‘Mahallî seçim’ görünümlü referandum
Türkiye’de Tayyip Erdoğan kadar anketlere önem veren ve attığı adımların bulduğu veya bulamadığı toplumsal karşılığı anketlerle test eden bir başka genel başkan olmamıştır... Her hangi bir icraatı kim tarafından eleştirilirse eleştirilsin, umurunda değil... Onun için asıl önemli olan periyodik şekilde yaptırdığı kamuoyu araştırmalarının sonuçları... Politikasını, dilini ve dozajını toplumun verdiği veya vermediği tepkilere göre belirliyor...
Meselâ halkın bir kısmının şiddetli tepkisini çeken bir eyleminin sonuçlarına bakıyor... Bu tepki kendisine oy veren seçmen bloğunda bir kemikleşmeye yol açıyorsa, ‘müşteki’nin derdi ona gıda oluyor... Ülkenin tamamını kucaklayan bir devlet adamı olmaktansa, kendisini aynı çoğunlukla iktidarda tutmaya yetecek olan kitlenin hissiyatına sarılmayı tercih ediyor... ‘Kişisel sonuç odaklı’düşünüldüğünde bu son derece başarılı ve anlaşılabilir ama ‘iç barışı koruma odaklı’düşünüldüğünde son derece riskli bir durum...
Meşhur ‘balkon konuşmaları’nın o balkonda kaldığı, sandığın her şey demek olduğu bir düzende elbette bir ‘siyasî mezhep’ doğuyor... Bu mezhebin kendine has ritüelleri, kabulleri, retleri var... Her gün seçim varmış gibi insanların reflekslerinin kontrol edildiği profesyonel bir anlayış bu... Bizler gibi yazı yazanların ve siyasetçilerin zaman içinde farklılıklar, zıtlıklar görerek ifşa ettiğimizi zannettiğimiz iktidar sahiplerine ait çelişkiler, aslında seçmende görülen dalgalanmalar üzerine alınan tedbirlerin sonucu... Bir demecin öncekiyle çelişip çelişmemesi çok da önemli değil... Önemli olan o anki ihtiyaca hitap ediyor olması... Habur öncesi ve sonrası söylenenler bu karakterin tipik örneğidir...
İşte bunun için Mart’taki mahallî seçimler asla sadece mahallî seçimler olmakla sınırlı kalmayacaktır... O seçimler hükûmet politikalarının sorgulandığı bir kamuoyu yoklaması, hatta güvenoyu niteliği taşıyacaktır... AKP’nin ülke genelinde oy oranını koruması durumunda, Başbakan Erdoğan’ın bunu ‘belediyecilik’le sınırlı görmeyeceği, sergilediği siyasetin ‘onay’ı anlamında değerlendireceği muhakkak... Üstelik ülke bütünlüğünü riske atan maceracı politikalarında dozajı yükseltme ihtimali hiç de az değil...
Erdoğan’ı mevcut politikalarını gözden geçirmeye itecek en önemli etken, nispî de olsa sandıkta yaşayacağı düşüştür... Zaman zaman milliyetçi, liberal, özgürlükçü, ‘tek vatancı’ diller arasında savrulmasına sebep olan toplumsal gerekliliğin sandıkta depreşmesi çok çok önemli... Sandıkta yaşanabilecek düşüş ve üç büyükşehir belediyesinin kaybedilmesi siyasetteki bütün taşları yerinden oynatacaktır... Şimdiye kadar sonuçlardan alınan güçle bastırılan ne varsa açığa çıkmaya başlayacak, iç muhasebe ve politikaları gözden geçirme ihtiyacı bir tercih olarak değil, bir mecburiyet olarak AKP’nin karşısına çıkacaktır... 1994’teki belediye seçimleriyle vites büyüten ve katlanarak bugünlere ulaşan kadronun yine bir belediye seçimleriyle büyüsünü kaybetme ihtimali bir yana, açılım konusunda girilen karanlık tünelin iktidar mahfillerinde yeniden sorgulanmasına yol açacak olması bile başlı başına ‘aşama’ niteliği taşıyacaktır...
Bu seçimler asla sadece kanalizasyon, kaldırım, su şebekesi, çöp toplama, sokak aydınlatması seçimleri olmayacaktır...
vahiy insan şehir revelation ahlâk etik ethica nüzhet yalan estetik metafizik ebrah doğu batı fıtrat creation yaratılış iyilik kötülük dürüstlük eşref-i mahlûkat kişilik asâlet cesâret vefâ sadâkat ihânet yalan immoralist mitoloji belh’um adâl aere perennius antere genetik şuur terbiye muâşeret muâşaka muvâsalat firâk zarâfet letâfet ferâset panteon rolyef fresk heykel portre gravür ideal ülkü ülkücü kerbelâ aşk keşke cennet cehennem araf âdem havva hâbil kâbil elma haz hayâ hicap gurur hürriyet adâlet musâvat agnostic akıl dacret locig analytical antiq aristokrasi kûrûn-i vustâ giyotin hakikat hikmet paradox dialectic tenkit stoa akademia logos logos spermaticos felâsife gelenek hermeneutic semantic hint upanişad mutezile ihvân-ı safa ilk neden iskenderiye okulu medinetü’l fâzıla hürriyet kölelik rönesans ütopya rethoric allah’ın kulu abdullah muhammed kur’ân endülüs ibn-i rüşd aristotales şeyh gâlip farâbi platon sokrat marcus aurelius galile mimar sinan kirkedard farabi ibn-i sina ibn-i hâldun kafka taşköprülüzâde gazâli musa cârullah şemseddin sâmi frasheri bergson enver paşa muhammed ikbal hayyam mehmet âkif yâkup cemil şems ibn-i haldun mevlâna ali şeriâti fuzulî ebu’l âlâ el maarrî ahmet mithat efendi cemil meriç nâmık kemal ahmed hamdi tanpınar kemal tahir yahya kemal cahid zarifoğlu dostoyevski tolstoy knut hamsun nietzsche oğuz atay gogol albert camus descartes herman hesse puşkin halil cibran kaşgarlı mahmut tevfik fikret cenap şehabettin neyzen tevfik motzart bach mahler tarkovski suç ve cezâ anna karenina madonna prag istanbul çocuk kalbi sn. petersburg soljenitsin marks kant heraklit hegel el-hamra endülüs kâmus u türkî redhouse wagner kâmus u okyanus lugat-i fransevî iliria shqip meydan larusse şakâyık-ı nûmâniye mevzuâtü’l ulûm abdülkadir merâgi ıtrî muhammed esed michelangelo van gogh cezanne rembrand monet hoca ali rıza ulysess gaze eleni karaindrou sezen aksu golha farid farjad osman hamdi