Kirli bir şuuraltı...
“Çalışan kadın fuhuşa hazırlık yapan sürece destek oluyor...”
“Kadın haber sunduğunda erkeklerin ona bakmasında sakınca var ama haber sunan erkeğe kadınlar bakabilirler, bakmadan bakmaya fark var...”
“Evlilikle ilgili şeriatımız İslâm’ın yaş haddi yoktur, büluğ çağından önce de bir çocuk evlenebilir. Çocuklar arası nikah da yapılabilir...”
Sosyal Doku Vakfı Başkanı Nureddin Yıldız’ın kamuoyu ile paylaştığı görüşleri bunlar.
Aşağıdaki paragrafta vâz edilen görüşler ise Furkan Vakfı Grubu Başkanı Alparslan Kuytul’un İslâmî münderecâtından süzülenler:
“Ne diyor İslâm, annen de olsa diz kapağının altından göbeğine kadar ve sırtına bakamazsın. Annen de olsa, diz kapağının üstü tahrik eder. İslâm gerçeği konuşuyor. Hayal aleminde değil İslâm. Toz pembe hayallerde gezmiyor İslâm. ’Olmaz canım, annesiyle olur mu, bacısıyla olur mu?’İslâm hayal kurmuyor, gerçeği söylüyor. ’Olur’diyor. Biri yapmazsa biri yapar. ’Olur mu?’diyenlerin başlarına geliyor...”
Buluğ çağına gelen kız evlâtlarını öpmediğini söyleyen cüppeli bir hoca efendiyi ise geçtiğimiz yıl sıkça çıktığı ’Teketek’programında canlı yayında izlemiştik.
Süleyman Uludağ’ın ’Sufî Gözüyle Kadın’ kitabını ilk okuduğumda, kitapta kadın bahsinde zikredilenlerin yüzyıllar öncesinin fantastik rivâyetleri olduğunu düşünmüştüm.
Öyle ya... “Ayaklarının altına cennet serilen” kadın hakkında, bir gece içinde yüzlerce kez birlikte olunabileceğinden bahseden rivâyetler ancak fantastik olabilirdi.
1990’lı yılların ortasında evvela Boğaziçi Üniversitesi’den mezun olup, Amerika’ya doktora eğitimi için giden bir genç kızımızın, gittikten kısa bir süre sonra yolladığı e-postada sorduğu soru şuydu:
“Amerika’ya geldiğim günden beridir Müslüman bir kadın doktora öğrencisi olarak sürekli karşılaştığım bir soru var, Hz. Aişe henüz dokuz yaşındayken Hz. Peygamber ile nasıl evlendi? Bu soruyu cevaplamakta zorlanıyorum.”
Şüphesiz bir fetva hattı olarak değil fakat bir aile dostu olarak yardım istiyordu.
Ne yazabilirim diye düşünürken, konuyu o zamanlar henüz daha siyaset, iktidar ve güç ile tanışmamış olan, mütevazı odasında yalnızca kitaplarıyla ve öğrencileriyle haşır neşir olan dostum şimdiki Diyânet İşleri Başkanı Mehmet Görmez ile paylaşmıştım. Bir Hadis Hocası olarak verdiği cevap gayet tutarlıydı:
“O dönem Arap toplumunda kız çocuklarına büluğ çağına ermeden yani regl olmadan yaş verilmez, büluğa erdiğinde 1 yaşında denirdi, bu sebeple Hz. Aişe, Hz. Peygamber ile evlendiğinde dokuz değil, 17 ya da 18 yaşındaydı” demişti.
Bu cevap Amerika’daki doktora öğrencimizi ve sorularına muhatap olduğu gayrimüslim arkadaşlarını ne denli rahatlattı bilemiyorum.
Fakat bugün geldiğimiz noktada Türkiye’nin hâlâ asırlar öncesinin cehaletine ve ilkelliğine nasıl teşne olduğunu görmek çok üzücü.
Üç tarafı sularla, dört tarafı düşmanlarla çevrili Türkiye’yi içten içe bir cehalet kemiriyor. Bu cehaletin keyfiyeti okuma-yazma oranları değil.
Bu cehaletin tekeli tam tersine okuyanların elinde.
Türkiye’nin en güzide üniversitelerinin kapanmasını teklif eden okumuş yazmış bir köşe yazarı.
Erasmus projesine “orgazm-us projesi” diyen yine mürekkep yalamış bir yazar.
“Hamile kadınların sokakta gezmesi doğru değil, çalışan kadın yuvasını dağıtıyor” diyen de mektep, medrese, rahle görmüş bir Müslüman entelektüel.
Ve bütün bu cehalete sessiz kalan İlahiyat denen gettolardaki fakültelerindeki odalarında kafalarını kuma gömmüş, hakikat derdini yitirmiş, bir maaş kartının esiri olmuş belki binlerce akademisyen, yüzlerce profesör, yüzlerce doçent.
“Âlimler peygamberlerin vârisidirler...”
Hangi âlimler?
Haksızlık karşısında şeytanın dili olan âlimler mi?
Haksızlık karşısında dilini yutan âlimler mi?
Haksızlık karşısında gücün, otoritenin yanında el bağlayıp, saf tutan ve rükû mesâbesinde eğilen ve hatta secde eden âlimler mi?
Yazık...
Bir siyasi iktidar uğruna Müslümanlığımız tahrip oluyor.
Kendisine vâris kıldığı ’âlimler’ soytarıya dönüşüyor.
Gönderilme gayesi olarak vâz ettiği ’güzel ahlâk’politik hırslara yem ediliyor.
Bir elinde güneşi, diğer elinde ise ayı reddettiği ’dâvâ’sı ve ’adanmışlığı’ndan ilhâm alınmasının önü kapanıyor.
Yazık oluyor...
vahiy insan şehir revelation ahlâk etik ethica nüzhet yalan estetik metafizik ebrah doğu batı fıtrat creation yaratılış iyilik kötülük dürüstlük eşref-i mahlûkat kişilik asâlet cesâret vefâ sadâkat ihânet yalan immoralist mitoloji belh’um adâl aere perennius antere genetik şuur terbiye muâşeret muâşaka muvâsalat firâk zarâfet letâfet ferâset panteon rolyef fresk heykel portre gravür ideal ülkü ülkücü kerbelâ aşk keşke cennet cehennem araf âdem havva hâbil kâbil elma haz hayâ hicap gurur hürriyet adâlet musâvat agnostic akıl dacret locig analytical antiq aristokrasi kûrûn-i vustâ giyotin hakikat hikmet paradox dialectic tenkit stoa akademia logos logos spermaticos felâsife gelenek hermeneutic semantic hint upanişad mutezile ihvân-ı safa ilk neden iskenderiye okulu medinetü’l fâzıla hürriyet kölelik rönesans ütopya rethoric allah’ın kulu abdullah muhammed kur’ân endülüs ibn-i rüşd aristotales şeyh gâlip farâbi platon sokrat marcus aurelius galile mimar sinan kirkedard farabi ibn-i sina ibn-i hâldun kafka taşköprülüzâde gazâli musa cârullah şemseddin sâmi frasheri bergson enver paşa muhammed ikbal hayyam mehmet âkif yâkup cemil şems ibn-i haldun mevlâna ali şeriâti fuzulî ebu’l âlâ el maarrî ahmet mithat efendi cemil meriç nâmık kemal ahmed hamdi tanpınar kemal tahir yahya kemal cahid zarifoğlu dostoyevski tolstoy knut hamsun nietzsche oğuz atay gogol albert camus descartes herman hesse puşkin halil cibran kaşgarlı mahmut tevfik fikret cenap şehabettin neyzen tevfik motzart bach mahler tarkovski suç ve cezâ anna karenina madonna prag istanbul çocuk kalbi sn. petersburg soljenitsin marks kant heraklit hegel el-hamra endülüs kâmus u türkî redhouse wagner kâmus u okyanus lugat-i fransevî iliria shqip meydan larusse şakâyık-ı nûmâniye mevzuâtü’l ulûm abdülkadir merâgi ıtrî muhammed esed michelangelo van gogh cezanne rembrand monet hoca ali rıza ulysess gaze eleni karaindrou sezen aksu golha farid farjad osman hamdi