat hikmet paradox dialectic tenkit stoa akademia logos logos spermaticos felâsife gelenek hermeneutic semantic hint upanişad mutezile ihvân-ı safa ilk neden iskenderiye okulu medinetü’l fâzıla hürriyet kölelik rönesans ütopya rethoric allah’ın kulu abdullah muhammed kur’ân endülüs ibn-i rüşd aristotales şeyh gâlip farâbi platon sokrat marcus aurelius galile mimar sinan kirkedard farabi ibn-i sina ibn-i hâldun kafka taşköprülüzâde gazâli musa cârullah şemseddin sâmi frasheri bergson enver paşa muhammed ikbal hayyam mehmet âkif yâkup cemil şems ibn-i haldun mevlâna ali şeriâti fuzulî ebu’l âlâ el maarrî ahmet mithat efendi cemil meriç nâmık kemal ahmed hamdi tanpınar kemal tahir yahya kemal cahid zarifoğlu dostoyevski tolstoy knut hamsun nietzsche oğuz atay gogol albert camus descartes herman hesse puşkin halil cibran kaşgarlı mahmut tevfik fikret cenap şehabettin neyzen tevfik motzart bach mahler tarkovski suç ve cezâ anna karenina madonna prag istanbul çocuk kalbi sn. petersburg soljenitsin marks kant heraklit hegel el-hamra endülüs kâmus u türkî redhouse wagner kâmus u okyanus lugat-i fransevî iliria shqip meydan larusse şakâyık-ı nûmâniye mevzuâtü’l ulûm abdülkadir merâgi ıtrî muhammed esed michelangelo van gogh cezanne rembrand monet hoca ali rıza ulysess gaze eleni karaindrou sezen aksu golha farid farjad osman hamdi