Telvin Hüsn-ü Hat Sahaf Şiir
Anasayfa > Adnan İslamoğulları > Anlamazsın çocuk..

Anlamazsın çocuk..


Anlayamazsın sen neler olup bittiğini.. Elinle yüzünü sildiğinde eline bulaşan kana bakarsın ve anlayamazsın neden aktığını o kanın.. Kimin akıttığını.. Üzerine yağan bombaları anlayamazsın sen çocuk.. Senin Kerkük'te, Musul'da, Halep'te, Telafer'de, Üsküp'te, Selânik'te, Kırcaali'de, Bakü'de, Türkistan'da, Kırım'da, Yemen'de, Galiçya'da, doğmanın nasıl ve nice bir kader olduğunu anlayamazsın.. Doğduğun toprakların altındaki o kara sıvının gökyüzünden üzerine yağan bombalarla kan olarak aktığını anlayamazsın sen çocuk.. Doğduğun evlâd-ı Fâtihan topraklarında, aykırı topraklarda, yaşlı kıtanın tam ortasında gülden terâzilerde gül tartan, kurt ile kuzuyu birlikte yayan dervişlerin, akıncıların, Martali Matyasların, Ersagunların torunları olarak annenin karnında neden öldürüldüğünü anlayamazsın sen çocuk.. Bahçesaray'da bıyığın terleyip de o kalpağı delikanlı başına geçiremeden Sibirya sürgünü yollarda neden öldürüldüğünü anlayamazsın.. Anlayamazsın sen çocuk.. Lefkoşe'de bir banyo küvetinde annenizle birlikte üç kardeş birden kurşuna dizilmeyi anlayamazsın... 


Anlayamazsın sen çocuk...


Sen çocuk; göklerin melekûtunda yaşarken yetişkinlerin nasıl kirlendiğini anlayamazsın.. Şaşırmış gözlerle bakmak düşer senin hissene yalnızca.. Haklısın.. Şaşkın bakışların senin masûmiyetin çocuk.. Çünkü kirlenmiş yetişkinler şaşırmıyorlar.. Şaşırma duygusunu yitirmek çok kötü çocuk, çok kötü.. Kötülüğe alışmak demek şaşırma duygusunu yitirmek.. Senin fotoğrafın da, tıpkı sâhile cansız bedeni vuran Suriyeli akranın gibi, tıpkı bir akbabanın başında beklediği açlıktan ölmek üzere olan Afrikalı akranın gibi birkaç gün gündemde kalacak belki de ödül alacak fotoğrafın.. Ama hepsi o kadar be çocuk.. Hepsi o kadar..


Sana sarılmak isterdim çocuk.. Seni sarmalamak.. Akşam soframızda birlikte yemek yemek isterdim be çocuk.. Gece üzerini örtmek isterdim.. Güzel bir güne uyanmanı o kadar çok isterdim ki çocuk..


Senin Kerküklü, senin Musullu, senin Telaferli, senin Üsküplü, Selânikli, Kırımlı, Türkistanlı bedeninde tüm Türk çocuklarına sarılmak isterdim çocuk.. Senin gözlerinden görmek isterdim dünyayı, senin ihâneti anlamayan tertemiz bakışlarından görmek isterdim...


İnan bana yetişkin olmayı istemezdim çocuk, inan bana seninle birlikte ölmeyi tercih ederdim, senin mâsumiyetinle birlikte ölmeyi ne kadar da isterdim...


Sen Kerküklü, sen Musullu, sen Telaferli Türk çocuğu...


Sen bizi bağışla çocuk.. Sen bağışlamazsan eğer biz helâk olacağız çocuk.. Biz helâk olacağız.. Senin gözyaşların bizi helâk edecek çocuk..


Ya da en iyisi sen bizi bağışlama çocuk.. sakın bağışlama.. en doğrusu belki de bu çocuk.. bağışlamaman...


Hepinizin gözlerinin çevrildiği, hepinizin umutlarının yöneldiği, hepinizin dualarının sardığı burada bile Türk çocukları ölüyor çocuk... Burada da Türk çocukları ölüyor, onlar yalnızca sizden biraz daha büyükler... Mayınlara basıyorlar ölüyorlar, karakolları basılıyor ölüyorlar, ölüyorlar.. ölüyorlar...


Çünkü çocuk.. Çünkü yetişkinler sizi değil, kendilerini, güçlerini, iktidarlarını, makamlarını, mansıplarını, ihtiraslarını, yönetme hazlarını daha çok seviyorlar çocuk... Sizden vazgeçiyorlar ama kendilerinden, güçlerinden, iktidarlarından, makamlarından, mansıplarından, ihtiraslarından, yönetme hazlarından vazgeçemiyorlar çocuk...


Çünkü çocuk, sizden değil, kendilerinden, güçlerinden, iktidarlarından, makamlarından, mansıplarından, ihtiraslarından, yönetme hazlarından vazgeçecek olanların büyümesini istemiyorlar, yönetmesini istemiyorlar...


Anlamazsın çocuk...


Neden öldüğünü, neden sâhipsiz kaldığını anlamazsın çocuk, sen Türk çocuğusun öleceksin...


 

Yorumlar

Güvenlik Kodu

vahiy  insan  şehir  revelation  ahlâk  etik  ethica  nüzhet yalan estetik  metafizik  ebrah doğu  batı  fıtrat  creation  yaratılış  iyilik  kötülük  dürüstlük  eşref-i mahlûkat  kişilik  asâlet  cesâret  vefâ  sadâkat  ihânet  yalan  immoralist  mitoloji  belh’um adâl  aere perennius  antere  genetik  şuur  terbiye  muâşeret  muâşaka  muvâsalat  firâk  zarâfet  letâfet  ferâset  panteon   rolyef  fresk  heykel  portre  gravür   ideal  ülkü  ülkücü   kerbelâ  aşk keşke  cennet  cehennem  araf  âdem  havva  hâbil  kâbil  elma  haz  hayâ  hicap  gurur  hürriyet  adâlet  musâvat  agnostic  akıl  dacret  locig  analytical  antiq  aristokrasi  kûrûn-i vustâ  giyotin  hakikat  hikmet  paradox  dialectic  tenkit  stoa  akademia  logos  logos spermaticos  felâsife  gelenek  hermeneutic  semantic  hint  upanişad  mutezile  ihvân-ı safa  ilk neden   iskenderiye okulu  medinetü’l fâzıla   hürriyet  kölelik  rönesans  ütopya  rethoric allah’ın kulu abdullah muhammed  kur’ân  endülüs ibn-i rüşd  aristotales  şeyh gâlip  farâbi  platon  sokrat   marcus aurelius  galile  mimar sinan  kirkedard  farabi  ibn-i sina   ibn-i hâldun  kafka  taşköprülüzâde  gazâli  musa cârullah  şemseddin sâmi frasheri  bergson  enver paşa  muhammed ikbal  hayyam  mehmet âkif  yâkup cemil  şems  ibn-i haldun  mevlâna  ali şeriâti  fuzulî  ebu’l âlâ el maarrî  ahmet mithat efendi  cemil meriç  nâmık kemal  ahmed hamdi tanpınar  kemal tahir  yahya kemal  cahid zarifoğlu  dostoyevski  tolstoy  knut hamsun  nietzsche  oğuz atay gogol  albert camus  descartes  herman hesse  puşkin  halil cibran  kaşgarlı mahmut  tevfik fikret  cenap şehabettin  neyzen tevfik  motzart  bach  mahler  tarkovski  suç ve  cezâ   anna karenina  madonna  prag  istanbul  çocuk kalbi  sn. petersburg  soljenitsin  marks  kant  heraklit  hegel  el-hamra  endülüs  kâmus u türkî  redhouse  wagner  kâmus u okyanus  lugat-i fransevî  iliria shqip  meydan larusse  şakâyık-ı nûmâniye  mevzuâtü’l ulûm  abdülkadir merâgi  ıtrî  muhammed esed  michelangelo van gogh  cezanne  rembrand  monet  hoca ali rıza  ulysess gaze  eleni karaindrou  sezen aksu  golha  farid farjad  osman hamdi

Tasarım : ATS