Müşavir tekmesi jandarma dipçiğinden daha mı kutsal?
‘Jandarma dipçiği’ydi değil mi devlet? Şimdi “Bu saldırılar sadece hükûmete karşı değil, devlete karşı. Biz devleti koruyoruz” diyerek, kendilerini ‘devlet’ zırhının arkasına gizleyenleri ibretle izliyoruz... Devlet aşkları göz yaşartıyor doğrusu!..
Ülkede yaşanan bütün olumsuzlukları ‘devletin ceberut yapısı’na bağlayan geleneğin çocuklarıydı bunlar... Diyelim ki haklıydılar, o ‘jandarma dipçiği’nin yerini ‘müşavir tekmesi’ alınca ne değişiyor? Demokratik evrim, daha doğrusu ‘ileri demokrasi’nin varacağı nokta bu muydu? Aslında değişen şeyler var; öncekiler rapor almazdı, bu kravatlı zalimler, her türlü aracı meşrû gördükleri ve biraz da cesaret problemi yaşadıkları için koşa koşa ‘iş görmezlik raporu’ alıyorlar... Ve milletvekilinin söylediğine göre tekmelenen araba ‘pert’ olmuş!.. Yani pert raporu da koştura koştura gelir şimdi!..
Şunu kestirmeden söyleyelim: O tekmeyi, koruyan, kollayan, gereğini yapmayan, üstünü örtmeye veya hafifletmeye çalışan kim varsa insanlıktan ve delikanlılıktan nasipsizdir... Antidemokratik dönemlerde mağduriyet yaşayıp, şimdi kendisinden olanların ceberutluğu karşısında tevil yarışına giren, tekmeyi yağlayan, “Ama o dışarıdan gelen örgütçüydü” yalanıyla bu sırtlanlığı meşrulaştırmaya çalışan kim varsa ahlâk özürlüdür...
O madenciyi, polislerin arasında fırsat vurup hınçla saldıran o yüreksiz müşavir tekmelemedi sadece... Partizanlar ve çatal kalemlerini hacıyağı hokkasına batırıp, din üzerinden iftira yayanlar da ekranlardan ve gazete köşelerinden tekmelediler... İftira ede ede vurdular... “Dışarıdan geldi, örgütçüydü, militandı” diye büzülesi ağızlarını yaya yaya madencinin itirazını itibarsızlaştırmaya çalıştılar... İftiraymış, yalanmış, kul hakkıymış, her zamanki gibi umurlarında bile olmadı...
Ve gerçek ortaya çıktı; tekmelenen kişi ne örgüt militanı, ne de yabancıymış...(Kaldı ki, öyle bile olsa, iki polisin etkisiz hâle getirdiği kişiye tekmeler savurmak, ‘rüşt ispatı için ne yapacağını şaşırmış bir erkeklik’ gösterisi olabilirdi ancak...) Tekmelenen kişi Erdal Kocabıyık isimli on yıllık bir madenciymiş... Ve bölgenin yerlisiymiş...
Havuz medyasının ve ‘din kardeşi’ dümeniyle yandan beslenenlerin ‘meslek ahlâkı’nı göreceğiz şimdi... Ona dışarından gelmiş ‘provokatör’ diyenlerin içinde bir tane bile vicdan azabına yenilip özür dileyen çıkmayacak!.. Bu da bir ‘kul’du ve onun da hakları vardı diye dert edip, helâllik isteyecek bir tek ‘şahsiyetli mümin’ evet hatta ‘gazeteci mümine’ye şahit olamayacağız... Göreceksiniz hepsi o ‘üç maymun’un yanında ‘umursamayan dördüncü’olacaklar!..
Allah’ın kitabına, onun ayetlerine saldıranı görmeyenler, ‘kıytırık bir madenci’nin hukukunu neden görsünler ki? Sonra kabul edelim, harp bu!.. “Harp hiledir”in içine her türlü pisliği, iftirayı, çalmayı, yolmayı sokuşturabilecek bir ‘ruhsat’gibi görebildikten sonra kim tutabilir bunları? ‘Adalet’in ‘kendisinden olanlar’ karşısında ‘hükümsüz’ olduğuna inanan veya bunu doğrular tavırla hayat sürenlere kim anlatacak bu dünyada ‘irfan’, ‘izzet’ ve ‘erdem’ gibi kavramlar bulunduğunu ve bu kavramların onun yere batasıca ‘dünyalık’larından daha kutsal olduğunu?
Çifte standart bunların sadece ‘meşreb’i değil, ‘mezheb’i olmuş... Nijerya’da 13-14 yaşındaki kızlar kaçırılıyor, satılmakla ve köle edilmekle tehdit ediliyor... Türkiye’deki kaç İslâmcı ‘aydın’, buna tavır koyup, bu metodolojinin İslâm’da olup olmadığını, zaten var olan imaj problemine kattığı olumsuz etkiyi sorgulayabildi? Bu çirkinlik Müslüman’a yakışıyormuş gibi!.. Boko Haram’da, ikiyüzlülük helâl sanki!..
Aslında şikayetçi olduğu dünkü sistem baskısının diğer kesimlere oranla pek de mağduru sayılmayan ve kendi hâlinde göbek büyüten bir ekoldü bu... Ezberindeki ‘jandarma dipçiği’nin bugün yerini ‘astragan tekmeler’e bırakmasını keyifle ve zevkle desteklemesi sadece bir siyaset problemi değil, aynı zamanda insanlık problemidir...
vahiy insan şehir revelation ahlâk etik ethica nüzhet yalan estetik metafizik ebrah doğu batı fıtrat creation yaratılış iyilik kötülük dürüstlük eşref-i mahlûkat kişilik asâlet cesâret vefâ sadâkat ihânet yalan immoralist mitoloji belh’um adâl aere perennius antere genetik şuur terbiye muâşeret muâşaka muvâsalat firâk zarâfet letâfet ferâset panteon rolyef fresk heykel portre gravür ideal ülkü ülkücü kerbelâ aşk keşke cennet cehennem araf âdem havva hâbil kâbil elma haz hayâ hicap gurur hürriyet adâlet musâvat agnostic akıl dacret locig analytical antiq aristokrasi kûrûn-i vustâ giyotin hakikat hikmet paradox dialectic tenkit stoa akademia logos logos spermaticos felâsife gelenek hermeneutic semantic hint upanişad mutezile ihvân-ı safa ilk neden iskenderiye okulu medinetü’l fâzıla hürriyet kölelik rönesans ütopya rethoric allah’ın kulu abdullah muhammed kur’ân endülüs ibn-i rüşd aristotales şeyh gâlip farâbi platon sokrat marcus aurelius galile mimar sinan kirkedard farabi ibn-i sina ibn-i hâldun kafka taşköprülüzâde gazâli musa cârullah şemseddin sâmi frasheri bergson enver paşa muhammed ikbal hayyam mehmet âkif yâkup cemil şems ibn-i haldun mevlâna ali şeriâti fuzulî ebu’l âlâ el maarrî ahmet mithat efendi cemil meriç nâmık kemal ahmed hamdi tanpınar kemal tahir yahya kemal cahid zarifoğlu dostoyevski tolstoy knut hamsun nietzsche oğuz atay gogol albert camus descartes herman hesse puşkin halil cibran kaşgarlı mahmut tevfik fikret cenap şehabettin neyzen tevfik motzart bach mahler tarkovski suç ve cezâ anna karenina madonna prag istanbul çocuk kalbi sn. petersburg soljenitsin marks kant heraklit hegel el-hamra endülüs kâmus u türkî redhouse wagner kâmus u okyanus lugat-i fransevî iliria shqip meydan larusse şakâyık-ı nûmâniye mevzuâtü’l ulûm abdülkadir merâgi ıtrî muhammed esed michelangelo van gogh cezanne rembrand monet hoca ali rıza ulysess gaze eleni karaindrou sezen aksu golha farid farjad osman hamdi