Galiba en iyisi elektrikleri kesmek!
İnternete getirilmek istenen yasakların sebebi çok açık... Medyanın ezici çoğunluğunu iki dudağının arasına hapseden irade, internet yoluyla gelebilecek 'tehlike'leri bertaraf etmek istiyor... Yatak odalarına kadar dinlendiklerini düşünenler ve korku içinde herkesten şüphelenmeye başlayıp, yakın korumalarını neredeyse ayda bir değiştirenler için zor bir durum...
Tedbir üstüne tedbir almaya çalıştıkları için zaman zaman komik duruma düşüyorlar... Meselâ interneti asla tam olarak kontrol altına alamayacaklarını bilemiyorlar... Bu mümkün olsaydı, dünyadaki pek çok dikta rejimi interneti kontrol altına alabilirdi, acaba niye alamadılar diye tefekkür bile edemiyorlar... İktidardakiler kendinden ve etrafından tam emin olmadıkları için "Acaba ne çıkacak?" korkusuyla panik hâlinde, akılcı olup olmamasına aldırmadan, çare arıyorlar...
İnternetin her türlü barajı ve sansürü aşabilme potansiyeline sahip olduğunu bilemeyecek kadar akılları başlarından gitmiş vaziyette... Belki bu tedbirlerle sadece teşhirin hızlı yayılmasını engelleyebilirler, o kadar... Ama asla durduramazlar... Geriye bir tek çözüm kalıyor; en azından seçimlere kadar ülkenin elektriklerini kesmek!.. Şimdiki internet sansürünü 'insan haklarına saygı'yla açıklayan kafalar, elektrik kesintisini de çok rahat izah edebilirler, insan haklarıyla, olmadı dinle imanla, olmadı çözüm süreciyle, o da olmadı uluslararası komployla!..
Bu tamamen 'kınadıklarıyla imtihan' meselesi!.. Başbakan Erdoğan önceki gün yaptığı konuşmada hâlâ hem Deniz Baykal'ın, hem de MHP'li yöneticilerin kasetlerinin internetteki görüntülerini kendilerinin durdurduklarını söylüyor... Oysa gerçeğin tam da öyle olmadığını, Erdoğan'ın bu görüntüleri seçim malzemesine bizzat kendisi tarafından nasıl dönüştürüldüğünü herkes biliyor... Kimi yazarların bunu hatırlatmış olmasına rağmen, Erdoğan'ın çifte standartta ısrar etmesi büyük bir sıkıntıyı işaret ediyor...
Elinde CD sallamadı ama Deniz Baykal'la ilgili "Onu yine milletvekili yaptılar, sahi o milletvekili kadın ne oldu, nerede kadın hakları savunucuları?" diye sorarken iyiydi!.. "İnsanın özeline karışıyorlar" sözüyle dalga geçerken, "Yahu kendi eşiyle mi bir şey oluyor da özel oluyor. Bu özel değil, bu genel genel. Bu genel bir ahlâksızlıktır" diye tok tok konuşurken, Baykal'ı beline hâkim olamamakla suçlarken ne hoştu!.. Kastamonu'daki seçim konuşmasında "Bahçeli çıkmış 'AK Parti iktidarı insanların özeline giriyor' diyor. Neden? Çünkü kendi adamlarının da kaseti çıktı. Madem o görüntüler 'özel'di, istifa ettirme, sahip çık o zaman" derken problem yoktu!..
"Bu toplumun ahlak değerlerine ters düşenler noktasında eline, diline, beline sahip olacaksın" diye 'abdestinden emin' konuşmalar yapan ama bu arada 'günahı dille yayan' birisi olarak, kendinize, aile çevrenize ve siyasî yakınlarınızın abdestine güvenmeye devam ediyorsanız, bu internet yasağı ve darbe dönemlerini bile arattıracak tedbirler neyin nesi o zaman? Haberleşme alanındaki sıkıyönetim, kendinizin ve yakınlarınızın abdestleri konusunda gösterilmiş olsaydı, bu tedbirlere gerek kalmayacaktı değil mi?
Şu internet olmasa ülke ne güzel idare edilecekti!.. Medya zaten 'ailemizin medyası'!.. Çalışanlara maaş gecikecek gibi olursa, gazetenin yandaş yöneticisi kamu bankasını arayıp "Gönder iki trilyon" diyebiliyor... Başbakan dünyanın öbür ucuna da gitse tek gözüyle medyayı süzüyor, alt yazı kaldırtıyor, fırça atıyor... Anket sonuçları neredeyse Saddam Hüseyin'in oğullarının seçim sonuçlarına benzetiliyor... Sütunlarında başkalarına adamlık öğretmeye kalkan gazeteciler 'zenne'liğe rıza gösterirken hiç gocunmuyor... TMSF'nin devlet adına el koyulan bir gazetenin başına kendi partisine mensup eski milletvekili çok rahatlıkla getirilebiliyor... Gazete ve televizyon satın alınması için iş adamlarına konsorsiyum talimatı verebiliyor... Onlar da millete söve söve bu işi üstlenebiliyor...
İnternet ise zapt edilemeyen haşarı çocuk... Hem iktidara karşı sorumsuz, hem asi, hem de zekâ fışkırıyor... Medyanın bastırmaya çalıştığı 'günahlar'ın açığa çıkabileceği tek alan... İktidarın bütün korkusu bu... Galiba en iyisi seferberlik ilân edip, elektrikleri kesmek!.
vahiy insan şehir revelation ahlâk etik ethica nüzhet yalan estetik metafizik ebrah doğu batı fıtrat creation yaratılış iyilik kötülük dürüstlük eşref-i mahlûkat kişilik asâlet cesâret vefâ sadâkat ihânet yalan immoralist mitoloji belh’um adâl aere perennius antere genetik şuur terbiye muâşeret muâşaka muvâsalat firâk zarâfet letâfet ferâset panteon rolyef fresk heykel portre gravür ideal ülkü ülkücü kerbelâ aşk keşke cennet cehennem araf âdem havva hâbil kâbil elma haz hayâ hicap gurur hürriyet adâlet musâvat agnostic akıl dacret locig analytical antiq aristokrasi kûrûn-i vustâ giyotin hakikat hikmet paradox dialectic tenkit stoa akademia logos logos spermaticos felâsife gelenek hermeneutic semantic hint upanişad mutezile ihvân-ı safa ilk neden iskenderiye okulu medinetü’l fâzıla hürriyet kölelik rönesans ütopya rethoric allah’ın kulu abdullah muhammed kur’ân endülüs ibn-i rüşd aristotales şeyh gâlip farâbi platon sokrat marcus aurelius galile mimar sinan kirkedard farabi ibn-i sina ibn-i hâldun kafka taşköprülüzâde gazâli musa cârullah şemseddin sâmi frasheri bergson enver paşa muhammed ikbal hayyam mehmet âkif yâkup cemil şems ibn-i haldun mevlâna ali şeriâti fuzulî ebu’l âlâ el maarrî ahmet mithat efendi cemil meriç nâmık kemal ahmed hamdi tanpınar kemal tahir yahya kemal cahid zarifoğlu dostoyevski tolstoy knut hamsun nietzsche oğuz atay gogol albert camus descartes herman hesse puşkin halil cibran kaşgarlı mahmut tevfik fikret cenap şehabettin neyzen tevfik motzart bach mahler tarkovski suç ve cezâ anna karenina madonna prag istanbul çocuk kalbi sn. petersburg soljenitsin marks kant heraklit hegel el-hamra endülüs kâmus u türkî redhouse wagner kâmus u okyanus lugat-i fransevî iliria shqip meydan larusse şakâyık-ı nûmâniye mevzuâtü’l ulûm abdülkadir merâgi ıtrî muhammed esed michelangelo van gogh cezanne rembrand monet hoca ali rıza ulysess gaze eleni karaindrou sezen aksu golha farid farjad osman hamdi