Çalışılmış hareketler bunlar!
Once bu diyalogu duysa bile alkışlamaya hazır, düşünmekten ve doğru analizden uzak, tahtakurusu gibi hayat süren bir kısım muz cumhuriyeti vatandaşına saygılarımızı sunalım ve diyalogu aynen aktaralım:
“Barış Güler: 6 buçukta geldiler Celal Kara diye bir savcı arama kararı çıkarmış.
Muammer Güler: Ne var oğlum senin evinde?
Barış Güler: Hiçbir şey yok baba.
Muammer Güler: Para ne var?
Barış Güler: Kendi param üç beş kuruş kalan param.
Muammer Güler: Kaç para?
Barış Güler: Sen biliyorsun
Muammer Güler: Kaç lira oğlum?
Barış Güler: 1 trilyon civarı param var o kadar.
Muammer Güler: Evet evet. Tamam oğlum. El koydular mı paraya?
Barış Güler: Yok arama yapıyorlar.
Muammer Güler: Senin şimdi anladığım kadarıyla Rıza Zarrab ile bir rüşvet ilişkisinden bahsediyorlar. Diyeceksin ki bir danışmanlık ilişkim var. Gayriresmi danışmanlık yapıyorum. Benim alacaklı olduğum dayımın oğlu bunların yanında çalışıyor. Onun bana borcu var senetlerimiz de var...”
Bu telefon görüşmesi ister istemez insana “Antrenmanlı mısın mübarek” dedirtiyor... Adeta ‘çalışılmış hareketler’ bunlar!.. Basıldıklarında, konu anında borç-alacak ilişkisine, danışmanlığa, dayı oğluna bağlanmaya çalışılıyor... Böylesine büyük operasyonun doğurduğu o büyük şokun içinde bir anda bunları düşünebilmek ‘devlet adamlığı’ farkı olsa gerek!..
Kim bunlara akıl vermişse bu ‘borç’ işine iki elle sarılmışlar... Son olarak Sabah/atv operasyonunun aktörlerinden Nihat Özdemir de ‘Banker Maho’yu hürmetle yâd ettiren cevap verdi: “100 milyon dolar verdim, ama borç verdim!..” Her şeyi legal yapmış, -ilgi nasıl kurulmuşsa- karşılığında başka inşaatın hisselerini
almış!..
Delil nasıl karartılır, soruşturmaya nasıl müdahale edilir, yeni delil nasıl imal edilir, bunlar uzmanların işi, bizim aklımız ermiyor... Fakat bu ‘borç’ sektörünün bu kadar gelişerek her derde deva üretme kapasitesine kavuşması, ülkemizin kalkınması açısından çok çok önemli ve Frankfurt Havaalanı’nı morartmak için inşa edeceğimiz İstanbul’a üçüncü havaalanı kadar heyecan verici!.. Üstelik ne ÇED raporuna, ne arsa toplama işine, ne imar hareketine ihtiyaç var!.. Bir atıyorsunuz, “Bize operasyon yapıldı, bu bir darbe” diyen angutlar havada kapıyor!..
Babayla oğlu arasındaki diyalogdaki ayrıntıya dikkat ettiniz mi? Acılı baba “Kaç para?” diye sorunca evlât “Üç beş kuruş” diyor... ‘Kuruş’la ifade edilen ‘trilyon’ olduğuna göre, bu dilde ‘lira’nın karşılığının ne olduğunu merak ediyor insan!.. Gerçi Muammer Güler daha önce bu parayla ilgili ‘oğlumun sattığı villanın parası’ demişti ya, çok önemli değil!.. Bu paralar sürekli kimlik değiştiren ‘mobil’paralar... Halkbank’la ilgili yenge hanımın telefonda ‘yeşiller geldi’ diye tanımladığı paralar nasıl ‘imam-hatip lisesi ve Makedonya’daki üniversite inşaatı’nın parasına ‘konvertibl’ olabildiyse, bakan oğlunun paraları da dayı oğlunun borcuna dönüşebiliyor!..
Belki hatırlayan olacaktır... Hacıhüsrev’de polis sabaha karşı uyuşturucu rutin operasyonlarından birini yapıyor... Evler donanımlı... Polis kapıya dayandığında içerideki delilleri yok etmek için zamana ihtiyaç var ve o zamanı sağlayacak olan çelik kapılar çok sıkı yapılmış... Polisler kapıyı kırmaya çalışırken, cama çıkan o evin ‘çalışkan liseli çocuğu’ polislere kızarak bağırıyor: “Ne gürültü yapıyorsunuz, sınavım var, sizin yüzünüzden ders çalışamıyorum!..” İlgilenmek isteyenler paylaşım sitelerinde bunu bulabilirler...
Şüphesiz bu yalandaki ciddiyet payı, Banker Maho’yu gıpta ettirecek tarzdaki ‘borç verme’ eylemindekinden çok daha fazla... Ama itiraf edelim ki, bunu yiyen insan sayısı da az değil... Tam bir arz-talep meselesi...
Yoksa Seneca’nın dediği gibi “Parayla alınan sadâkat, daha fazla parayla mağlup edilir” mi demeliydik?
vahiy insan şehir revelation ahlâk etik ethica nüzhet yalan estetik metafizik ebrah doğu batı fıtrat creation yaratılış iyilik kötülük dürüstlük eşref-i mahlûkat kişilik asâlet cesâret vefâ sadâkat ihânet yalan immoralist mitoloji belh’um adâl aere perennius antere genetik şuur terbiye muâşeret muâşaka muvâsalat firâk zarâfet letâfet ferâset panteon rolyef fresk heykel portre gravür ideal ülkü ülkücü kerbelâ aşk keşke cennet cehennem araf âdem havva hâbil kâbil elma haz hayâ hicap gurur hürriyet adâlet musâvat agnostic akıl dacret locig analytical antiq aristokrasi kûrûn-i vustâ giyotin hakikat hikmet paradox dialectic tenkit stoa akademia logos logos spermaticos felâsife gelenek hermeneutic semantic hint upanişad mutezile ihvân-ı safa ilk neden iskenderiye okulu medinetü’l fâzıla hürriyet kölelik rönesans ütopya rethoric allah’ın kulu abdullah muhammed kur’ân endülüs ibn-i rüşd aristotales şeyh gâlip farâbi platon sokrat marcus aurelius galile mimar sinan kirkedard farabi ibn-i sina ibn-i hâldun kafka taşköprülüzâde gazâli musa cârullah şemseddin sâmi frasheri bergson enver paşa muhammed ikbal hayyam mehmet âkif yâkup cemil şems ibn-i haldun mevlâna ali şeriâti fuzulî ebu’l âlâ el maarrî ahmet mithat efendi cemil meriç nâmık kemal ahmed hamdi tanpınar kemal tahir yahya kemal cahid zarifoğlu dostoyevski tolstoy knut hamsun nietzsche oğuz atay gogol albert camus descartes herman hesse puşkin halil cibran kaşgarlı mahmut tevfik fikret cenap şehabettin neyzen tevfik motzart bach mahler tarkovski suç ve cezâ anna karenina madonna prag istanbul çocuk kalbi sn. petersburg soljenitsin marks kant heraklit hegel el-hamra endülüs kâmus u türkî redhouse wagner kâmus u okyanus lugat-i fransevî iliria shqip meydan larusse şakâyık-ı nûmâniye mevzuâtü’l ulûm abdülkadir merâgi ıtrî muhammed esed michelangelo van gogh cezanne rembrand monet hoca ali rıza ulysess gaze eleni karaindrou sezen aksu golha farid farjad osman hamdi