İşte bunlar hep stratejik derinlik!
İnsanda biraz hicap duygusu olur… İnsan biraz olsun kelâmın haysiyetine inanır ve kelâmının haysiyetinin kendi haysiyeti olduğunu bilir…
Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu’ndan bahsediyorum…
Kendisini dünyanın zembereğini kuran adam zanneden Davutoğlu’ndan… Ortadoğu’nun maymuncuğunu elinde tuttuğunu zanneden Davutoğlu’ndan… Bütün soruların cevabının, bütün krizlerin çözümünün kendi kafasında ve kendi mübârek dudaklarının arasında olduğunu zanneden Davutoğlu’ndan.
Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu’ndan bahsediyorum.
Göreve geldiği günden bu yana bütün öngörüleri, telâffuz ettiği bütün çözüm önerileri iflâs eden, kestiği bütün raconlar yerle bir olan Davutoğlu’ndan.
Müflis ‘Stratejik derinlik’ ten ürettiği konkordato repliği ‘stratejik yalnızlık’a tenzil eden Davutoğlu’ndan.
Çok değil daha bir yıl evvel Kamışlı’nın PKK’nın Suriye uzantısı PYD’nin eline geçtiği günlerde CNN Türk’e yaptığı açıklamada, “Suriye’de Türkiye’nin dediği oluyor, yakında tüm dünyada Türkiye’nin dediği olacak” diyen Davutoğlu’ndan bahsediyorum.
‘Stratejik derinlik’in meşhur mottosu “komşularla sıfır sorun” politikasının sonucunda Türkiye’nin sınırlarını ‘İŞID, YPG, el-KAİDE, PKK, PYD VE PEŞMERGE’den oluşan nezih komşularla kuşatan Davutoğlu’ndan.
Suriye diktatörü Esad’ın üç ay içinde devrileceğine önce kendisini inandıran sonra da bütün Türkiye’yi iknâ etmek için bu müthiş öngörüsünü aylarca tekrarlayan fakat Esad’ın devrilmeyeceğini anlayınca,
“Esad’ın problemi annesinin yaşıyor olması ve annesinin etkisinde kalıyor olması” diyen Davutoğlu’ndan.
11 Eylül 2011’de İsrail’in Türkiye’ye misilleme olarak PKK’ya askerî destek sağlayabileceği iddiaları ile ilgili olarak İsrail’i uyaran ve “Türkiye’ye kimsenin şantaj yapamayacağını, İsrail veya x ülke, kim olursa olsun teröre verilecek her türlü destekte muhakkak karşılık göreceğini, bunun herkes tarafından bilinmesi lâzım geldiğini ve hiç kimsenin Türkiye’nin gücünü test etmeye kalkmaması gerektiğini” söleyen Davutoğlu’ndan.
22 Haziran 2012’de askerî uçağımız Suriye tarafından düşürüldüğünde, “Daha önceki ihlâllerde gösterilmeyen tepki bugün silahsız tek başına uçan bir uçağa gösterilmişse tabii bunu sorgularız, kimse bu anlamda Türkiye’nin kapasitesini test etme cüretini gösteremez” diyen Davutoğlu’ndan.
Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu’ndan bahsediyorum.
Kendisini Ortadoğu’da ‘oyun kurucu’ zanneden fakat hiçbir oyunun yedek kulübesine bile oturamayan Davutoğlu’ndan… Ortadoğu’da oynanan ‘ortada sıçan’ oyununda oradan oraya top kapmak için koşturdukça ‘stratejik çaresizliğinin’ içine gömülen Davutoğlu’ndan.
Yazdığı ‘stratejik derinlik’ isimli kitabın içinde dünyanın, özellikle Ortadoğu’nun sığmadığını gördükçe hırçınlaşan Davutoğlun’dan.
Daha bir yıl evvel, “Suriye’de Türkiye’nin dediği oluyor, yakında tüm dünyada Türkiye’nin dediği olacak” diyen Davutoğlu’na birkaç gün evvel Musul Konsolosluğumuzun yani vatan toprağımızın İŞID tarafından basılarak içindeki Konsolosumuz dâhil 48 vatandaşımızın rehin alınarak daha sonra nasıl tutuklanabildiğini sormanın anlamsız olduğu Davutoğlu’ndan.
Musul konsolosluğumuzun basılması sonrasında bile, “Bütün taraflar bilsinler ki vatandaşlarımıza herhangi bir şekilde halel gelirse bu karşılıksız kalmaz, Türkiye’nin gücünü ve kudretini kimse test etmeye kalkmasın” diyebilen Davutoğlu’ndan bahsediyorum.
Ve her şeye rağmen sormak istiyorum.
Çuval askerin başına geçirilir, gemimiz basılarak 9 vatandaşımız öldürülür, uçağımız düşürülür, bombalanan bir ilçemizde 52 vatandaşımız hayatını kaybeder, Hava Kuvvetlerinin bahçesindeki bayrağımız indirilir, Türkiye’nin gücü ve kudreti test olmaz…
Sn. Davutoğlu, Türkiye’nin gücü ve kudreti nasıl test olur?
Meselâ Bakanlar Kurulu toplantısı herhangi bir örgüt tarafından basılsa, Başbakan ve siz başta olmak üzere bütün Bakanlar rehin alınırsa Türkiye’nin gücü ve kudreti test olmuş test edilmiş olur mu?
İşte bunlar hep stratejik derinlik!
vahiy insan şehir revelation ahlâk etik ethica nüzhet yalan estetik metafizik ebrah doğu batı fıtrat creation yaratılış iyilik kötülük dürüstlük eşref-i mahlûkat kişilik asâlet cesâret vefâ sadâkat ihânet yalan immoralist mitoloji belh’um adâl aere perennius antere genetik şuur terbiye muâşeret muâşaka muvâsalat firâk zarâfet letâfet ferâset panteon rolyef fresk heykel portre gravür ideal ülkü ülkücü kerbelâ aşk keşke cennet cehennem araf âdem havva hâbil kâbil elma haz hayâ hicap gurur hürriyet adâlet musâvat agnostic akıl dacret locig analytical antiq aristokrasi kûrûn-i vustâ giyotin hakikat hikmet paradox dialectic tenkit stoa akademia logos logos spermaticos felâsife gelenek hermeneutic semantic hint upanişad mutezile ihvân-ı safa ilk neden iskenderiye okulu medinetü’l fâzıla hürriyet kölelik rönesans ütopya rethoric allah’ın kulu abdullah muhammed kur’ân endülüs ibn-i rüşd aristotales şeyh gâlip farâbi platon sokrat marcus aurelius galile mimar sinan kirkedard farabi ibn-i sina ibn-i hâldun kafka taşköprülüzâde gazâli musa cârullah şemseddin sâmi frasheri bergson enver paşa muhammed ikbal hayyam mehmet âkif yâkup cemil şems ibn-i haldun mevlâna ali şeriâti fuzulî ebu’l âlâ el maarrî ahmet mithat efendi cemil meriç nâmık kemal ahmed hamdi tanpınar kemal tahir yahya kemal cahid zarifoğlu dostoyevski tolstoy knut hamsun nietzsche oğuz atay gogol albert camus descartes herman hesse puşkin halil cibran kaşgarlı mahmut tevfik fikret cenap şehabettin neyzen tevfik motzart bach mahler tarkovski suç ve cezâ anna karenina madonna prag istanbul çocuk kalbi sn. petersburg soljenitsin marks kant heraklit hegel el-hamra endülüs kâmus u türkî redhouse wagner kâmus u okyanus lugat-i fransevî iliria shqip meydan larusse şakâyık-ı nûmâniye mevzuâtü’l ulûm abdülkadir merâgi ıtrî muhammed esed michelangelo van gogh cezanne rembrand monet hoca ali rıza ulysess gaze eleni karaindrou sezen aksu golha farid farjad osman hamdi