Telvin Hüsn-ü Hat Sahaf Şiir
Anasayfa > Adnan İslamoğulları > Siyasal İslam’ın tükenişi… Ya siyasal milliyetçilik?

Siyasal İslam’ın tükenişi…


Ya siyasal milliyetçilik?


19. yüzyıldan itibaren Batılı şarkiyatçılar Türklerin Osmanlılardan önce büyük bir medeniyet kurduklarına ve dilleri ile tarihlerinin zenginliğine işaret ederler… Joseph de Guignes ‘Hunların Türklerin Moğolların ve Daha Sair Tatarların Tarihi’, Arthur Lumley Davids  ‘Türk Dili Grameri’, Polonyalı asıllı Mustafa Celaleddin Paşa ‘Eski ve Modern Türkler’ Leon Cahun  ‘Asya Tarihine Giriş’ gibi eserlerdir bunlar.


Türk aydınları arasında Türklük şuurunun uyanmasında önemli tesirler bırakmıştır. Tanzimat Dönemi'nde dil sahasında İbrahim Şinasi, edebiyat sahasında ise Ziya Paşa ile başlayan Türkçülük batıdaki Türkoloji eserlerinin etkisi ile büyük bir gelişme gösterir…


Ahmet Vefik Paşa ‘Lehçe-i Osmanî’de Türklerin ve dillerinin yalnız Osmanlı ve Osmanlıca olmayıp Asya'dan Avrupa'ya kadar uzanan büyük ve eski bir ailenin en batıdaki kolu olduğunu yazar…  

Askerî okullar Nâzırı Süleyman Paşa 1876'da yayınlanan ‘Tarih-i Alem’ adlı eserinin bir bölümünü İslamiyet'ten önceki Türk tarihine ayırır, askerî okulların müfredatına ‘millî tarih’ dersleri koyar…

Genç Osmanlılar’dan Ali Suavi ‘Muhbir’ ve ‘Ulûm’ gazetelerinde Türkçülüğü ve Türkçe yazmayı savunur ve “Osmanlılar diğer Türk boyları gibi Türk soyu idiler ve dilleri Osmanlıca değil Türkçeydi” der, laiklik fikrini ortaya atar… .


Özbekler tekkesi şeyhi Süleyman Efendi Çağatayca’yı ve Doğu Türklüğünü Osmanlı okuyucularına tanıtır, Azerbaycanlı Mirza Feth Ahunzâde Müslüman Türkler arasında kullanılan yazı sisteminin ıslah edilmesini teklif eder…


En başta Mustafa Kemal Atatürk olmak üzere pek çok Türk devlet adamı ve münevverinin fikrî birikimine tesiri olan Namık Kemal, ‘Vatan’ başlıklı makalesinde, “İnsan vatanını sever” diye başlayan cümlelerle vatan sevgisinin kutsiyetini ve derinliğini anlatır… 


Ahmet Mithat Efendi, ‘Mufassal Tarihî Kurun-i Cedide’, Mizancı Murad, ‘Tarih-î Umumî’ isimli eserleriyle Osmanlı ve İslamiyet'ten önceki Türk tarihine dikkat çekerler. Şemseddin Sami ‘Kamus-u Türkî’ isimli eseriyle açıkça Türkçecilik yapar.


Bursalı Mehmed Tahir, ‘Türklerin Ulûm ve Fünuna Hizmetleri’ eseri ile Türkler'in İslâm medeniyetinde oynadıkları rolü ortaya koyar. İlk kez ‘Türk Gazetesidir’ başlığıyla çıkan ‘İkdam Gazetesi’nde Şemseddin Sami, Veled Çelebi ve Necip Asım Türk dilinin araştırılması ve yazı dilinin sadeleşmesi cereyanını başlatırlar.


Millî mücadeleye katılması sebebiyle Mustafa Kemal’in, “Türk milliyetseverliğinin ilâhî müjdecisi olan şiirleriniz bugünkü mücadelemizin kahramanlık ruhuna doğuş ufku olmuştur" dediği Mehmet Emin Yurdakul tam da bu dönemde milliyetçiliğin şiirlerini yazar, Ahmet Hikmet Müftüoğlu düz yazıda Mehmet Emin Yurdakul’a eşlik eder.


20. yüzyılın başlarında siyasî Türkçülük Rusya Türkleri arasında hız kazanır, Kırım ve Kazan'da, Batı liberalizmi, Rus romantizmi ve Genç Osmanlılar hareketinden etkilenen yaygın bir Türk aydın hareketi doğar. Bu aydınlar önce kültürel Türkçülüğü, daha sonra da Pan-Slavizme tepki olarak geliştirdikleri Türk Birliğini savunurlar…


Türk siyaset ve fikir hayatında önemli roller oynayacak olan bu aydınların başında gelen isim İsmail Gaspıralı’dır, 1873'te Kırım'da çıkardığı ‘Tercüman Gazetesi’nde ‘Dilde, fikirde, işte birlik’ parolası ile bütün Türklerin anlayabileceği ortak bir edebî dilin geliştirilmesi lüzumu üzerinde durur.


Türk aydınları üzerinde tesirler bırakan Hüseyin-zâde Ali de İttihat ve Terakki'nin kuruluşunda ve diğer milliyetçi cemiyetlerin faaliyetlerinde önemli roller oynar, Ziya Gökalp’in ‘Türkçülük fikri’nin uyanmasında tesiri büyüktür.


Ahmet Ağaoğlu ve Yusuf Akçura'da Türkçülük halkasının iki önemli ismi olarak coğrafyayı etkilerler.


Ve artık çeşitli cemiyetler ve dergiler etrafında milliyetçi teşkilatlar kurulmaya başlar…


İlk teşkilat Yusuf Akçura, Necip Asım ve Veled Çelebi'nin öncülüğünde, Ahmed Mithat, Emrullah Efendi, Bursalı Mehmed Tahir, Ahmed Hikmet Bey, Korkmazoğlu Celal, Akyiğitzâde Musa, Fuad Raif Bey tarafından 1908 tarihinde kurulur.


Öncülüğünü Ali Canip, Ömer Sefettin’in yaptığı ‘Genç Kalemler Hareketi’


Mehmet Emin Yurdakul, Ahmet Hikmet Müftüoğlu, Ahmed Ağaoğlu, Hüseyinzâde Ali, Dr. Akil Muhtar Özden, Yusuf Akçura’nın öncülüğünde ‘Türk Yurdu Cemiyeti’ kurulur…    


Ve…


‘190 Tıbbiyeli Türk evlâdı adına’ kaleme alınan bir bildiriyle, 25 Mart 1912’de, Ahmet Ferid Tek, Yusuf Akçura, Mehmed Ali Tevfik  ve Dr. Fuad Sabit tarafından kurulan ‘Türk Ocakları…’


Mustafa Kemal Paşa önderliğinde kurulan ve her sözün başında, millet, millî irade, millî hakimiyet, millî vicdan, milliyet kavramlarını kullanan ve vaz eden ve Batılıların ‘milliyetçiler’ diye tanımladığı Kuvay ı Milliye Hareketi…


“Benim hayatta yegâne fahrim servetim Türklükten başka bir şey değildir” diyen ve tüm konuşmalarına “Büyük Türk milleti” diyerek başlayan ve Mustafa Kemal Atatürk’ün milliyetçiliği ideolojik dibacesi yaptığı Türkiye Cumhuriyeti…


Atatürk sonrası…


1944 Milliyetçilik Olayları…


Tutuklanan Türk milliyetçileri.


Hüseyin Nihal Atsız,  Alparslan Türkeş, Reha Oğuz Türkkan, Zeki Velidi Togan, Nejdet Sançar, Fethi Tevetoğlu, Cebbar Şenel, Hasan Ferit Cansever, Nurullah Barıman, Mustafa Zeki Sofuoğlu, Fazıl Hisarcıklı, Hüseyin Namık Orkun, Saim Bayrak, İsmet Rasim Tümtürk, Cihat Savaşfer, Muzaffer Eriş, Fehiman Altan, Yusuf Kadıgil, Hikmet Tanyu, Hamza Sadi Özbek, Orhan Şaik Gökyay, Cemal Oğuz Öcal, Said Bilgiç, Mehmet Külâhlıoğlu ve Osman Yüksel Serdengeçti


27 Mayıs Darbesi…


Sürgüne yollanan yine Türk milliyetçleri…


Alparslan Türkeş ve Dündar Taşer…   


Ve Milliyetçi Hareket Partisi…


Ateş çemberinden geçen Türk milliyetçileri, ülkücüler…


’70 li yıllar… Ülkü Ocakları…


Oluk oluk kanın aktığı Türkiye… Binlerce vatan evladının hayatını kaybettiği yıllar… Marksist terör karşısında hayatın siper eden Türk milliyetçileri…


Alpaslan Türkeş, Galip Erdem, Nevzat Köseoğlu, Sadi Somuncuoğlu, Mehmet Irmak ve diğerleri…


Rıza Altınok ve ailesi, Recep Haşatlı ve oğlu, Gün Sazak, Hamido… Direnen, mücadele eden ve hayatlarını kaybeden MHP yöneticileri… 


Ülkü Ocaklarında Muhsin Yazıcıoğlu ve ülkücüler… Direnen, mücadele eden ve delikanlılık çağında toprağa düşen binlerce ülkücü…


12 Eylül darbesi…


Türk milliyetçileri yine ‘zindan-sürgün-sehpa’ çarkının arasında ezilir…


İdamlar, işkenceler, yıllar süren mahkûmiyetler, sürgünle geçen uzun yıllar…


 “Türk milliyetçiliği bir suç ise, biliniz ki bu suçu ömrümüz boyunca işleyeceğiz” diyen Alpaslan Türkeş ve dâvâ arkadaşları…


Yani, kesintisiz mücadele…


1985 yılında başlayan tahliyeler ve ‘Nerede kalmıştık?’ sorusuyla devam eden mücadele…


1992 yılında yaşanan siyasî ayrılık / bölünme ve Muhsin Yazıcıoğlu liderliğindeki samimi ama siyasi netice alamayan başarısız bir Büyük Birlik Partisi denemesi… Tarumar olan kadrolar… Maliyeti henüz hesaplanmayan bir ayrılık…  


4 Nisan 1997, Alpaslan Türkeş’in ölümü…


Yeni bir yol haritası, yeni bir lider…


Koalisyon ortaklığı ve ardından baraj altı…


Sonra seçimler.. seçimler.. seçimler…


TBMM’deki 367 krizinin anahtarı siyasal milliyetçilik…


2002’de başlayan AKP iktidarının hemen hemen her krizinin çözüm anahtarını çeviren siyasal milliyetçilik…


Müteselsilen kaybedilen seçimler, seriye bağlanmış seçim yenilgileri…


Meral Akşener liderliğinde kongre talepleri… Yurt gezileri, limitleri zorlayan delege imzaları… Mitinge dönüşen ilçe ziyaretleri… ‘Ülkücü cumhurbaşkanı, ülkücü başbakan’ heyecanı… Seçim yenilgileriyle yorulan ülkücülerin zafer heyecanı… Vefa listeleri… Sosyal medya profilinde, ‘Türk milliyetçisi’ yazan Meral Akşener liderliğinde tüm ülkeyi kaplayan atara atar, gidere gider ‘etkili ve cesur muhalefet’ heyecanı, yalnız ülkücüleri değil, siyasî yelpazenin tüm kesimlerini kapsayan bir heyecan… Mahkeme kapılarında ve siyasetin riskli alanlarında dimdik duran ülkücüler… Parti içi demokrasi mücadelesini ülkenin demokrasisine oksijen çadırı haline getiren bir mücadele…


Ve 15 Temmuz darbe teşebbüsü, ayaklanma, ihanet…


Yenikapı ruhu…


Yenikapı mitinginde bir tarafta iktidara tam destek veren siyasal milliyetçilik, diğer tarafta risk alan ve demokrasi manifestosu yayınlayan Kemal Kılıçdaroğlu…


Gemerek ve Tosya ile birlikte 15 Temmuz ile sonu gelen parti içi demokrasi mücadelesi… Ülkücülere yapılan haksız gözaltı operasyonları… Ve sonu gelen parti içi demokrasi mücadelesinin yeni bir parti ile ikamesi…


İYİ Parti…


Sosyal medya profilinden ‘Türk milliyetçisi’ tanımlamasını silip, Şener Şen’in, Almanya’ya işçi götüreceğim diyerek Topkapı’da bıraktığı işçiler gibi, bir daireyi onlarca kişiye satan iş bilir müteahhit gibi partiyi merkezin bahçesindeki müştemilata kuran Meral Akşener’in partisi…  1946’da başlayan çok partili siyasi hayatımızın en büyük siyasal kandırmacası…


Referandumlar…


Başkanlık sistemi adı altındaki tek adamlığın kilidini açan siyasal milliyetçilik…


2019 yerel seçimleri…


Ankara ve İstanbul’u kaybeden iktidar…


İstanbul’da seçimlerin yenilenmesini isteyen, Ankara’da seçilmiş başkanı kabullenmeyen yine siyasal milliyetçilik…


*****


Yıllardır siyasal İslâm’ı konuşuyoruz, yazıyoruz… ‘Siyasal İslâm’ın defin ameliyesi’ başlığıyla yazdığımız onlarca ve benzeri yüzlerce yazı var… 28 Şubat’ı sorgulamayan Millî Görüş’ün içinden çıkan seküler İslamcılığın yani Adalet ve Kalkınma Partisi iktidarını yazıyoruz… Tükenmek ve tatmin bilmeyen dünyevî hırsların siyasal partisi durumuna dönüşen, tek parti dönemi CHP’siyle özdeşleşen siyasal İslam’ın yazıyoruz… 1994 mahallî seçimler ile ivme kazanan ve 2002 AKP iktidarıyla perçinlenen bir iktidar bu. Horlanan, devletten uzak tutulan, ötekileştirilen, demokrasinin nimet alanlarından faydalandırılmayan bir siyasetin iktidarı AKP iktidarı… Fakat yıllar içinde, muhalefete tahammül etmeyen, tek sesli bir Türkiye inşa eden, bürokrasiyi, medyayı, STK’ları zapt u rap altına alan bir iktidar…


Yani siyasal İslâm’ın tükenişi…


Peki, yüz yılı aşan bir entelektüel birikime sahip, yüz yılı aşan bir kadro tecrübesine sahip, cumhuriyetin kurucu ideolojisi milliyetçiliğin siyasette geldiği durumu neden hiç konuşmuyoruz? Neden 28 Şubat’ı sorgulayamayan, muhasebesini yapamayan Millî Görüş’ün geldiği noktayı yazıyoruz, çiziyoruz, konuşuyoruz da, Türk milliyetçilerinin pas tutan sorgulama mekanizmasını hiç konuşmuyoruz?


“Türk milliyetçiliği bir suç ise bu suçu ömrümüz boyunca işleyeceğiz” den, “Kankama laf söyletmem”e evrilen ya da “Kürt siyasi hareketinin temsilcisi HDP”ye evrilen derekeyi neden konuşmuyoruz?


Mevcut iktidara yönelik haklı ve esaslı eleştirilerin yerini alan akıllara seza iktidar desteğinin Türk milliyetçiliği ve Türk milliyetçiliği siyaseti için ne denli bir siyasal savrulma olduğunu neden hiç konuşmuyoruz? O haklı ve esaslı eleştirilere konu olan siyaset mi ortadan kalktı ve iktidar Türk milliyetçiliğine mi evrildi yoksa gemisi su alan siyasal İslam iktidarının filikası haline mi geldi Türk milliyetçiliği siyaseti?


Galiba, Türk milliyetçiliği yüzyılın başında olduğu gibi politikanın günlük gulgule i deminden sıyrılıp fikrî zemin kazılarıyla meşgul olması gerekiyor…


Türk milliyetçiliği fikri zeminde kan kaybediyor, kadroları kan kaybediyor. Yüzyılın başındaki devasa birikimin devamcıları yok, varsa da bir araya gelememe, bir arada olamama, birlikte tepki koyamama, birlikte karar alamama marazıyla malûl...  


Süleyman’a, ‘Kanun u kadime dön’ çağrısı yapan bir Koçi Bey yerine, Türk milliyetçilerine ‘Kadim değerlerine dön’ çağrısı yapacak apolitik, politikanın kısa vadeli faydalarından uzak bir ses gerekiyor…


Aksi halde, kendini yiyerek bitiren siyasal İslâm, yanında Türk milliyetçiliği siyasetini de garnitür olarak yiyecek…


Belki endişelerimiz beyhude ve ‘bizim bilmediğimiz şeyler’ var…


Eğer öyle ise ve ‘bizim bilmediğimiz şeyler’ varsa yine elli yıldır olduğu gibi, eskiler zihni teşevvüş derdi, zihin karışıklığı olarak kabul ediniz yazıyı ve öyle okuyunuz…



Yorumlar

Güvenlik Kodu

vahiy  insan  şehir  revelation  ahlâk  etik  ethica  nüzhet yalan estetik  metafizik  ebrah doğu  batı  fıtrat  creation  yaratılış  iyilik  kötülük  dürüstlük  eşref-i mahlûkat  kişilik  asâlet  cesâret  vefâ  sadâkat  ihânet  yalan  immoralist  mitoloji  belh’um adâl  aere perennius  antere  genetik  şuur  terbiye  muâşeret  muâşaka  muvâsalat  firâk  zarâfet  letâfet  ferâset  panteon   rolyef  fresk  heykel  portre  gravür   ideal  ülkü  ülkücü   kerbelâ  aşk keşke  cennet  cehennem  araf  âdem  havva  hâbil  kâbil  elma  haz  hayâ  hicap  gurur  hürriyet  adâlet  musâvat  agnostic  akıl  dacret  locig  analytical  antiq  aristokrasi  kûrûn-i vustâ  giyotin  hakikat  hikmet  paradox  dialectic  tenkit  stoa  akademia  logos  logos spermaticos  felâsife  gelenek  hermeneutic  semantic  hint  upanişad  mutezile  ihvân-ı safa  ilk neden   iskenderiye okulu  medinetü’l fâzıla   hürriyet  kölelik  rönesans  ütopya  rethoric allah’ın kulu abdullah muhammed  kur’ân  endülüs ibn-i rüşd  aristotales  şeyh gâlip  farâbi  platon  sokrat   marcus aurelius  galile  mimar sinan  kirkedard  farabi  ibn-i sina   ibn-i hâldun  kafka  taşköprülüzâde  gazâli  musa cârullah  şemseddin sâmi frasheri  bergson  enver paşa  muhammed ikbal  hayyam  mehmet âkif  yâkup cemil  şems  ibn-i haldun  mevlâna  ali şeriâti  fuzulî  ebu’l âlâ el maarrî  ahmet mithat efendi  cemil meriç  nâmık kemal  ahmed hamdi tanpınar  kemal tahir  yahya kemal  cahid zarifoğlu  dostoyevski  tolstoy  knut hamsun  nietzsche  oğuz atay gogol  albert camus  descartes  herman hesse  puşkin  halil cibran  kaşgarlı mahmut  tevfik fikret  cenap şehabettin  neyzen tevfik  motzart  bach  mahler  tarkovski  suç ve  cezâ   anna karenina  madonna  prag  istanbul  çocuk kalbi  sn. petersburg  soljenitsin  marks  kant  heraklit  hegel  el-hamra  endülüs  kâmus u türkî  redhouse  wagner  kâmus u okyanus  lugat-i fransevî  iliria shqip  meydan larusse  şakâyık-ı nûmâniye  mevzuâtü’l ulûm  abdülkadir merâgi  ıtrî  muhammed esed  michelangelo van gogh  cezanne  rembrand  monet  hoca ali rıza  ulysess gaze  eleni karaindrou  sezen aksu  golha  farid farjad  osman hamdi

Tasarım : ATS