
Bu dili tanıyorduk... Üniversitelerde yuvalanan PKK çetelerinin her saldırısından sonra ortaya çıkıyordu... Medya şablon başlıklar atıyordu “Karşıt görüşlü öğrenciler çatıştı” diye... O ‘karşıt görüş’ün neye ‘karşıt’ olduğunu ifade edemiyorlar, adlarını bağışlayamıyorlardı...
Bu ‘karşıt görüşlü’ ifadesi medyayla sınırlı kalmıyordu... İşin kötü tarafı olaylardan sonra gözaltına alınanların ifade tutanaklarında da olayların bu şekilde tanımlanması için kolluk ve adliye de özen gösteriyordu!.. Tıpkı klasik ‘sağ-sol’ kapsamında kalması için ne gerekiyorsa yapılıyordu... ‘Karşıt görüş’ büyük bir terör probleminden ziyade, ‘eski alışkanlıklarıyla yaramazlık yapan iki kesim’i işaret ettiği için konu abartılmamış oluyordu!..
Böylece el birliğiyle küçülte küçülte büyüttüler şehirlerdeki terörizmi... PKK vurdukça kalemleriyle ve dilleriyle sinenler veya organize biçimde olayı basitleştirenler, bugünlerin hazırlanmasında günaha ortak oldular... Esenyurt’ta MHP seçim bürosuna yapılan saldırı kesinlikle organizedir... O an organize olmasa bile, genel hazırlıklar ve önü açılan saldırganlık, bu tür durumları kaçınılmaz bir mecburiyet hâline getirmiştir...
Ülkenin asayişinden sorumlu olanların, bu olaya ad koymaya cesaret edemediği bir süreçten geçiyoruz... Ağlak mücahit utanmasa “Kavga çocukların top meselesinden çıktı” bile diyebilecek durumda!.. ‘PKK’ deyip de, yeni yol arkadaşlarını üzmekten, kırmaktan, kızdırmaktan korkuyor!.. Ülkeyi yönetenlerin içinde bulunduğu bu ipoteği iyi bilen katiller, bir yandan süreci istediği yöne çevirirken, diğer yandan dün dağlarda beceremedikleri ‘alan hâkimiyeti’ni, şimdi öncelikle güneydoğuda, ardından da nüfusça yeterli çoğunluğa ulaştıklarını düşündükleri şehir merkezlerinde hayata geçirmeye çalışıyorlar...
AKP önceki seçimlerde yüzde 50 oy aldığı bir çok güneydoğu ilçesinde bugün aday gösteremeyecek duruma geldi... Medya buraları görmüyor, görmek istemiyor... Aday olmak isteyenler üzerinde öyle bir baskı oluştu ki, devletin de ‘koruma gücü’nün etkisizleştiği ortamda insanlar geri çekiliyor... Bu atmosferde sandık güvenliğinin nasıl sağlanacağını tartışmanın âlemi zaten yok... Bırakılacağı söylenen silahların gölgesindeki seçimlerin adil olup olmaması çok da önemli değil!.. Sonuçlara bakılacak ve haritamızın önemli bir bölümü farklı bir renge boyanacak!..
BDP’yi destekleyen yayın organlarına bir göz atın; sürekli olarak seçimlerin ‘özerkliğin oylanması’ anlamına geldiği ilân ediliyor... Bu sonuçların dünya tarafından bir nevi ‘halk oylaması’ olarak algılanması için çok yönlü bir çalışma söz konusu... Böylece Kuzey Irak ve Kuzey Suriye’deki gelişmelere paralel olarak Türkiye’deki Kürtlerin de ‘kendi kaderlerinin tayin hakkı’ konusundaki iradesi vurgulanmış olacak... Oranların en yüksek derecede seyretmesi için esas görev, çözüm süreci pazarlanırken bırakılacağı söylenen o silahları ellerinde tutan katillere düşüyor... Onlar da, devletin adı konulmamış geri çekilişi sayesinde tek yanlı olarak o seçimi kumanda ediyorlar...
Yusufiyeli Cengiz Akyıldız’ın katledilmesiyle sonuçlanan Esenyurt’taki saldırı, Başkale’de başka aday çıkartmamaya kararlı terörizmin doğal bir sonucudur... Bunu ‘karşıt görüşlüler’in çatışması olarak sunanların hepsi bunu biliyor aslında... Ülkeyi yönetenler de biliyor, medya da!.. Ama dilleri varmıyor söylemeye... Olan bu ülkenin has çocuklarına, hesapsız kitapsız sevenlere oluyor...
Bu çirkinliğin rol ortağı olan medya birinci derecede Sit alanı ilan edilmelidir... Çünkü dünyada benzeri görülmemiş biçimde onursuzluğu ve şahsiyetsizliğiyle böyle bir zirveye tırmanan medya, tarihî özelliğe sahiptir ve gelecek nesillere ibret için mutlaka korumaya alınmalıdır!..
vahiy insan şehir revelation ahlâk etik ethica nüzhet yalan estetik metafizik ebrah doğu batı fıtrat creation yaratılış iyilik kötülük dürüstlük eşref-i mahlûkat kişilik asâlet cesâret vefâ sadâkat ihânet yalan immoralist mitoloji belh’um adâl aere perennius antere genetik şuur terbiye muâşeret muâşaka muvâsalat firâk zarâfet letâfet ferâset panteon rolyef fresk heykel portre gravür ideal ülkü ülkücü kerbelâ aşk keşke cennet cehennem araf âdem havva hâbil kâbil elma haz hayâ hicap gurur hürriyet adâlet musâvat agnostic akıl dacret locig analytical antiq aristokrasi kûrûn-i vustâ giyotin hakikat hikmet paradox dialectic tenkit stoa akademia logos logos spermaticos felâsife gelenek hermeneutic semantic hint upanişad mutezile ihvân-ı safa ilk neden iskenderiye okulu medinetü’l fâzıla hürriyet kölelik rönesans ütopya rethoric allah’ın kulu abdullah muhammed kur’ân endülüs ibn-i rüşd aristotales şeyh gâlip farâbi platon sokrat marcus aurelius galile mimar sinan kirkedard farabi ibn-i sina ibn-i hâldun kafka taşköprülüzâde gazâli musa cârullah şemseddin sâmi frasheri bergson enver paşa muhammed ikbal hayyam mehmet âkif yâkup cemil şems ibn-i haldun mevlâna ali şeriâti fuzulî ebu’l âlâ el maarrî ahmet mithat efendi cemil meriç nâmık kemal ahmed hamdi tanpınar kemal tahir yahya kemal cahid zarifoğlu dostoyevski tolstoy knut hamsun nietzsche oğuz atay gogol albert camus descartes herman hesse puşkin halil cibran kaşgarlı mahmut tevfik fikret cenap şehabettin neyzen tevfik motzart bach mahler tarkovski suç ve cezâ anna karenina madonna prag istanbul çocuk kalbi sn. petersburg soljenitsin marks kant heraklit hegel el-hamra endülüs kâmus u türkî redhouse wagner kâmus u okyanus lugat-i fransevî iliria shqip meydan larusse şakâyık-ı nûmâniye mevzuâtü’l ulûm abdülkadir merâgi ıtrî muhammed esed michelangelo van gogh cezanne rembrand monet hoca ali rıza ulysess gaze eleni karaindrou sezen aksu golha farid farjad osman hamdi