Yolsuzluk olsaydı bu kadar yatırım yapılabilir miydi?
“Yolsuzluk olsaydı bu kadar yatırım yapılabilir miydi?” şeklindeki savunma, hangi zekâ seviyesine hitap ediyor tahmin edebiliyoruz... Karşılık bulmuş olmalı ki, hâlâ tekrarlanıyor... Algı çapı malum taraftarlar da liderlerinin taşı gediğe koymasından çok memnun... Yolsuzluk yapılmadığını sözde ispatlamaya bu büyük delili her yerde kullanıyorlar...
Eh haksız da sayılmazlar!.. Zaten yolsuzluk dediğin Merkez Bankası’nın önüne bir akşam üstü damperli kamyon getirilip, paralar hızlıca yüklenerek yapılır ve oradan hızla kaçılır!.. Böylece devletin parası kalmaz, köprü de, duble yol da, havaalanı da yapılamaz!.. Bakın hepsi yapılıyor... Demek ki, yolsuzluk filan yok... İnanmayıp fitne çıkaran müfterinin gözüne üçüncü köprü batsın!.. Bu kadar basit!..
Ayrıca yolsuzlar, her an soyguna hazır olmaları gerektiğinden tanınmamak ve soygun esnasında kafalarına geçirmek için kadın çorabı veya kar maskesi taşırlar... Var mı böyle tipler, akşam mesai bitimi eve giderken bir koşu muhasebeyi boşaltıp eve dolu giden genel müdürler? Yoksa neyi tartışıyoruz değil mi? Yol varsa, yolsuzluk yoktur o kadar!..
Beyin loblarının arasından duble yol geçmiş ve bundan dolayı cereyana kapılmış birisine yolsuzluğu nasıl anlatacaksınız? Yatırımın yolsuzluklara engel değil, tam tersine olmazsa olmaz şartlarından birisi olduğunu... İhale düzenini, havuzu, milletinin neresine musallat olunacağının ancak böyle havuzlarda kararlaştırılabileceğini... Birinden seken ihalenin diğerinin kucağına nasıl düşürüldüğünü... Malın kamyonlarla değil, ‘yüzdeler’le götürüldüğünü... Bunları nasıl anlatacaksınız, havaalanını ancak fotoğrafta görene, kaldırım taşının kendisine maliyetini umursamadan bakıp “Ne güzel kalkınıyoruz” diye iç çekene?
Zor anlatırsınız, çünkü anlatmaya kalktığınızda “Siz zaten yatırıma karşınız, bunlar var ya bunlaaaar” diye bir ithamla karşılaşırsınız... “Öncekiler götürmedi mi, hangisi çalmadı ki, çalıyor ama iyi çalışıyor” şeklindeki yaklaşımlara sahip sözlü siyaset kültürümüzün dünya kültür mirasına eklemlenmesine ramak kalmışken kafa bulandırmak doğru mu?
“Yolsuzluk olsaydı bu kadar yatırım yapılabilir miydi?” sorusu, dünyanın en düz mantığının bile izahsızlıktan çatladığı yerdir aslında... Ama müşterisi var!.. Acı olan bu ‘düşük profilli’ müşteri memnuniyetini esas alan ve iktidarını bunun üzerinden sürdüren bir siyasî anlayışın egemen olması... Şimdi bu müşteri kitlesine anlatabilir misiniz Güney Kore Başbakanı’nın neden istifa ettiğini? Teşebbüs ederseniz, “Ondan önce dünyada gemi batmadı mı, sanki kaptan o muydu, ne yani denize dalıp o mu kurtaracaktı çocukları?” gibi bir yaklaşımla yüz yüze gelebilirsiniz...
Devlet Demir Yolları Genel Müdürü bu ülkede en uzun süre Genel Müdürlük yapan bürokratlardan birisi... Yönetme ehliyeti nereden geliyor, Binali Yıldırım’dan mı, onlarca insanın öldüğü ‘hızlı tren faciası’ndan mı? Makedonya’daki Ohri gölünde tekne faciası yaşanıyor, Bulgar turistler boğuluyor ve Bakan anında istifa ediyor... Gel de bu istifanın mantığını Türkiye’deki o ‘müşteri’ye anlat bakalım!..
Acı olan şudur; Türkiye’deki yönetim tarzı, değerlendirme kapasitesi sınırlı o ‘müşteri’nin istismarına dayanmaktadır... Yönetilmesi için üzerinde iyice düşünülmüş özenli yalanlara bile ihtiyaç yok... Üçüncü sınıf palavralar karşılık buluyor nasılsa...
Yalnız bırakılan korucular birer birer şehit ediliyor... Askerleriniz silahlarıyla birlikte kaçırılıyor... Aramaya çıkan helikopterlerinize ateş açılıyor... Şırnak’ta olduğu gibi polisleriniz yakılıyor... Yeni müttefikiniz “Genelkurmay hesap versin, bu karakolları niye yapıyor” diye dikleniyor... Çocuk yaşta yeni militanlar toplanıyor... PKK artık yol kesip kimlik kontrolü yapma alanlarını neredeyse Malatya kırsalına kadar yaymış durumda... Kandil elektronik ortamda artık Diyarbakır’a indiriliyor... Özerkliğe doğru ‘mecburî istikamet’e sokulmuş yolda herhangi bir aksaklık yaşanması hâlinde halk ayaklanmasını sağlayacak bütün tedbirler alınıyor... Belediyeler PKK kamplarına lojistik sağlıyor... Ve bir büyülü cümle her şeyi örtüyor: “Kan dökülmüyor, şehit haberleri gelmiyor artık!..”
“Bir yalanı bin defa söylerseniz, o yalan yalan olmaktan çıkar” diyordu Nazilerin ünlü Propaganda Bakanı Goebbels ve kilisenin etkisini iki bin yıldır aynı şeyleri tekrar etmesine bağlıyordu... O hâlde durmak yok, yola devam!.. Yolsuzluk olsaydı bu kadar yatırım yapılır mıydı hiç?
Ankara’ya ‘karasal iklim’hâkimdi, şimdi ‘parasal iklim’ hâkim... Ama duble yollar da fena değil hani!.
vahiy insan şehir revelation ahlâk etik ethica nüzhet yalan estetik metafizik ebrah doğu batı fıtrat creation yaratılış iyilik kötülük dürüstlük eşref-i mahlûkat kişilik asâlet cesâret vefâ sadâkat ihânet yalan immoralist mitoloji belh’um adâl aere perennius antere genetik şuur terbiye muâşeret muâşaka muvâsalat firâk zarâfet letâfet ferâset panteon rolyef fresk heykel portre gravür ideal ülkü ülkücü kerbelâ aşk keşke cennet cehennem araf âdem havva hâbil kâbil elma haz hayâ hicap gurur hürriyet adâlet musâvat agnostic akıl dacret locig analytical antiq aristokrasi kûrûn-i vustâ giyotin hakikat hikmet paradox dialectic tenkit stoa akademia logos logos spermaticos felâsife gelenek hermeneutic semantic hint upanişad mutezile ihvân-ı safa ilk neden iskenderiye okulu medinetü’l fâzıla hürriyet kölelik rönesans ütopya rethoric allah’ın kulu abdullah muhammed kur’ân endülüs ibn-i rüşd aristotales şeyh gâlip farâbi platon sokrat marcus aurelius galile mimar sinan kirkedard farabi ibn-i sina ibn-i hâldun kafka taşköprülüzâde gazâli musa cârullah şemseddin sâmi frasheri bergson enver paşa muhammed ikbal hayyam mehmet âkif yâkup cemil şems ibn-i haldun mevlâna ali şeriâti fuzulî ebu’l âlâ el maarrî ahmet mithat efendi cemil meriç nâmık kemal ahmed hamdi tanpınar kemal tahir yahya kemal cahid zarifoğlu dostoyevski tolstoy knut hamsun nietzsche oğuz atay gogol albert camus descartes herman hesse puşkin halil cibran kaşgarlı mahmut tevfik fikret cenap şehabettin neyzen tevfik motzart bach mahler tarkovski suç ve cezâ anna karenina madonna prag istanbul çocuk kalbi sn. petersburg soljenitsin marks kant heraklit hegel el-hamra endülüs kâmus u türkî redhouse wagner kâmus u okyanus lugat-i fransevî iliria shqip meydan larusse şakâyık-ı nûmâniye mevzuâtü’l ulûm abdülkadir merâgi ıtrî muhammed esed michelangelo van gogh cezanne rembrand monet hoca ali rıza ulysess gaze eleni karaindrou sezen aksu golha farid farjad osman hamdi