“Önce Allah, sonra RTE”
İstifaya ilişkin ilk sözlerini kamuoyunun büyük bir kesimi takdir etmişti… Kolay değildi, yolsuzlukla suçlanan ve oğlu gözaltına alınan bir bakan, istifa ederken Başbakan’ı da işaretlemişti: “Rüşvet ve yolsuzluk ifadelerinin bulunduğu bir operasyon sebebiyle istifa ediniz ve beni rahatlatacak deklarasyonu yayınlayınız şeklinde tarafıma baskı yapılmasını kabul etmiyorum. Etmiyorum çünkü, soruşturma dosyasında var olan ve onaylanan imar planlarının büyük bir bölümü Sayın Başbakan'ın onayıyla yapıldı. Bu minval üzere bakanlıktan ve milletvekilliğinden istifa ettiğimi açıklıyorum. Bu milleti ve vatanı rahatlatmak için Sayın Başbakan'ın istifa etmesi gerektiğine inandığımı ifade ediyor, yüce milletime saygılar sunuyorum.''
Sonra ortalıktan kayboldu, bu arada tutuksuz yargılanmak üzere serbest kalan oğlu tekbirlerle karşılandı… İş soğumaya başladıkça milletvekilliğinden istifa işi yattı… Takdir edersiniz ki, savcılar, mahkeme heyetleri, polisler değişmeye başladı… Tek değişen bunlar değildi demek ki, Erdoğan Bayraktar twitter’dan yeni bir vecizeyle oraya çıktı: “Önce Allah’ın, sonra RTE’nin sayesinde, genel müdür, meclis üyesi, TOKİ Başkanı, milletvekili ve bakan olduğum gerçeği ortadadır…”
Doğrusu bakanlıktaki devir-teslim töreninde sarfettiği “40 yıllık dâvâma hizmet edeceğim” şeklindeki sözler keskin viraja doğru alınan ilk tedbirdi… Ama “Önce Allah, sonra RTE” diyerek başladığı mesaj (Allah’tan sıralamayı karıştırmamış) olacağı gösteriyordu…
Nihayetinde noktayı koydu, önce Grup Başkan Vekili Nurettin Canikli’yle, ardından da ‘kutsallık protokolü’nün ikinci sırasındaki kişiyle yani Başbakan Erdoğan’la yaptığı görüşmeden sonra tarihe şu notu düştü: "Sayın Başbakanımız, benim dâvâmın lideridir. 25 Aralık 2013 tarihinde yaptığım açıklamada bu hususun altı çizilmiş ve Sayın Başbakanımızın da icranın başı olduğu zikredilmiştir. Bunun aksi bir durumun söz konusu olmadığını ifade etmek için maksadımı aşan bir şekilde "istifa" kelimesi tarafımdan kullanılmıştır. Bu ifademden dolayı liderimden ve dâvâ arkadaşlarımdan özür diliyorum."
Erdoğan Bayraktar, bakanlığı döneminde “Biz Müslüman ülkeyiz, konumumuz itibariyle mucitler çıkaramayız, gençlerimizi ara eleman olarak yetiştirmeliyiz” diyerek tarihe geçmiş bir filozoftu… Şimdi ise kamuoyunun bilmediği ama kendisini ikna etmekte kullanıldığı kesin olan makineyi açıklamak durumunda… Ortada bir mucit ve o mucidin icadı var ki, çok kısa bir süre önce ‘suç ortağı’ imasında bulunulan bir kişi, ‘icranın başı demek istemiştim’e çevrilebiliyor!..
Tarihte başta bakır olmak üzere değişik madenleri altına çevirmeye çalışıp hüsrana uğrayanları biliyoruz ama haznesinden ‘kararlı ve isyankâr bir adam’ alıp, bir süre sonra ağzından ‘özür dileyen pelte’ çıkaran o gizemli makineyi doğrusu bilmiyorduk!.. Tıpkı ‘gavat’ı ‘kavas’a çeviren o cihazı bilmediğimiz gibi!..
Demek ki, sadece ekonomide ve dış politikada süper güç değiliz, teknolojide fersah fersah yol kat etmişiz… İcatlar zincirine yeni eklenen bu makineyi sevinçle envantere kaydederken, “Bizden mucit çıkmaz” dediğinde hatırlattığımız icatların bir kısmını günün anlam ve önemine binaen tekrarlayalım: “Bu öylesine komplike bir teknoloji ki, her şeyin taklidini yapmakla meşhur Tayvanlılar daha bunun maketini bile yapamadılar... Japonlar övünüp duruyorlardı robotları Asimo’yla... Bütün numarası sağa, sola, öne bir kaç adım atıp, hafızasına yerleştirilen bir kaç kelimeyi sıralamaktı... Bakın bizim robot teknolojimiz nasıl baş döndürücü bir hızla gelişti...
Yağlayan, yıkayan, yücelten, takla atan, ebedî lider ilan eden... Japonların bin tane Asimo’su bir araya gelse bizim ‘dokunmayı ibadet sayan’ robotumuzu geçebilir mi acaba? “Biz Müslüman ülkeyiz, konumumuz itibariyle mucitler çıkaramayız” derken Bakan Bayraktar fena halde yanılmış... ‘Mucidin önde gidenleri’ bizde bizde!.. Varsın ‘ara elemanlar’ arkadan gelsin!..”
Şimdi 40 yıllık dâvâsının seçim çalışmalarına katılacakmış Erdoğan Bayraktar… Siyasetin seviyesi ve kalitesi bizde bu… Katılmazsa hatırı kalır milletin!..
Hâşâ, önce Allah, RTE kızmasın!..
vahiy insan şehir revelation ahlâk etik ethica nüzhet yalan estetik metafizik ebrah doğu batı fıtrat creation yaratılış iyilik kötülük dürüstlük eşref-i mahlûkat kişilik asâlet cesâret vefâ sadâkat ihânet yalan immoralist mitoloji belh’um adâl aere perennius antere genetik şuur terbiye muâşeret muâşaka muvâsalat firâk zarâfet letâfet ferâset panteon rolyef fresk heykel portre gravür ideal ülkü ülkücü kerbelâ aşk keşke cennet cehennem araf âdem havva hâbil kâbil elma haz hayâ hicap gurur hürriyet adâlet musâvat agnostic akıl dacret locig analytical antiq aristokrasi kûrûn-i vustâ giyotin hakikat hikmet paradox dialectic tenkit stoa akademia logos logos spermaticos felâsife gelenek hermeneutic semantic hint upanişad mutezile ihvân-ı safa ilk neden iskenderiye okulu medinetü’l fâzıla hürriyet kölelik rönesans ütopya rethoric allah’ın kulu abdullah muhammed kur’ân endülüs ibn-i rüşd aristotales şeyh gâlip farâbi platon sokrat marcus aurelius galile mimar sinan kirkedard farabi ibn-i sina ibn-i hâldun kafka taşköprülüzâde gazâli musa cârullah şemseddin sâmi frasheri bergson enver paşa muhammed ikbal hayyam mehmet âkif yâkup cemil şems ibn-i haldun mevlâna ali şeriâti fuzulî ebu’l âlâ el maarrî ahmet mithat efendi cemil meriç nâmık kemal ahmed hamdi tanpınar kemal tahir yahya kemal cahid zarifoğlu dostoyevski tolstoy knut hamsun nietzsche oğuz atay gogol albert camus descartes herman hesse puşkin halil cibran kaşgarlı mahmut tevfik fikret cenap şehabettin neyzen tevfik motzart bach mahler tarkovski suç ve cezâ anna karenina madonna prag istanbul çocuk kalbi sn. petersburg soljenitsin marks kant heraklit hegel el-hamra endülüs kâmus u türkî redhouse wagner kâmus u okyanus lugat-i fransevî iliria shqip meydan larusse şakâyık-ı nûmâniye mevzuâtü’l ulûm abdülkadir merâgi ıtrî muhammed esed michelangelo van gogh cezanne rembrand monet hoca ali rıza ulysess gaze eleni karaindrou sezen aksu golha farid farjad osman hamdi