Irkiye Cumhuriyeti
Hımmm... Konu anlaşıldı, meğer ‘Türk ırkı’ diye bir şey yokmuş... Yalnız anlaşılmayan bir yer var... ‘Olmayan ırk’ nasıl oldu da bu ülkede ‘Türk ırkçısı’ bir düzen kurdu, şimdi o problemi çözmemiz lâzım!.. Dünya üzerinde ‘sentez’ bir topluluğun ‘ırkçı’ bir düzen kurduğuna dair ilk numune bizdeki olsa gerek!.. İslâmcı üstadların bu çelişkiye bir izahları olacaktır şüphesiz!.. Onlarca yıldır Türkiye Cumhuriyeti’ne âdeta ‘Irkiye Cumhuriyeti’ muamelesi yapanlar, şimdi o ırkı nerede kaybettiler merak ediyoruz doğrusu!..
Demek ki, yetişkin bir canlı türü, eğer insan görünümlüyse, bir batında istediği kadar bilimsel tespitte bulunabiliyormuş!.. Zaten ben bu profesörü, Türk milliyetçiliğinin İslâm’la derdi olduğunu yazdığı zaman fark etmiş, “Bu oldu” demiştim... Sağ olsun, liderinin ayak izine basa basa ilerliyor... Bu canlı türü, sıkıyı gördü mü, ‘komplo, montaj, yanlış anlaşıldım’a baş vurur, ‘Yunus idi, Hızır idi’ diye bulandırmayı tercih eder ama beyninde barındırdığı o ‘etnik kabul’e asla ihanet etmez... Yani sadece bilim adamı değil, aynı zamanda dâvâ adamıdır!..
‘Hayalî’ bir ırkın adıyla, korsan taksicilik gibi ‘korsan ırkçılık’ yapanlar, boşuna bozuluyorsunuz... Biz sizin cemaziyelevvelinizi biliriz... Yüzyıllar sonra size o replikteki gibi “Duruuun, siz aslında kardeşsiniz” diye seslenmek isterdik ama tarihi gerçekler hiç de öyle değil!.. Hani sizi Çin’le Moğolistan arasındaki topraklardan hammadde olarak toplayıp, Japonya’da mâmule dönüştürdükten sonra, işçilik ucuz diye Tayvan’a montaja götürmüştük ya, işte siz onlarsınız!.. Sizi bin yıl önce transatlantiklerle, jumbojetlerle Anadolu’ya getirdik, leyleklerin gagasında değil!.. Sonra kendinizi esastan millet zannettiniz... Kabınızda durmadınız, “Dünya bize dar dediniz” tuttunuz Halifeye musallat oldunuz, yetmedi Yecüc Mecüc gibi dünyayı istila etmeye kalktınız!.. Kusura bakmayın da artık bu gerçeklerin ifade edilme zamanı geldi...
Söylememek için kendimi zor tutuyorum ama daha fazla dayanamayacağım, sizler Mary Shelley’in Frankenstein’ındaki o yaratık gibi yıldırım gücüyle ortaya çıkmış sipariş tiplere benziyorsunuz... İçinizdeki bazı boylar da Capek’in insanlığa artık itaat etmeyen isyankâr robotlarını andırıyor... Neyse ki o robotlar, insanlıkla beraber kendilerinin devamını sağlayacak üreme formüllerini yok etmişlerdi de insanlık kurtulmuştu...
Güzel buyurmuş profesör: Siz sentezsiniz!.. Kızmanın âlemi yok... Sentetik bir topluluk olmak kötü bir şey değil ki!.. ‘Sahibinden az kullanılmış ikinci el ırk’olmaktan iyidir bu!.. Siz boya gibi sentetik, Japonların Asimo’su gibi montajsınız... Kültür dediğiniz şey de, paket programla yüklendi beyninize!.. Cisim olarak varsınız da, ırk olarak yoksunuz, yok hükmündesiniz, 2004’te imzalanan irtica belgesi gibisiniz yani!..
Evet, bu topraklarda Türk yoksa şirk ve şerik vardır!.. Sana önce “Ortak olacağız” diyenler, şimdi de “Ne ortağı, sen yoksun ki ortak olalım” demeye başladılar... Haksız da sayılmazlar hani... Şair’in “Ne kadınlar sevdim zaten yoktular” dediği cinsten bir nesnesiniz, bunu kabul edin artık!..
Yolumuzdaki taşları birer birer temizliyoruz... Aslı astarı olmayan ‘Türk’ namlı şehir efsanesini de bitirdikten sonra işimiz biraz daha kolaylaşacak, birlik ve beraberliğimiz biraz daha pekişecek!.. İnanıyorum ki, yazının girişinde sözünü ettiğimiz tereddüdün giderilmesi için bilimsel çalışmalar büyük bir hızla devam ediyordur... Madem ki, Türk yoktu, bu Türkçülük neyin nesiydi, ırkçılıkla suçladıklarımız hangi bantta üretilmişti ve biz neden Türkiye Cumhuriyeti’ne hep ‘ırkçı’ gözüyle baktık? ‘Olmayan ırk’ nasıl ırkçılık yapmış ve neden ‘ırkçı’ bir cumhuriyet kurmuş olabilir? Yıllarca savunulan bir iddianın bilimsel bir dayanağı, bir felsefesi olmalı değil mi?
Bu arada dünya ırkçılık literatürüne ‘naylon ırk’ın yaptığı ırkçılık olarak geçen söz konusu örneği öğrendikten sonra, daha önce sarf ettiğim “Eğer Türkiye’de bir ırkçılık varsa, o, Türk’ün ırkçılığı değil, ‘Türk’e karşı ırkçılık’tır” beyanımdan dolayı özür diliyorum!..
vahiy insan şehir revelation ahlâk etik ethica nüzhet yalan estetik metafizik ebrah doğu batı fıtrat creation yaratılış iyilik kötülük dürüstlük eşref-i mahlûkat kişilik asâlet cesâret vefâ sadâkat ihânet yalan immoralist mitoloji belh’um adâl aere perennius antere genetik şuur terbiye muâşeret muâşaka muvâsalat firâk zarâfet letâfet ferâset panteon rolyef fresk heykel portre gravür ideal ülkü ülkücü kerbelâ aşk keşke cennet cehennem araf âdem havva hâbil kâbil elma haz hayâ hicap gurur hürriyet adâlet musâvat agnostic akıl dacret locig analytical antiq aristokrasi kûrûn-i vustâ giyotin hakikat hikmet paradox dialectic tenkit stoa akademia logos logos spermaticos felâsife gelenek hermeneutic semantic hint upanişad mutezile ihvân-ı safa ilk neden iskenderiye okulu medinetü’l fâzıla hürriyet kölelik rönesans ütopya rethoric allah’ın kulu abdullah muhammed kur’ân endülüs ibn-i rüşd aristotales şeyh gâlip farâbi platon sokrat marcus aurelius galile mimar sinan kirkedard farabi ibn-i sina ibn-i hâldun kafka taşköprülüzâde gazâli musa cârullah şemseddin sâmi frasheri bergson enver paşa muhammed ikbal hayyam mehmet âkif yâkup cemil şems ibn-i haldun mevlâna ali şeriâti fuzulî ebu’l âlâ el maarrî ahmet mithat efendi cemil meriç nâmık kemal ahmed hamdi tanpınar kemal tahir yahya kemal cahid zarifoğlu dostoyevski tolstoy knut hamsun nietzsche oğuz atay gogol albert camus descartes herman hesse puşkin halil cibran kaşgarlı mahmut tevfik fikret cenap şehabettin neyzen tevfik motzart bach mahler tarkovski suç ve cezâ anna karenina madonna prag istanbul çocuk kalbi sn. petersburg soljenitsin marks kant heraklit hegel el-hamra endülüs kâmus u türkî redhouse wagner kâmus u okyanus lugat-i fransevî iliria shqip meydan larusse şakâyık-ı nûmâniye mevzuâtü’l ulûm abdülkadir merâgi ıtrî muhammed esed michelangelo van gogh cezanne rembrand monet hoca ali rıza ulysess gaze eleni karaindrou sezen aksu golha farid farjad osman hamdi