‘Reca ederim, bu bahsi kapatmayalım!’
Hasdal’da rüşvetçiyi evire çevire dönen ’komutan’ı okuduktan sonra gururlanmamak mümkün değil… Para sayma makinası, ayakkabı kutusu ve dantelli kefen gibi ’hayalî’ hikâyelerin kirlettiği bir ortamda, böylesine ’gerçek’ bir efsaneyi öğrenmiş olmamız göğsümüzü kabarttı!.. Yandaş gazeteci, çok titiz bir araştırmadan sonra, küllenme ihtimali olan bir gerçeği ortaya çıkararak, yakın tarihimize ışık tutmuş oldu!..
Yandaş gazetecinin hikâyesini önce bir özetleyelim: Tayyip Erdoğan Hasdal’daki tümende kantinlerden sorumlu yedek subay… Kendisine ziyaretçisinin olduğu haber verilen Erdoğan astsubayla birlikte kantine gidiyor… Kendisini bekleyen adam ’yazar’ın tarifiyle etli-butlu, ceket cebinde mendili olan şık birisi… Adam biraz da tepeden bakan bir edada, “Hayırlı olsun komutan, kantin sorumluluğuna getirilmişsiniz” deyince bizimkinin beyninde şimşekler çakıyor tabii…
O adamın sebeb-i ziyaretini aynen aktarıyorum yazıdan: “Bu kantinlere malı hep biz veririz. Senden önceki ‘arkadaş’ sağ olsun çok iyiydi. Senin de ‘temiz’ bir arkadaş olduğun belli. Biz giden arkadaşla şöyle çalışırdık…”
Adam ‘fahri’ Kartal Tibet’le karşılaştığının farkında değil!.. Erol Taş misali sonradan başına geleceklerden habersiz konuşuyor… Utanmadan önceki ’komutan’la nasıl uyumlu çalıştıklarını anlatıyor… Çalışma usulleri ’kazandır-kazan’mış… Yani bin liralık mal alınacaksa komutanın cebine elli lira ‘pay’ düşermiş… Ve o ziyaretçi ’fakir ama gururlu’ komutana iğrenç teklifi yapmış: “Bu dönem de böyle çalışırız. Yine eskisi gibi yüzde (….)”
‘Esas oğlan’ın sabrı işte burada tükeniyor ve yine yazarın ifadesiyle “İki eliyle yakasından çekip… ‘Seni namussuz herif, bu ne cüret ulan!’ dedikten sonra… Bir girişiyor herife… Yer misin yemez misin!...” Araya giren astsubay da herifin eşek sudan gelinceye kadar dayak yemesini engelleyemiyor!.. Herif üstü-başı dağılmış vaziyette nizamiyeden kaçarken, o bildiğimiz ’klasik’ tehditleri savuruyor: “Göreceksin, en yukarılara şikayet edeceğim seni! Askerliğin bitmeyecek!..”
Yanındaki iyi kalpli astsubay NubarTerziyan tedirginliğindedir!.. “Komutanım; çok aşırı tepki gösterdiniz herife. Şimdi gider, elinden geleni ardına koymaz..” Bu sözler üzerine Tayyip komutan şu nutkuyla ulusa seslenir: ”Herkes millet hakkını muhafazada itina göstermelidir ama emaneti üzerine alanlar milyon kat hassas olmalıdır. Ben böyle gördüm ailemden, hocalarımdan!.. Böyle gördüm ‘Okul’umdan!”
Hikâye tedirgin bekleyişin ardından mutlu sonla, tümen komutanının Tayyip Erdoğan’a tebrik çayı ısmarlamasıyla biter!.. Bildiğimiz Yeşilçam senaryolarından tek farkı, bu tip durumlarda, genç komutanın tümgeneralin kızıyla evlenmesi!..
Moda deyimle böyle bir hikâyeyi uydurmak için zamanlama pek ’mânidar’!.. Daha önce Star’dan Elif Çakır, Erdoğan’ın ırkçılık ve faşizmle mücadelede Nobellik olduğunu, köleliği bitiren Abraham Lincoln’e benzediğini, hayatının kuşaktan kuşağa aktarılabilmesi için filminin çekilmesi gerektiğini buyurarak, yönetmen koltuğuna Steven Spielberg’in oturtulmasını teklif etmişti…‘
Film türü olarak ’ilim-burgu’ zannedilse de, kimi art niyetlilerde fantastik ötesi çağrışımı yapsa da ’gerçek hayat’tan aktarılan bu tarihî kesit Spielberg’in işine gelir mi bilmiyoruz… Ama eğer böyle bir filme kalkışırsa, bazı fimlerde olduğu gibi sonuna şöyle bir ekleme yapılarak, kahramanların son durumları hakkında bilgi verilmeli:
Genç komutan: O şimdi Başbakan… Pembe panjurlu evleri, gemilerde talim yapan çocukları var… Dünyalık yerinde, mutlu-mesut… Dayak yiyen herif: Faiz lobisini yönetiyor, borsa spekülatörlüğünden birkaç kez hapse girdi çıktı… Astsubay: Emeklilikten sonra kabak kemane kursunu başladı, güneye yerleşti… Önceki kantin komutanı: Tövbe etti, Umre turları düzenleyen şirket kurdu… Tümgeneral: Sizlere ömür, Zincirlikuyu’da… Tümgeneralin kızı: Aşkını kalbine gömdü, hiç evlenmedi, assolist altı olarak fuarlarda ve belediye şölenlerinde sahneye çıkıyor!..
Bakalım yağcılık daha nereye varacak ve bakalım daha neler uydurulacak?
vahiy insan şehir revelation ahlâk etik ethica nüzhet yalan estetik metafizik ebrah doğu batı fıtrat creation yaratılış iyilik kötülük dürüstlük eşref-i mahlûkat kişilik asâlet cesâret vefâ sadâkat ihânet yalan immoralist mitoloji belh’um adâl aere perennius antere genetik şuur terbiye muâşeret muâşaka muvâsalat firâk zarâfet letâfet ferâset panteon rolyef fresk heykel portre gravür ideal ülkü ülkücü kerbelâ aşk keşke cennet cehennem araf âdem havva hâbil kâbil elma haz hayâ hicap gurur hürriyet adâlet musâvat agnostic akıl dacret locig analytical antiq aristokrasi kûrûn-i vustâ giyotin hakikat hikmet paradox dialectic tenkit stoa akademia logos logos spermaticos felâsife gelenek hermeneutic semantic hint upanişad mutezile ihvân-ı safa ilk neden iskenderiye okulu medinetü’l fâzıla hürriyet kölelik rönesans ütopya rethoric allah’ın kulu abdullah muhammed kur’ân endülüs ibn-i rüşd aristotales şeyh gâlip farâbi platon sokrat marcus aurelius galile mimar sinan kirkedard farabi ibn-i sina ibn-i hâldun kafka taşköprülüzâde gazâli musa cârullah şemseddin sâmi frasheri bergson enver paşa muhammed ikbal hayyam mehmet âkif yâkup cemil şems ibn-i haldun mevlâna ali şeriâti fuzulî ebu’l âlâ el maarrî ahmet mithat efendi cemil meriç nâmık kemal ahmed hamdi tanpınar kemal tahir yahya kemal cahid zarifoğlu dostoyevski tolstoy knut hamsun nietzsche oğuz atay gogol albert camus descartes herman hesse puşkin halil cibran kaşgarlı mahmut tevfik fikret cenap şehabettin neyzen tevfik motzart bach mahler tarkovski suç ve cezâ anna karenina madonna prag istanbul çocuk kalbi sn. petersburg soljenitsin marks kant heraklit hegel el-hamra endülüs kâmus u türkî redhouse wagner kâmus u okyanus lugat-i fransevî iliria shqip meydan larusse şakâyık-ı nûmâniye mevzuâtü’l ulûm abdülkadir merâgi ıtrî muhammed esed michelangelo van gogh cezanne rembrand monet hoca ali rıza ulysess gaze eleni karaindrou sezen aksu golha farid farjad osman hamdi