Fırat Çakıroğlu'nun aziz hâtırasına...
Gittin.. kül bakışlarınla...
"Gel ..." diyorsun siyah-beyaz bir fotoğrafın içinden, ölümsüzleşen kül bakışlarınla... "Ben gidiyorum, sen de gel..." diyorsun. "Gökte yalnız başına bir yıldız gibi semâya karışalım, gecenin karanlığında ışık arayanlar, yıldız arayanlar bulsun bizi, kıble taşının göğünde yıldız olalım..." diyorsun.. Zerre tereddüt yok bakışlarında.. Adanmışlığın bütün kararlılığı kül rengine bürünmüş gözlerinde.. Zerre tereddüt yok bakışlarında.. Fedâ olmuşluğun mahfiyetkârlığı oturmuş gözbebeklerine.. Zerre tereddüt yok bakışlarında.. Fenâ olmuşluğun umarsızlığı çökmüş gözlerinin akına...
"Gel ..." diyorsun siyah-beyaz bir fotoğrafın içinden, ölümsüzleşen kül bakışlarınla... Elini uzatan bir dost bakışı bu.. elini uzatan bir kardeş bakışı.. elini uzatan bir evlât bakışı.. "Ben gidiyorum, sen de gel"diyen, "Nereye diye sorma yalnızca gel.." diyen bir teslim oluşun bakışı.. "Gül sümbül hırkamız, sular kuşlar halkamız olsun" diyen bir serdengeçti bakışı bu...
"Gel ..." diyorsun siyah-beyaz bir fotoğrafın içinden, ölümsüzleşen kül bakışlarınla...
Hesapsız.. şüphesiz.. tecessüssüz.. kurgusuz.. plansız.. programsız.. alabildiğine serâpa bir sâdeliğin, alabildiğine serâpa bir samimiyetin bakışı senin bakışın.. Yolum yoluna.. yönüm yönüne.. ömrüm seninle ve son nefesimde, kışların bahar, âlemin ağyâr olduğu bir istikbâl.. yer.. gök ve yıldızlar.. su.. toprak ve yağmurlar.. ay.. güneş ve deryâlar.. gündüz.. gece ve zaman.. sana benzeyen tüm meleklerin ve Tanrı'nın şâhitliğini tutmayan.. bir elimde ay, diğerinde sen, vazgeçtim ben kalanların hepsinden.. her şey sen, yalnız sen, bir tek sen.. sözleri vermeyen sâdece sâdece senin bakışın, senin güvenli bakışın, senin sözünün erliğine şâhitlik eden bakışın bu bakış..
"Gel ..." diyorsun siyah-beyaz bir fotoğrafın içinden, ölümsüzleşen kül bakışlarınla...
Ateşin yakmadığı İbrahim'in, kuyunun boğmadığı Yusuf'un, bıçağın kesmediği İsmail'in bakışı bu bakış.. Boğazına inen bıçağa gülümseyen bakış bu bakış.. Gözleri gökten inecek koyunu bekleyen bir korkunun değil, bıçağı elinde tutana hasbî bir güvenin bakışı bu bakış..
"Gel ..." diyorsun siyah-beyaz bir fotoğrafın içinden, ölümsüzleşen kül bakışlarınla...
Bir muvakkat mekânın, bir geçici dünyânın gûlgûle i deminden geçen, misâfirliği müdrik, zihninin derinlikleriyle gözleri ve dudakları aynı kelâmı telâffuz eden, her satırı tevhid kaleminden bir satır tertemiz bir çehrenin bakışı bu bakış...
"Gel ..." diyorsun siyah-beyaz bir fotoğrafın içinden, ölümsüzleşen kül bakışlarınla...
Bir ülkücünün bakışı bu bakış.. Ülkücü bakışı bu bakış.. Hani ölümün ancak bu kadar yakışabildiği ülkücünün bakışı.. Hani vefâsızlığa, hainliğe, sadâkatsizliğe, nankörlüğe bırakın isyânı sitem bile etmeyen ülkücünün tenezzülsüz bakışı bu bakış.. Hani "ardımdan kim ağlar" demeyen, "üzerime kim toprak atar" diye sormayan teslim olmuş ülkücünün bakışı bu bakış...
"Gel ..." diyorsun siyah-beyaz bir fotoğrafın içinden, ölümsüzleşen kül bakışlarınla... Ve.. "Gel..." derken gittin Fırat Çakıroğlu... Bir Şubat zemherîsiydi, sabahtan öğleye gittin öteye.. "Gel.." diyen sesin med cezir, çekildi gerilere, böyle büründün sen küllere.. Ve gittin sen kül bakışlarınla.. göğe çekilir gibi.. geceye yağan kül rengi kar gibi.. ötelere geç kalmağa korkar gibi... "Gel ..." diyorsun siyah-beyaz bir fotoğrafın içinden, ölümsüzleşen kül bakışlarınla... Sen evvel giden ahbâba selâm söyle Fırat Çakıroğlu, biz geleceğiz hepimiz çok yakında.. "Tek eksiğimiz yeterince sevmeyi bilmemek" diyen Gâlip Abi'ye nâzire olarak koynumuzda beslediğimiz yılanların bile sevgisiyle geleceğiz...
vahiy insan şehir revelation ahlâk etik ethica nüzhet yalan estetik metafizik ebrah doğu batı fıtrat creation yaratılış iyilik kötülük dürüstlük eşref-i mahlûkat kişilik asâlet cesâret vefâ sadâkat ihânet yalan immoralist mitoloji belh’um adâl aere perennius antere genetik şuur terbiye muâşeret muâşaka muvâsalat firâk zarâfet letâfet ferâset panteon rolyef fresk heykel portre gravür ideal ülkü ülkücü kerbelâ aşk keşke cennet cehennem araf âdem havva hâbil kâbil elma haz hayâ hicap gurur hürriyet adâlet musâvat agnostic akıl dacret locig analytical antiq aristokrasi kûrûn-i vustâ giyotin hakikat hikmet paradox dialectic tenkit stoa akademia logos logos spermaticos felâsife gelenek hermeneutic semantic hint upanişad mutezile ihvân-ı safa ilk neden iskenderiye okulu medinetü’l fâzıla hürriyet kölelik rönesans ütopya rethoric allah’ın kulu abdullah muhammed kur’ân endülüs ibn-i rüşd aristotales şeyh gâlip farâbi platon sokrat marcus aurelius galile mimar sinan kirkedard farabi ibn-i sina ibn-i hâldun kafka taşköprülüzâde gazâli musa cârullah şemseddin sâmi frasheri bergson enver paşa muhammed ikbal hayyam mehmet âkif yâkup cemil şems ibn-i haldun mevlâna ali şeriâti fuzulî ebu’l âlâ el maarrî ahmet mithat efendi cemil meriç nâmık kemal ahmed hamdi tanpınar kemal tahir yahya kemal cahid zarifoğlu dostoyevski tolstoy knut hamsun nietzsche oğuz atay gogol albert camus descartes herman hesse puşkin halil cibran kaşgarlı mahmut tevfik fikret cenap şehabettin neyzen tevfik motzart bach mahler tarkovski suç ve cezâ anna karenina madonna prag istanbul çocuk kalbi sn. petersburg soljenitsin marks kant heraklit hegel el-hamra endülüs kâmus u türkî redhouse wagner kâmus u okyanus lugat-i fransevî iliria shqip meydan larusse şakâyık-ı nûmâniye mevzuâtü’l ulûm abdülkadir merâgi ıtrî muhammed esed michelangelo van gogh cezanne rembrand monet hoca ali rıza ulysess gaze eleni karaindrou sezen aksu golha farid farjad osman hamdi