Telvin Hüsn-ü Hat Sahaf Şiir
Anasayfa > Adnan İslamoğulları > ‘80 öncesi’ Ülkücüler ve Tayyip Erdoğan

‘80 öncesi’ Ülkücüler ve Tayyip Erdoğan



“1980 öncesi”  kavramı bir tarihî kesitten ziyâde bir dönemi ve o dönemin insan tipini tedêai ettirir, hatta o tedâilere atıf yapmak için sık sık kullanılan bir girizgâhtır aslında...
“1980 öncesi”nde diye başlayan cümlelerin sâhipleri efsunlu ve biraz da esrarlı bir portre oluverirler bu kavramla birlikte. Muhatabının üzerinde yarattığı tesir tamı tamına bir büyü gibidir. Öyle ya, ülkede oluk oluk kanın aktığı, geceleri sokağa çıkmanın bile cesâret telâkkî edildiği, bir tarafın devrim hayaliyle diğer tarafın devleti ve milleti komünizm belâsından kurtarmak gâyesiyle tutuştuğu savaşın içinde olmak büyük bir ayrıcalıktır. Hele ki sözün sâhibi  “1980 öncesi”  taraflarından birisiyse ve ‘sıcak mücâdele’ye ucundan kenarından bile olsa bulaşmışsa  “1980 öncesi”  diye başlayan konuşma yeni nesiller için tadından yenmez.
Yıldönümlerinde televizyon ekranlarından akan siyah-beyaz sokak çatışması görüntüleri, cenâze törenleri ve ardından sokaklardaki asker yürüyüşleri her eylül ayında o dönemin bazı portrelerinin demeçleriyle birleşir ve sanki yüzlerce yıl evvel olmuş hissiyle izlenir.
Oysa bu kadar basit değildir  “1980 öncesi” ve bu kadar da uzak değildir...
Dönemin nesli hayattadır büyük 
çoğunlukla...
Artık yorgun da olsalar, şaşırma hislerini kaybetmiş de olsalar, olan biteni öfkesiz de takip etseler onlar Türkiye’nin  “80 öncesi’ delikanlılarıdır...
Henüz çocuk yaşlarda ölümü tanımış, henüz delikanlılık günlerinde kollarında arkadaşlarının son nefeslerini hissetmiş, henüz gençlik zamanlarında bir millete adanmanın şâhikasını yaşamış, devlet denilen aygıtı bütün çıplaklığıyla tanımış, gadrine uğramışlardır.
Onlar ülkücülerdir...
Hani o Başbakan’ın referandum için oylarını alabilmek uğruna Meclis kürsüsünde idam edilmeden önce ailesine yazdığı mektubunu okuyarak timsah gözyaşları döktüğü Mustafa Pehlivanoğlu’dur onlar, ailesiyle birlikte katledilen Recep Haşatlı’dır, ciğerlerine hava verilerek şehit edilen Dursun Önkuzu’dur, 16 yaşında kurşunlanan Taner Kalkancı’dır, işkenceyle şehit edilen Bekir Bağ’dır, vurulduğunda ardında 9 günlük oğlunu bırakan Bleda Aybars Tekin’dir, bombalı paketle kızı ve torunuyla birlikte şehit edilen Hamit Fendoğlu’nun 2.5 yaşındaki torunu Selim Bozkurt Fendoğlu’dur ve binlercesidir...
Artık ömürlerinin yarım asrını deviren ülkücülerin, hayatları boyunca, onlardan sonraki nesillerin de geleceğe anlatacakları sayısız kahramanlık ve fedâkârlık hikâyeleri vardır...
Peki, aynı dönemlerde sıcak evlerinden çıkamayan, sokaklarda yürüyemeyen, bütün cesâretlerini karikatürize taekwondo salonlarında birbirlerine salladıkları tekmelerle savuran, “Muhammed’in piçleri giremez” yazılı pankartların asılı olduğu üniversitelerde komünistlerle iş birliği yaparak dillerine sakız ettikleri mücahitliği iktidar olacakları yıllarda müteahhitliğe erteleyen Millî Görüşçülerin ‘80 öncesi’ne dâir  anlatacağı ne vardır?
Koskoca bir hiç!..
Kılıçdaroğlu’nun gündeme getirdiği bir videoda Başbakan Tayyip Erdoğan’ın sözleri ‘koskoca bir hiç’ten de öteydi... Çünkü yalan söylüyordu...
Dâvâsı için nasıl mücâdele ettiğini ve ne kadar çok çalıştığını anlatabilmek için kendisinin ‘zor dönemler’ diye tarif ettiği ’80 öncesi zamanlarda kızının kapısına bir not bıraktığını ve o notta “Babacığım bir geceni de bize ayır” yazdığını ve çok duygulandığını söylüyor Başbakan. 
Bahsettiği kızı Esra’nın doğum tarihi 1983...
İşte ’80 öncesi’diye bir çırpıda telâffuz edilen o zamanlar, sokaklara çıkamayanlar için böylesi ıskalanmış ve şuuraltlarına bir aşağılık kompleksi olarak yerleşmiş zamanlardır, insana göz göre göre yalan söyletir...

Yorumlar

Güvenlik Kodu

vahiy  insan  şehir  revelation  ahlâk  etik  ethica  nüzhet yalan estetik  metafizik  ebrah doğu  batı  fıtrat  creation  yaratılış  iyilik  kötülük  dürüstlük  eşref-i mahlûkat  kişilik  asâlet  cesâret  vefâ  sadâkat  ihânet  yalan  immoralist  mitoloji  belh’um adâl  aere perennius  antere  genetik  şuur  terbiye  muâşeret  muâşaka  muvâsalat  firâk  zarâfet  letâfet  ferâset  panteon   rolyef  fresk  heykel  portre  gravür   ideal  ülkü  ülkücü   kerbelâ  aşk keşke  cennet  cehennem  araf  âdem  havva  hâbil  kâbil  elma  haz  hayâ  hicap  gurur  hürriyet  adâlet  musâvat  agnostic  akıl  dacret  locig  analytical  antiq  aristokrasi  kûrûn-i vustâ  giyotin  hakikat  hikmet  paradox  dialectic  tenkit  stoa  akademia  logos  logos spermaticos  felâsife  gelenek  hermeneutic  semantic  hint  upanişad  mutezile  ihvân-ı safa  ilk neden   iskenderiye okulu  medinetü’l fâzıla   hürriyet  kölelik  rönesans  ütopya  rethoric allah’ın kulu abdullah muhammed  kur’ân  endülüs ibn-i rüşd  aristotales  şeyh gâlip  farâbi  platon  sokrat   marcus aurelius  galile  mimar sinan  kirkedard  farabi  ibn-i sina   ibn-i hâldun  kafka  taşköprülüzâde  gazâli  musa cârullah  şemseddin sâmi frasheri  bergson  enver paşa  muhammed ikbal  hayyam  mehmet âkif  yâkup cemil  şems  ibn-i haldun  mevlâna  ali şeriâti  fuzulî  ebu’l âlâ el maarrî  ahmet mithat efendi  cemil meriç  nâmık kemal  ahmed hamdi tanpınar  kemal tahir  yahya kemal  cahid zarifoğlu  dostoyevski  tolstoy  knut hamsun  nietzsche  oğuz atay gogol  albert camus  descartes  herman hesse  puşkin  halil cibran  kaşgarlı mahmut  tevfik fikret  cenap şehabettin  neyzen tevfik  motzart  bach  mahler  tarkovski  suç ve  cezâ   anna karenina  madonna  prag  istanbul  çocuk kalbi  sn. petersburg  soljenitsin  marks  kant  heraklit  hegel  el-hamra  endülüs  kâmus u türkî  redhouse  wagner  kâmus u okyanus  lugat-i fransevî  iliria shqip  meydan larusse  şakâyık-ı nûmâniye  mevzuâtü’l ulûm  abdülkadir merâgi  ıtrî  muhammed esed  michelangelo van gogh  cezanne  rembrand  monet  hoca ali rıza  ulysess gaze  eleni karaindrou  sezen aksu  golha  farid farjad  osman hamdi

Tasarım : ATS