Ülkücülerin raconu bitmiştir…
Ülkü Ocakları denince akla gelen ilk isim Muhsin Yazıcıoğlu’dur ve bunu hak etmiştir Muhsin Yazıcıoğlu…
Ülkü Ocakları deyince akla gelen ilk isim olması Muhsin Yazıcıoğlu’nu, gençliğinin baharında, tâzecik bir fidan iken toprağa düşmüş binlerce ülkücüden daha değerli, daha izzetli yapmaz, lâkin hayâta vedâ edişindeki rahmet, Muhsin Yazıcıoğlu’nu o binlerce ülkücü genç ile aynı izzetgâhta buluşturmuş ve aynı sıfatlarla techiz kılmıştır.
Ülkü Ocakları deyince akla gelen ilk isim olması Muhsin Yazıcıoğlu’nun kaderidir ve Muhsin Yazıcıoğlu bütün Ülkü Ocakları Başkanlarının, biz ülkücülerin “Muhsin Başkan”ıdır.
Ülkücü Hareket’in tarihindeki yeri hep vakar ve istikâmet makâmı olacaktır. Ülkücü Hareket’in tarihindeki yeri hep cesâret ve haysiyet makâmı olacaktır. Ülkücü Hareket’in tarihindeki yeri hep cefâkârlık ve fadakârlık makâmı olacaktır.
Ülkücüler, Ülkücü Hareket’i konuşurlarken Muhsin Yazıcıoğlu’nu hep güzel hâtıralarla yâd edeceklerdir.
Muhsin Yazıcıoğlu’nun hayatının ikinci safhası diyebileceğimiz Büyük Birlik Partisi’nin kuruluşu, Muhsin Yazıcıoğlu’nun “bu ülke”ye aktif siyâset ile hizmet etmek niyetinden başka hiç bir şey değildir. Gençliğini “bu ülke”nin istikbâline adamış bir neslin temsilcisi ve lideri olarak “bu ülke”yi arkadaşlarıyla birlikte yöneterek hizmet etmek gâyesinden de başkaca hiç bir şey değildir.
Aslına bakarsanız, Türk siyâsetine bu yazının konusu olmayan ilkler kazandırmış, ciddi bir siyâsî paradigma ve nezih bir siyâsî mücâdele ortaya koymuş ve siyâsetin hep ilkeli kulvarında kalmıştır.
On yıldan sonra, Muhsin Yazıcıoğlu ve çekirdek kadro arkadaşları için bir “karar ânı” vukû bulmuş, daha doğru bir ifâdeyle aktif siyâsetin bahse konu kadro için devâmı mümkün olmayan mesajlar verdiği telâkkî edilerek bir yol ayrımı tezâhür etmiştir. İş bu yol ayrımı yalnızca “aktif siyâsete vedâ” ile sınırlı olup, dostlukları bâkî bırakan bir yol ayrımıdır ve el’ân da bu kadro aktif siyâsetin dışındadır.
Bu dönem, bu dönem sonrası ve “ilk on yıl metaforu” belki ilerleyen zamanlarda daha objektif değerlendirilecek ve yazılacaktır, ilk on yılın sonunda Muhsin Yazıcıoğlu’nun siyâsete davam kararını bugün tahlil etmek, abesle iştigal olacaktır…
Ve fakat, 25 Mart 2009 tarihinde Keş Dağı’nda düşen helikopterde Muhsin Yazıcıoğlu ve ecel arkadaşlarının vefâtı ile neticelenen elîm hâdise sonrasında bu güne kadar gelinen zaman içerisinde olup bitenler, olmayanlar, yapılmayanlar, yapılamayanlar, söylenmeyenler, söylenemeyenler ülkücülerin üzerine bir çığ gibi düşmüş ve ülkücüler bu çığın altında kalmışlardır.
Düşen o helikopterin içinde hayatını kaybeden Muhsin Yazıcıoğlu ve berâberindeki arkadaşlar olmuştur evet, ama o enkâzın altından bu gün bile çıkamayan ülkücülerdir, bizleriz, hepimiziz.
Enkâzın üzerinden bir takım âlet-edevâtı söken muvazzafların mahkemede verdikleri, “hâtıra olarak söktük” ifâdeleri ve söktükleri parçalarla otuz iki diş tekmili virden sırıtarak verdikleri fotograf, bu muvazzafların ülkücüleri zerre mikdar ciddiye almadıklarının, ülkücüleri zerre mikdar kaale almadıklarının, ülkücülerle eğlendiklerinin bir şamarı olarak yüzlerimizde patlamıştır, izi de sanrım orada kalacaktır.
Ülkücüler, topluca bu meselede sınıfta kalmışlar, uzun yılların üzerlerinde oluşturduğu imajı, itibarı, raconu kendileri yer ile yeksân etmişlerdir.
Hâdisenin araştırılması Cumhurbaşkanının ve hükümetin himmetine kalmış, hukuk ülkücülerden bir sivil kamuoyu baskısı ile bile karşılaşmamıştır. Yâni, Muhsin Yazıcıoğlu’nun ve berâberindeki arkadaşlarının şüpheli ölümleri ülkücüleri topluca ve organize protestolara bile sevk etmemiş, derin ve mânidar bir sessizlik bünyeyi sarıp sarmalamış ve metastas yapmıştır. Her türlü sosyal hâdisede tepkilerini organize eden ülkücülerin bu konudaki tavırsızlığı, evde televizyonları karşısında ilgili haberleri izleyip, “yazık oldu bu adama!” diyerek iç çeken vatandaş duyarlılığının bile gerisinde kalmıştır.
Muhsin Yazıcıoğlu ile alâkalı rafa kaldırılan ülkücülerin raconu, bundan gayrı ancak mizahın ilgi alanına girecektir.
Bundan sonra ülkücüler için “İsmin ne demiş; Mülâyim, sert olsan ne yazar” denilecektir.
Yazık olmuştur, ama hepimiz için acı gerçek budur, tabii kabullenmek isteyenler için...
vahiy insan şehir revelation ahlâk etik ethica nüzhet yalan estetik metafizik ebrah doğu batı fıtrat creation yaratılış iyilik kötülük dürüstlük eşref-i mahlûkat kişilik asâlet cesâret vefâ sadâkat ihânet yalan immoralist mitoloji belh’um adâl aere perennius antere genetik şuur terbiye muâşeret muâşaka muvâsalat firâk zarâfet letâfet ferâset panteon rolyef fresk heykel portre gravür ideal ülkü ülkücü kerbelâ aşk keşke cennet cehennem araf âdem havva hâbil kâbil elma haz hayâ hicap gurur hürriyet adâlet musâvat agnostic akıl dacret locig analytical antiq aristokrasi kûrûn-i vustâ giyotin hakikat hikmet paradox dialectic tenkit stoa akademia logos logos spermaticos felâsife gelenek hermeneutic semantic hint upanişad mutezile ihvân-ı safa ilk neden iskenderiye okulu medinetü’l fâzıla hürriyet kölelik rönesans ütopya rethoric allah’ın kulu abdullah muhammed kur’ân endülüs ibn-i rüşd aristotales şeyh gâlip farâbi platon sokrat marcus aurelius galile mimar sinan kirkedard farabi ibn-i sina ibn-i hâldun kafka taşköprülüzâde gazâli musa cârullah şemseddin sâmi frasheri bergson enver paşa muhammed ikbal hayyam mehmet âkif yâkup cemil şems ibn-i haldun mevlâna ali şeriâti fuzulî ebu’l âlâ el maarrî ahmet mithat efendi cemil meriç nâmık kemal ahmed hamdi tanpınar kemal tahir yahya kemal cahid zarifoğlu dostoyevski tolstoy knut hamsun nietzsche oğuz atay gogol albert camus descartes herman hesse puşkin halil cibran kaşgarlı mahmut tevfik fikret cenap şehabettin neyzen tevfik motzart bach mahler tarkovski suç ve cezâ anna karenina madonna prag istanbul çocuk kalbi sn. petersburg soljenitsin marks kant heraklit hegel el-hamra endülüs kâmus u türkî redhouse wagner kâmus u okyanus lugat-i fransevî iliria shqip meydan larusse şakâyık-ı nûmâniye mevzuâtü’l ulûm abdülkadir merâgi ıtrî muhammed esed michelangelo van gogh cezanne rembrand monet hoca ali rıza ulysess gaze eleni karaindrou sezen aksu golha farid farjad osman hamdi