“ALLAH KALPLERİ BİLENDİR”
İnancı, milliyeti ve ideolojisi ne olursa olsun, ‘düşman’ın bile bir hukuku, savaşın bir ahlâkı olmalı… Cenevre Konvansiyonu’ndan değil, en basit delikanlılık kuralından söz ediyoruz… Kişi veya kurum, yenmek için her türlü yolu mübah görme âdiliğinden sıyrılmalı, mertçe kapışmalı… En azından müslümansa, yalan ve iftirayla yürütülen alçaklığı kendine yakıştıramamalı…
Arkadaşlarla seçim öncesi tartışıyoruz “Ne tür provokasyonlarla karşılaşılabilir?” diye… Siyaset bilimcisi bir arkadaşımız şu öngörüde bulundu: “Ayın 28’inde Ankara Tandoğan meydanında CHP mitingi var… Seçimler çok kritik olduğu için burada provokasyon denenebilir… Organize biçime başörtülülere saldırılabilir…”
Seçimlere iki gün kala gerçek bir ‘şeytan’ bile bunu yapmazdı çünkü bilirdi ‘siyasî maliyeti’ni… Ama o gün orada gerçek şeytanı cebinden çıkaracak siyasî şeytan ve paralı askerleri vardı… Öngörülen senaryoyu harekete geçirdiler… İblisçe son hamleyi, yayınlayabilecekleri son gece yandaş televizyonlarda döndürmeye başladılar… Sözde CHP mitinginden dağılan bir grup oradan geçmekte olan bir otobüsün içindeki başörtülü vatandaşları taciz ediyordu!..
Olayın öncülüğünü yapan yüzleri kapalı tipler, bulanık görüntüler, Erdoğan’a hakaret sesleri, otobüsün camına vurulan yumruklar… Ve kimsenin kimliğinin tespit edilemeyeceği şekilde ayarlanmış görüntülerin televizyonlara servis edilmesi… Televizyonların da özellikle Ankara seçimi için ‘altın vuruş’u…
Peki şu anda o kişilerin tespit çalışması var mı? Kesinlikle yok… Haberlerle ilgili savcılığın başlattığı bir soruşturma var mı? O da yok… O gün orada Kabataş’ın bir benzeri oyun tezgâhlandı ve özgürlüğünü sonuna kadar savunduğum başörtüsü, bir kere daha istismar edildi… Başörtüsü ve dinî değerler üzerinden iktidar çalma hastalığı yine nüksetti…
Başörtülü birini taciz alçaklıktır, fakat başörtüsünü beşerî amaca ulaşma uğruna işportaya düşürmek ve inancının gereğini yerine getiren başörtülü insanları istismar etmek daha büyük alçaklıktır… Rakibe son bir çalım için Kabataş benzeri yöntemlerden medet umanların o gün yaptıkları maalesef budur…
Siz bir yandan “Başörtülülere saldırı yapıldı” diye ortalığı velveleye vereceksiniz, diğer yandan o günah yüklü balkonun altında alkışlamaktan ellerinizi çatlatacaksınız!.. Hem medyanızda bu ‘İslâmcı asparagası’ döndürüp duracaksınız, hem de Allah’ın ayetleriyle dalga geçen ‘yol arkadaşı’nın sırıtarak yer aldığı o zafer fotoğrafına nasıl dahil edildiğini sorgulamayacaksınız!.. Balkondan bevledilse ‘rahmet yağıyor’ muamelesi yaparken, başkalarının çiğnenen hukuklarını umursamayacak, kalabalıklarınızı haklılığınıza delil sayacaksınız!.. Seçimden iki gün önce toplumun son derece hassas olduğu bir konuda ‘şeytandan bile şeytanî’ plan yapabilmenin gururunu yaşayacaksınız!..
Sözüm ona İslâmcıların ve kimi Müslümanların çelişkilerini, dünyalık konusunda hırslarını, adaletsizliklerini, kuralsız savaş tutkularını, şımarıklıklarını, şatafat düşkünlüklerinİ ve ‘siyasetin emrinde bir din’ inşa etme ihtiraslarını yazdıkça sık sık mesaj alıyorum… Ya da sosyal medyada paylaşılan bu yazıların altına yapılan yorumları görüyorum… Genellikle sahte isim ve profillerden gelen ve ‘yürek’ emaresi taşımayan mesajlarda Müslümanlığımızın bile sorgulandığına şahit oluyorum…
Hepsine yüz yüze görüşmeyi teklif ediyorum, telefonumu veriyorum… Şimdiye kadar bir kişi bile o gül cemalini gösterme, yüz yüze görüşme veya telefonla konuşma lütfunda bulunamadı… Oysa bunları iyi tanıyoruz… Yalpalayan demokrasinin ırzına geçen ve kötü uygulamalarıyla bunlara âdeta yataklık yapan 28 Şubat sürecini hatırlatalım… Neo-zübüklerin geçtik temel konulardaki ricatlarını, gümüş yüzüklerini bile nerelerine saklayacaklarını bilemedikleri dönemde, 28 Şubat’ın mahkemelerinden başımızı kaldıramıyorduk; hukuksuz ihraçlar, başörtüsüne yapılan baskılar ve kamu bankalarının yağmalanması ile yazdıklarımızdan dolayı… Bugün kalabalıklarına güvenip aslan kesilenlerin kimisi o karanlık günlerde fişlenmekten kurtulmak için mescitleri boşaltıyor, kimisi birbirini ihbar ediyor, kimisi yurdunu kapatıyor, kimisi iş adamı derneğinden kaçıyordu…
Muhalif olduğumuz bu iki dönem için mukayese yapalım, “İslâm ve dindarlık müessesesi hangi dönemde daha fazla zarar gördü?” diye soranlara cevabımız çok net: Kesinlikle bu dönemde… Çünkü 28 Şubat’ta uygulamalarının cezası Müslümanlığa fatura edilecek muktedirler yoktu… Şimdi öyle mi?
“Allah kalpleri bilendir…”
vahiy insan şehir revelation ahlâk etik ethica nüzhet yalan estetik metafizik ebrah doğu batı fıtrat creation yaratılış iyilik kötülük dürüstlük eşref-i mahlûkat kişilik asâlet cesâret vefâ sadâkat ihânet yalan immoralist mitoloji belh’um adâl aere perennius antere genetik şuur terbiye muâşeret muâşaka muvâsalat firâk zarâfet letâfet ferâset panteon rolyef fresk heykel portre gravür ideal ülkü ülkücü kerbelâ aşk keşke cennet cehennem araf âdem havva hâbil kâbil elma haz hayâ hicap gurur hürriyet adâlet musâvat agnostic akıl dacret locig analytical antiq aristokrasi kûrûn-i vustâ giyotin hakikat hikmet paradox dialectic tenkit stoa akademia logos logos spermaticos felâsife gelenek hermeneutic semantic hint upanişad mutezile ihvân-ı safa ilk neden iskenderiye okulu medinetü’l fâzıla hürriyet kölelik rönesans ütopya rethoric allah’ın kulu abdullah muhammed kur’ân endülüs ibn-i rüşd aristotales şeyh gâlip farâbi platon sokrat marcus aurelius galile mimar sinan kirkedard farabi ibn-i sina ibn-i hâldun kafka taşköprülüzâde gazâli musa cârullah şemseddin sâmi frasheri bergson enver paşa muhammed ikbal hayyam mehmet âkif yâkup cemil şems ibn-i haldun mevlâna ali şeriâti fuzulî ebu’l âlâ el maarrî ahmet mithat efendi cemil meriç nâmık kemal ahmed hamdi tanpınar kemal tahir yahya kemal cahid zarifoğlu dostoyevski tolstoy knut hamsun nietzsche oğuz atay gogol albert camus descartes herman hesse puşkin halil cibran kaşgarlı mahmut tevfik fikret cenap şehabettin neyzen tevfik motzart bach mahler tarkovski suç ve cezâ anna karenina madonna prag istanbul çocuk kalbi sn. petersburg soljenitsin marks kant heraklit hegel el-hamra endülüs kâmus u türkî redhouse wagner kâmus u okyanus lugat-i fransevî iliria shqip meydan larusse şakâyık-ı nûmâniye mevzuâtü’l ulûm abdülkadir merâgi ıtrî muhammed esed michelangelo van gogh cezanne rembrand monet hoca ali rıza ulysess gaze eleni karaindrou sezen aksu golha farid farjad osman hamdi