Yaşasın sazan dayanışması!
O üniversitemizin muhtelif derelerimizi araştırarak dünyada bilinmeyen üç yeni sazan türünü bulmaları gerçekten göğsümüzü kabarttı!.. Ama ondan daha önemlisi, büyük bir kadirşinaslık örneği göstererek o sazanlara koydukları isimlerdi… Endemik türdeki Emineae, Velioglui ve Recepi isimli yeni sazan türlerinin faunamıza hayırlı uğurlu olmasını diliyoruz…
Açıklandığı üzere, o isimlerin şüphelenilen kişilerle uzaktan yakından bir ilgisi yokmuş… Mezkûr balıklardan birisi ilgili profesörün annesine, diğeri ne alâkası varsa bilinmeyen bir başhekime, üçüncüsü ise saha araştırmalarında yardımcı olan kişiye atfedilmiş!.. Şimdi kendilerinden yeni saha çalışmaları bekliyoruz, henüz tanımlanmamış ’balık’ türlerinden ziyade, henüz tanımlanmamış ‘alık’ türleri üzerine!.. Sazanlardan mülhem olmak üzere isimleri de ‘sazanîler’ olabilir meselâ; Sasanîlerle karıştırmamak kaydıyla…
Literatürden araştırdım, sazanlar göllerde ve ağır ağır akan derelerin diplerinde yaşarmış… Ot, çöp, larva, solucan ne bulursa nimeti ayırmaz yermiş… ’İyi yiyici’ oldukları için boyları ve ağırlıkları diğer tatlı su balıklarından ileride olurmuş… Yer ama iyi çalışırmış!.. Suyunun ısısını beğenmezlik yapmazmış, 3 derecede de yaşarmış, 30 derecede de…
Fakat en şaşırtıcı özellikleri toplu hâlde çamura gömülebilmeleri… Tehlike sezdiklerinde, meselâ hava aşırı soğuduğunda çamura gömülüp ‘kış uykusu’na yatabiliyorlar… ‘Çamurlaşma’yı hayata tutunmak için bir nevî ideoloji hâline getirmişler... Ne kadar tanıdık bir sahne değil mi? Zamanı gelip o çamurdan çıkarken ‘Güneş balçıkla sıvanmaz’ gibi süslü lâflar ederler mi bilmiyoruz ama kışın ölmeden donabilme özellikleri çok ilginç… Her dem işe yarayabilecek mânidar bir mağduriyet hikâyesi; ölmüyorsun, ölmüş numarası yapıyorsun!.. Sasanîler Roma’nın üstadıydı, sazanîler fotoromanın…
İnanmayan Vikipedi’den kolayca bulabilir, sazanların renk ve biçimleri yaşadıkları ortama göre değişirmiş… Tespit on numara!.. Pulsuz çeşitleri de bulunmakla birlikte, pullu olanları ‘gömlek değiştirir’ gibi pul değiştirirmiş… Oynak dudaklıymış, üst çenesinden dört bıyık sarkarmış, öğütme işini yutak dişleriyle yaparmış… Sistem son derece entegre yani!.. Yine de esas mahareti bunlar değil, dipleri karıştırması ve suyu bulandırmasıymış!.. Çevik ve hareketliymiş, sürü hâlinde dolaşırmış!..
Uyanık geçinen ve menfaat ümidiyle her tuzağa atlayan insanları tanımlamak için kullanılan ‘sazan’ sıfatı çok doğru bir benzetme değil… Bu bir eko-sistem meselesi… Kurnazı var, alığı, balığı, kalabalığı var!.. Biri olmasa, diğeri de olmaz… Sazanî cumhuriyetinde birileri kefenlere bürünecek ki, diğerleri para sayma makinesi koleksiyonu yapabilsin!.. Böyle yürür bu işler, endemik endemik!..
Bu arada siyasî bir mesaj da verelim: Sazanî cumhuriyeti muz cumhuriyetini her zaman döver!.. Üzerimize tropikal ideolojilerle gelmek isteyen ne kadar ‘dış mihrak’ varsa, onlarla su altında ve üstünde mücadeleye hazır o kadar ‘iç mihrak’ vardır!.. Onun için sazanlar yeryüzündeki eko-sistemin en önemli parçalarından birisidir!.. Hatta sistemin temel taşıdır!..
Ömrünü bilime adamış, hür düşünceli üniversite hocalarımızdan henüz tanımlanmamış yeni türler bekliyoruz… Onlara da Bekiri gibi ‘ilçe mal müdürü’nün, Beşiri gibi ‘kayınbirader’in, Bülentiea gibi hayranlık duydukları ‘ses sanatçısı’nın isimleri atfedilir olur biter!..
Sazansız kalan bir rejimin hayat damarlarından biri kopmuş demektir!.. Yaşasın sazan dayanışması!..
vahiy insan şehir revelation ahlâk etik ethica nüzhet yalan estetik metafizik ebrah doğu batı fıtrat creation yaratılış iyilik kötülük dürüstlük eşref-i mahlûkat kişilik asâlet cesâret vefâ sadâkat ihânet yalan immoralist mitoloji belh’um adâl aere perennius antere genetik şuur terbiye muâşeret muâşaka muvâsalat firâk zarâfet letâfet ferâset panteon rolyef fresk heykel portre gravür ideal ülkü ülkücü kerbelâ aşk keşke cennet cehennem araf âdem havva hâbil kâbil elma haz hayâ hicap gurur hürriyet adâlet musâvat agnostic akıl dacret locig analytical antiq aristokrasi kûrûn-i vustâ giyotin hakikat hikmet paradox dialectic tenkit stoa akademia logos logos spermaticos felâsife gelenek hermeneutic semantic hint upanişad mutezile ihvân-ı safa ilk neden iskenderiye okulu medinetü’l fâzıla hürriyet kölelik rönesans ütopya rethoric allah’ın kulu abdullah muhammed kur’ân endülüs ibn-i rüşd aristotales şeyh gâlip farâbi platon sokrat marcus aurelius galile mimar sinan kirkedard farabi ibn-i sina ibn-i hâldun kafka taşköprülüzâde gazâli musa cârullah şemseddin sâmi frasheri bergson enver paşa muhammed ikbal hayyam mehmet âkif yâkup cemil şems ibn-i haldun mevlâna ali şeriâti fuzulî ebu’l âlâ el maarrî ahmet mithat efendi cemil meriç nâmık kemal ahmed hamdi tanpınar kemal tahir yahya kemal cahid zarifoğlu dostoyevski tolstoy knut hamsun nietzsche oğuz atay gogol albert camus descartes herman hesse puşkin halil cibran kaşgarlı mahmut tevfik fikret cenap şehabettin neyzen tevfik motzart bach mahler tarkovski suç ve cezâ anna karenina madonna prag istanbul çocuk kalbi sn. petersburg soljenitsin marks kant heraklit hegel el-hamra endülüs kâmus u türkî redhouse wagner kâmus u okyanus lugat-i fransevî iliria shqip meydan larusse şakâyık-ı nûmâniye mevzuâtü’l ulûm abdülkadir merâgi ıtrî muhammed esed michelangelo van gogh cezanne rembrand monet hoca ali rıza ulysess gaze eleni karaindrou sezen aksu golha farid farjad osman hamdi