Telvin Hüsn-ü Hat Sahaf Şiir
Anasayfa > Servet Avcı > Kirli satranç

Kirli satranç



Kamuoyu araştırmacılarının bu seçimlerle ilgili ittifak ettiği bir nokta var: Kararsızların oranı önceki seçimlere oranla çok daha düşük... Seçimlere beş ay daha olmasına ve adayların henüz tam belirlenmiş olmamasına rağmen ortalamanın üzerinde ‘kararlı’ seçmen bulunması önemli elbette... 
Bu duruma gerekçe olarak, toplumun daha önceleri hiç olmadığı derecede ‘bloklaşmış’olması gösteriliyor... Bizde ‘hizmet’veya ‘proje’den ziyade ‘değerler üzerinden yürümek’sonuç alma adına en kestirme yöntem olarak benimsendiği için kutuplaşma ortaya çıkıyor... Siyaset ve kutuplaşma birbirinin mayası gibi... Değerler üzerinden siyaset kutuplaşmayı, kutuplaşma da siyaseti besliyor... Bu durumda kişi veya gruplar ‘karşıdaki’ne göre pozisyon alıyor... Oyunu kullanırken kendisini ‘diğer’ine karşı koruma veya galip gelme duygusuyla hareket ediyor... Bunu savunageldiği veya yaşayageldiği ‘değer yargıları’adına yapıyor ya da yaptığını zannediyor... 
Siyasî iktidar şu gerçeği çok iyi biliyor: Dünyadaki bütün iktidarlar başarı veya başarısızlıktan bağımsız bir şekilde de yıpranırlar ve inişe geçerler... Oysa AKP hiç inişe geçmedi... Hatta her seçimden oylarını yükselterek çıktı... Dopingi, toplumda meydana gelen bloklaşmalardı... AKP’ye muhalefetin zaman zaman ‘değerler’üzerinden yapılması, onun için tam bir gıdaydı... Vurduğunu zanneden karşı taraf, vurmuyor âdeta servis yapıyordu!.. 
Kutuplaşma, siyasî tercihler belirlenirken, hayat standardı, demokrasi, ülke bütünlüğü konusunda hassasiyet gibi denetlenebilir, çıplak gözle teşhis edilebilir kavramlar üzerinden sağlıklı değerlendirmelere değil, ‘inançlar’a göre şuursuz yığılmalara yol açıyor... Doğaldır ki, bu da ‘büyük’taraflar adına siyaset etmeyi ve yönetmeyi kolaylaştırıyor... Üstelik karşınızda oyunun kurallarının sizin koyduğunuzu, oyunu rakip sahaya sizin yıktığınızı ve kendilerini sürekli savunmaya zorladığınızı fark etmeyen ve fark etme niyeti pek de olmayan bir muhalefet varsa işiniz daha da basitleşiyor... 
Eğer bu siyaset tarzının ülkeye orta ve uzun vâdede vereceği zararlar umurunuzda değilse, doğrusu akıllıca bir yöntem... İcraatlarınızkadar değil, ‘inançlar’ınız veya ‘göründükleriniz’kadar karşılık buluyorsunuz... Bir tarafın size düşmanlığı artsa bile, diğer tarafın ‘değerlerini korumak adına’ size tutunmak zorunda kalması, iktidarı elde tutmanıza yetiyor!.. İktidarınızın kurdu olma ihtimali olan ‘normalleşme’asla istenmezken, sağlıklı değerlendirmeler yerine saplantıların belirleyici olduğu, husumetlerin bilendiği sosyal iklim baş tacı ediliyor... 
Seçmenlerin davranış kalıpları, tercih belirlemedeki kriterleri, olayları algılama ve karar verme biçimleri bilimin konusu... Profesyonel siyaset bunları el yordamıyla değil, bilimsel tekniklerle ölçtürür ve gereğini yapar... Türkiye’de bu gerçeği en iyi bilen ve gereğini yapan da siyasî iktidar... O yüzden zaman zaman ortaya çıkan gerilimleri, sadece Başbakan’ın başına buyruk ve asabî yapısıyla sınırlamadan bağımsız değerlendirmek gerekiyor... Bunun sonuç almaya yarayan bir gereklilik ve siyasette tadına varılmış bir tarz olduğunu bilmekte yarar var... 
Başbakan Erdoğan seçim akşamları yaptığı balkon konuşmalarındaki olgunluğunu ve kuşatıcılığını neden daha sonraki söylem ve uygulamalarına yansıtmaz? Neden sinir uçlarında dolaşmayı tercih eder? Erdoğan’ın Kuzey Afrika dönüşünde Gezi olaylarıyla ilgili tansiyonu düşürücü bir değerlendirme yapmasını bekleyenler, en azından ümit edenler vardı... Oysa tersini yaptı, parti içinde ‘çatlak ses’ çıkaran Bülent Arınç gibi istisnaları rencide ederek susturdu... Bloklaşma üstadı olduğu için yıllardır Ankara’daki yerel iktidarı kimseye kaptırmayan Melih Gökçek’le el ele vererek işi kampanyaya çevirdi... Saha araştırmalarından biliyoruz ki, önceleri iktidarın açılım politikalarına şüpheyle veya tepkiyle yaklaşan, bunun için de partiyle arasına mesafe koymaya başlayan seçmen kitlesinin önemli bir bölümü, ‘eski mevzileri’ne geri döndü... 
Aklın yerini ‘öfke’nin aldığı bir siyasî düzlemde doğrularla yanlışlar iç içe girerken, seçmenlerin siyasî eğilimlerini ‘karşı’tarafın muhayyel ‘düşmanlık potansiyeli’ ya da ‘beridekiler’i ‘kendinden görme’ duygusu belirliyor... Bu ortamda ne projeyi, ne hizmeti, ne yolsuzluğu, ne denetimsizliği, ne de adaletsizliği konuşabiliyorsunuz!.. Konuşsanız da duyan, algılayıcısı açık olan insan sayısı azalmış oluyor... 
Bunun için ülkenin mutlak anlamda normalleşmeye ihtiyacı var... Siyasî iktidarın oluşturduğu gündeme takılmak, takılmak yetmediği gibi onun beklediği tarzda hücum etmek, yine onun iktidarını pekiştirmeye yarıyor... Türkiye bir on yılını böyle kaybetti, bir on yıl daha kaybetmesine itirazı olanlar bunu iyi düşünmeli... 
Bu bir satranç... Hamle avantajı elinde olanların, karşıdakinin bir sonraki hamlesini önceden bildikleri bir satranç... Şablon muhalif tepkilerden sıyrılıp,  bu kısır döngüyü bitirmek lâzım... Ama kime anlatacaksınız, kim dinleyecek, kim uygulayacak?

Yorumlar

Güvenlik Kodu

vahiy  insan  şehir  revelation  ahlâk  etik  ethica  nüzhet yalan estetik  metafizik  ebrah doğu  batı  fıtrat  creation  yaratılış  iyilik  kötülük  dürüstlük  eşref-i mahlûkat  kişilik  asâlet  cesâret  vefâ  sadâkat  ihânet  yalan  immoralist  mitoloji  belh’um adâl  aere perennius  antere  genetik  şuur  terbiye  muâşeret  muâşaka  muvâsalat  firâk  zarâfet  letâfet  ferâset  panteon   rolyef  fresk  heykel  portre  gravür   ideal  ülkü  ülkücü   kerbelâ  aşk keşke  cennet  cehennem  araf  âdem  havva  hâbil  kâbil  elma  haz  hayâ  hicap  gurur  hürriyet  adâlet  musâvat  agnostic  akıl  dacret  locig  analytical  antiq  aristokrasi  kûrûn-i vustâ  giyotin  hakikat  hikmet  paradox  dialectic  tenkit  stoa  akademia  logos  logos spermaticos  felâsife  gelenek  hermeneutic  semantic  hint  upanişad  mutezile  ihvân-ı safa  ilk neden   iskenderiye okulu  medinetü’l fâzıla   hürriyet  kölelik  rönesans  ütopya  rethoric allah’ın kulu abdullah muhammed  kur’ân  endülüs ibn-i rüşd  aristotales  şeyh gâlip  farâbi  platon  sokrat   marcus aurelius  galile  mimar sinan  kirkedard  farabi  ibn-i sina   ibn-i hâldun  kafka  taşköprülüzâde  gazâli  musa cârullah  şemseddin sâmi frasheri  bergson  enver paşa  muhammed ikbal  hayyam  mehmet âkif  yâkup cemil  şems  ibn-i haldun  mevlâna  ali şeriâti  fuzulî  ebu’l âlâ el maarrî  ahmet mithat efendi  cemil meriç  nâmık kemal  ahmed hamdi tanpınar  kemal tahir  yahya kemal  cahid zarifoğlu  dostoyevski  tolstoy  knut hamsun  nietzsche  oğuz atay gogol  albert camus  descartes  herman hesse  puşkin  halil cibran  kaşgarlı mahmut  tevfik fikret  cenap şehabettin  neyzen tevfik  motzart  bach  mahler  tarkovski  suç ve  cezâ   anna karenina  madonna  prag  istanbul  çocuk kalbi  sn. petersburg  soljenitsin  marks  kant  heraklit  hegel  el-hamra  endülüs  kâmus u türkî  redhouse  wagner  kâmus u okyanus  lugat-i fransevî  iliria shqip  meydan larusse  şakâyık-ı nûmâniye  mevzuâtü’l ulûm  abdülkadir merâgi  ıtrî  muhammed esed  michelangelo van gogh  cezanne  rembrand  monet  hoca ali rıza  ulysess gaze  eleni karaindrou  sezen aksu  golha  farid farjad  osman hamdi

Tasarım : ATS