
Türkiye'nin yeni Kızılelma'sının adı tam demokrasidir...
Kuşatılıyoruz...
Ordularla değil, askerî kuvvetlerle değil... Göklerimizde uçan düşman uçakları, limanlarımıza yanaşmış düşman gemileri, suyun yüzüne çıkmış periskoplarıyla düşman denizaltılarıyla değil mâruz kaldığımız kuşatma...
Çünkü onlarla baş etmeyi, onları önümüze katıp kovalamayı iyi biliyoruz ve ne kadar iyi bildiğimizi bütün dünya biliyor... Çünkü bütün dünya Mustafa Kemal Atatürk'ü çok iyi biliyor, Kuvay-ı Milliye'yi çok iyi biliyor, Kara Fatmaları, Şerife Bacıları, Nene Hatunları, Sütçü İmamları, Şahin Beyleri çok iyi biliyor... Kağnılarımızın gıcırtıları hâlâ kulaklarında dünyanın, Çanakkale'de ölüme koşan liselilerimiz gözlerinin önünde hâlâ bütün dünyanın...
Biz, bizi biz yapan değerlerimizi yitirerek kuşatılıyoruz günden güne...
Biz, adâlet hissimizi yitirerek kuşatılıyoruz günden güne...
Biz, kardeşlik hislerimizi ve uhuvvet râbıtamızı yitirerek kuşatılıyoruz günden güne...
Biz, şehirlerimizi yitirerek kuşatılıyoruz günden güne...
Biz, devlet aklımızı yitirerek kuşatılıyoruz günden güne...
Biz, devlet ciddiyetimizi yitirerek kuşatılıyoruz günden güne...
Biz, iyilik ve yardımlaşma duygularımızı yitirerek kuşatılıyoruz günden güne...
Biz, kırmızı çizgilerimizi yitirerek kuşatılıyoruz günden güne...
Biz, kötülüklerin yaygınlaşmasına karşı duyarlılığımızı yitirerek kuşatılıyoruz günden güne...
Biz, millîliğimizi yitirerek kuşatılıyoruz günden güne...
Biz, hakikatin yanında saf tutmak yerine kötü örneklerin bolluğuyla dindarlığımızı yitirerek kuşatılıyoruz günden güne...
Biz her dakika daha fazla pespâyeleşerek kuşatılıyoruz günden güne...
Her geçen gün daralıyor kuşatma ve nefessiz kalıyoruz...
Her geçen gün daralıyor kuşatma ve hareketsiz kalıyoruz...
Her geçen gün daralıyor kuşatma ve ümidimiz azalıyor...
Her geçen gün daralıyor kuşatma ve vakarımız zedeleniyor...
Her geçen gün daralıyor kuşatma ve kelimelerimiz azalıyor...
Ülke bir tek kişinin konuştuğu, bir tek kişinin tercih edebildiği, bir tek kişinin karar verebildiği, bir tek kişinin bir çocuğun oyun hamuruna şekil verdiği gibi şekillendirdiği bir ülke haline geliyor...
Hukuk ve yargı artık siyâsetin de değil, bir tek kişinin vesâyetinde, hukukçuların cüppelerine artık düğme de yetmiyor iliklemek için, fermuar dikilecek yakında. Bürokrasi rehin, üniversiteler suskun, ulemâ dut yemiş bülbül, basının üzerinde bir giyotinin düştü düşecek tedirginliğinde, sermaye için konuşmak lüks, vergilerin ve zamların altında eziliyor, vatandaş zaten geleceği hacizli, geleceği ipotekli. Seçmen ise seçimlerin güvenliğinden ve dürüstlüğünden endişeli...
Ve tek çâre yine artık nasıl bir şey olduğunu unutmaya başladığımız demokrasi... Önceden sıradan bir kelime olarak duyup telâffuz ettiğimiz bu kelime artık kulağımıza ne kadar efsunlu geliyor değil mi, adeta bir Kızılelma gibi...
Türkiye'nin yeni Kızılelma'sının adı tam demokrasidir...
vahiy insan şehir revelation ahlâk etik ethica nüzhet yalan estetik metafizik ebrah doğu batı fıtrat creation yaratılış iyilik kötülük dürüstlük eşref-i mahlûkat kişilik asâlet cesâret vefâ sadâkat ihânet yalan immoralist mitoloji belh’um adâl aere perennius antere genetik şuur terbiye muâşeret muâşaka muvâsalat firâk zarâfet letâfet ferâset panteon rolyef fresk heykel portre gravür ideal ülkü ülkücü kerbelâ aşk keşke cennet cehennem araf âdem havva hâbil kâbil elma haz hayâ hicap gurur hürriyet adâlet musâvat agnostic akıl dacret locig analytical antiq aristokrasi kûrûn-i vustâ giyotin hakikat hikmet paradox dialectic tenkit stoa akademia logos logos spermaticos felâsife gelenek hermeneutic semantic hint upanişad mutezile ihvân-ı safa ilk neden iskenderiye okulu medinetü’l fâzıla hürriyet kölelik rönesans ütopya rethoric allah’ın kulu abdullah muhammed kur’ân endülüs ibn-i rüşd aristotales şeyh gâlip farâbi platon sokrat marcus aurelius galile mimar sinan kirkedard farabi ibn-i sina ibn-i hâldun kafka taşköprülüzâde gazâli musa cârullah şemseddin sâmi frasheri bergson enver paşa muhammed ikbal hayyam mehmet âkif yâkup cemil şems ibn-i haldun mevlâna ali şeriâti fuzulî ebu’l âlâ el maarrî ahmet mithat efendi cemil meriç nâmık kemal ahmed hamdi tanpınar kemal tahir yahya kemal cahid zarifoğlu dostoyevski tolstoy knut hamsun nietzsche oğuz atay gogol albert camus descartes herman hesse puşkin halil cibran kaşgarlı mahmut tevfik fikret cenap şehabettin neyzen tevfik motzart bach mahler tarkovski suç ve cezâ anna karenina madonna prag istanbul çocuk kalbi sn. petersburg soljenitsin marks kant heraklit hegel el-hamra endülüs kâmus u türkî redhouse wagner kâmus u okyanus lugat-i fransevî iliria shqip meydan larusse şakâyık-ı nûmâniye mevzuâtü’l ulûm abdülkadir merâgi ıtrî muhammed esed michelangelo van gogh cezanne rembrand monet hoca ali rıza ulysess gaze eleni karaindrou sezen aksu golha farid farjad osman hamdi