Telvin Hüsn-ü Hat Sahaf Şiir
Anasayfa > Servet Avcı > Kod adı: Bozkurt

  Kod adı: Bozkurt


O fantastik bir kahraman değil gerçeğin ta kendisi... “Mukavemetçi sırlarıyla ölür”  diyen bir kahramanın direnci ancak ölünce kırılabilirdi, öyle de oldu!.. Hayatının ve o büyük mücadelesinin kitaplaştırılmasıyla ilgili teklifleri hep reddetmişti çünkü... Cüneyt Öztürk, ‘Şu Çılgın Türkler’in yazarı Turgut Özakman’a nazire yaparcasına sarıldı ‘Bozkurt’kod adlı Türk subayı Kenan Çoygun’un hatırasına ve ortaya büyük bir eser çıktı... 
Biyografik roman türündeki bu eserin büyüklüğü sadece kurgusundan veya edebî gücünden değil, aynı zamanda bir kahramana vefadan ve neslimize karşı sorumluluktan kaynaklanıyor... Bu eserin ilham kaynağı bir ‘itiraz’dı çünkü; başkalarının hayalini kurmaya cesaret edemeyeceği bir hayatı bizzat yaşadığı hâlde öldüğünde ‘sessiz sedasız toprağa verildi’ haberine burukça bir itiraz... Cenaze ‘sessiz’ olsa da yazar Cüneyt Öztürk o ‘seda’nın izini sürdü ve hem edebiyatımıza yeni bir eser kazandırdı hem de uzun ve titiz bir araştırmayla adeta mermeri yontarak ‘tarih yapan’bir kahramanın hakkını verdi... 
Kıbrıs’ın Türk’ten arındırılmasına yönelik Rum saldırganlığının yükseldiği dönemde direnişi örgütlemesi için gizli görevle adaya gönderilen Yarbay Kenan Çoygun, Türk Mukavemet Teşkilatı’yla efsanevî bir misyonu yerine getirdi... O, Rauf Denktaş’a göre ‘direnişin yıkılmaz direği’, Turgut Özakman’a göre ‘ortalıkta az görünen gerçek bir efsane’ydi... Kendisine yüksek ücret karşılığında anılarını yayınlama teklifleri her geldiğinde geri çevirmiş, bir teşkilatın konuşmaması gerektiğine inanmış... Onun ‘ilk eseri’ sayılan Bayrak Radyo Televizyonu’nu ziyaret için yıllar sonra gittiğinde kameraların çekim yapmasına izin vermemiş, Kıbrıs’taki Millî Mücadele’nin film yapılmasıyla ilgili hatıraları paylaşmayı kabul etmemiş... 
Cüneyt Öztürk’ün nasıl zor bir zeminden bu eseri ortaya çıkardığını tahlil için yine emekli Tümgeneral Yaşar Karagöz’e kulak vermekte fayda var... Kenan Çoygun, Kıbrıs’tan sonra Siirt’te görev yaparken yıllarca birlikte oluyorlar... Karagöz daha sonra generalliğe kadar yükseliyor, devletin güvenliğiyle ilgili üst düzey görevlerde bulunuyor ama komutanı Kenan Çoygun’un bir kere bile olsun Kıbrıs’tan bahsettiğini duymuyor, bilmiyor... Yine dönemin mücahit liderlerinden ve Türk Mukavemet Teşkilatı Başkanı Yılmaz Bora anlatıyor:  “Kenan Çoygun’un ne yaptığını kimse tam olarak bilemezdi. TMT yer altı örgütü olduğu ve ilk olarak 21 Aralık’ta yer üstüne çıktığı için beşer kişilik gruplar halinde örgütlenmişti. Beş kişilik gruba verilen görevi diğer gruplar bilmezdi. Hatta, bu grup içerisinden birisine verilen özel görevi de diğerleri bilmezdi. Dolayısıyla Kenan Paşa hakkında bir kişi bir olay bilir, diğeri başka bir olay. Kimse neler yaptığını tam olarak bilemez...” 
Yarbayken görevle gittiği Kıbrıs’ta beş yıl boyunca kendi adını ve unvanını unuttu... Herkes onu kod adıyla tanıdı, o bir ‘Bozkurt’tu sadece... Tıpkı Ergenekon destanında olduğu gibi Kıbrıs Türklüğünün hayatta kalma mücadelesinde önderlik edecek bir Bozkurt... Bu kodla öylesine bütünleşiyor ki, onun hükûmet emriyle adadan geri çekilişini haber yapan Hürriyet’in 19 Şubat 1967 tarihindeki manşeti ‘Türk Mücahitlerin Lideri Bozkurt Kıbrıs Adasından Geri Çekiliyor’ şeklinde... 
O kendi askerleriyle omuz omuza savaşan, cepheden kaçana bizzat ateş eden, okuyan, araştıran, moral için mevzilerde askerlerine saz çalan, yüklendiği görev uğruna beş yıl çocuklarını hiç görmeyen çok farklı bir karakter... Kıbrıs’taki büyük mücadelenin ardından bölücü hareketlerin, Devrimci Doğu Kültür Ocakları fitnesinin artık başkaldırdığı dönemde inisiyatif sahibi, gözü kara, babacan ve kararlı Siirt yılları... 
Titizlikle korunan sırlarla örülü bir hayattan bu belge-romanı çıkaran Cüneyt Öztürk sadece tarih yazmamış, aynı zamanda tarih yapmıştır... Çünkü küllenme ihtimali olan bir tarihe, asil bir yaşanmışlığa el atarak, Türk tarihinin çok önemli bir objesinin hayata tutunmasını sağlamıştır... Ve kendi ifadesiyle, nesillerimize ‘Kahramanlar stoğumuzun Cumhuriyet’ten önce tüketmediğiini’göstererek, bundan sonrası için ümitler serpmiş, içinde bulunduğumuz sıkıntılı günleri, o uzun karanlığı yırtıp atabilecek potansiyeli millî bünyede taşıdığımızı göstermiştir... 
Çoğumuz Mehmet Niyazi olmasaydı, Kuşçubaşı Eşref’in Zenci Musa’sını, gerçek bir kahramanı hatırlamayacaktı... Onun için abartısız söyleyelim, Cüneyt Öztürk olmasaydı, bu büyük mücadele adamı, google’a yazdığınızda ismi pek çıkmayan, ama hayatını memleketin ve milletin istikbâline adamış, bundan hiç bir karşılık beklememiş büyük bir ‘tarih imalatçısı’ belki de yok olup gidecekti... 
Kod adı: Bozkurt’un burada kalmamasını, tür ve üslup itibariyle ihtiyacını hissettiğimiz bu çalışmanın yazar açısından bir silsilenin başlangıcı olmasını diliyorum... Bu sadece edebiyatımıza katkı sağlamanın değil, tarihe sadakâtin ve ‘çılgınlık’la ‘yılgınlık’ arasında ümit arayan nesillerimize borcun bir gereği... 
Kenan Çoygun, bütün hayatı boyunca kendine biriktirdikleriyle ancak bir apartmanın giriş katında bir daire alabildi... İnanıyorum ki, bu eserle bütün okuyucuların kalbinde bir evi daha olacaktır...

Yorumlar

Güvenlik Kodu

vahiy  insan  şehir  revelation  ahlâk  etik  ethica  nüzhet yalan estetik  metafizik  ebrah doğu  batı  fıtrat  creation  yaratılış  iyilik  kötülük  dürüstlük  eşref-i mahlûkat  kişilik  asâlet  cesâret  vefâ  sadâkat  ihânet  yalan  immoralist  mitoloji  belh’um adâl  aere perennius  antere  genetik  şuur  terbiye  muâşeret  muâşaka  muvâsalat  firâk  zarâfet  letâfet  ferâset  panteon   rolyef  fresk  heykel  portre  gravür   ideal  ülkü  ülkücü   kerbelâ  aşk keşke  cennet  cehennem  araf  âdem  havva  hâbil  kâbil  elma  haz  hayâ  hicap  gurur  hürriyet  adâlet  musâvat  agnostic  akıl  dacret  locig  analytical  antiq  aristokrasi  kûrûn-i vustâ  giyotin  hakikat  hikmet  paradox  dialectic  tenkit  stoa  akademia  logos  logos spermaticos  felâsife  gelenek  hermeneutic  semantic  hint  upanişad  mutezile  ihvân-ı safa  ilk neden   iskenderiye okulu  medinetü’l fâzıla   hürriyet  kölelik  rönesans  ütopya  rethoric allah’ın kulu abdullah muhammed  kur’ân  endülüs ibn-i rüşd  aristotales  şeyh gâlip  farâbi  platon  sokrat   marcus aurelius  galile  mimar sinan  kirkedard  farabi  ibn-i sina   ibn-i hâldun  kafka  taşköprülüzâde  gazâli  musa cârullah  şemseddin sâmi frasheri  bergson  enver paşa  muhammed ikbal  hayyam  mehmet âkif  yâkup cemil  şems  ibn-i haldun  mevlâna  ali şeriâti  fuzulî  ebu’l âlâ el maarrî  ahmet mithat efendi  cemil meriç  nâmık kemal  ahmed hamdi tanpınar  kemal tahir  yahya kemal  cahid zarifoğlu  dostoyevski  tolstoy  knut hamsun  nietzsche  oğuz atay gogol  albert camus  descartes  herman hesse  puşkin  halil cibran  kaşgarlı mahmut  tevfik fikret  cenap şehabettin  neyzen tevfik  motzart  bach  mahler  tarkovski  suç ve  cezâ   anna karenina  madonna  prag  istanbul  çocuk kalbi  sn. petersburg  soljenitsin  marks  kant  heraklit  hegel  el-hamra  endülüs  kâmus u türkî  redhouse  wagner  kâmus u okyanus  lugat-i fransevî  iliria shqip  meydan larusse  şakâyık-ı nûmâniye  mevzuâtü’l ulûm  abdülkadir merâgi  ıtrî  muhammed esed  michelangelo van gogh  cezanne  rembrand  monet  hoca ali rıza  ulysess gaze  eleni karaindrou  sezen aksu  golha  farid farjad  osman hamdi

Tasarım : ATS