Telvin Hüsn-ü Hat Sahaf Şiir
Anasayfa > Adnan İslamoğulları > Cumhuriyet ve sabahlarını bilmediğimiz günlere uyanmak…

Cumhuriyet ve sabahlarını bilmediğimiz günlere uyanmak…


Evet, Cumhuriyetin kuruluş yılları ve tek parti dönemi ile ilgili pek çok sıkıntımız vardı.


Evet, koskoca bir imparatorluktan mütevâzı bir ulus devlete geçişimiz oldukça sancılı olmuştu.


Evet,  “kıtaları ipek bir kumaş gibi kesip biçerdik, kan damlardı kılıçlarımızdan ve bir biz vardık cihanda bir de küffâr” günlerinden, “yurtta sulh, cihanda sulh” retoriğine alışamadık.


Evet, “neslin deden, ceddin baban” marşlarıyla Ahlat’tan girip Viyana’ya kadar ilerlemiş bir milletin ahfâdı olarak, “şol revanda balam kaldı” türküleri yakarak Rumeli’den, Galiçya’dan, Kafkasya’dan,  Hicaz’dan geri çekilmek ve Anadolu’ya sığışmak giran geldi bize, topraklarımız küçülürken kendimizi de küçülmüş hissettik.  


Evet, bir tiyatro piyesi için kralları tehdit ettiğimiz zamanlardan sonra, balalarımızı bıraktığımız yerlere elimizin erişemiyor olması uzun yıllar canımızı acıttı.


Evet, Cumhuriyet kurulurken çok sevdiklerimiz de zulme uğradı. Çok sevdiklerimiz dışarıda kaldılar.


Evet, Cumhuriyeti Mustafa Kemal kurmuştu ve biz aslında Enver’i, Kuşçubaşı’nı daha çok seviyorduk.


Evet, Kâzm Karabekir, Fevzi Çakmak da oyunun dışında bırakıldı ve biz onları da çok seviyorduk.


Evet, Millî Marşımızı yazan Mehmet Âkif de vatanını terke zorlandı ve biz Âkif’i de çok seviyorduk.


Evet,  müziğimiz radyolarda yasaklandı, biz yasaklanan müziğimizi de çok seviyorduk.


Evet, ezanımız Türkçeleştirildi, ama biz hiç “Tanrı uludur” demedik.


Evet, Cumhuriyetin kurucu bürokrasi aman aman dindar değildi, hatta rencide de edildik.


Evet, Cumhuriyet bir avuç seçkinci, lümpen, laik, Batıcı elitin tekelindeydi.


Evet, Cumhuriyet CHP patronajındaydı.


Evet, zâbitân kısmı koruma kollama vazifelerini abartmışlar ve bu millete zulmetmişlerdi.


Evet, böyleydi.. Hatta daha da kötü günler yaşamıştık.    


Fakat, bizim Cumhuriyet dediğimiz, aynı zamanda üç kıtada cephelerden öle öle, kırıla kırıla geri çekilerek kendimize vatan ettiğimiz bu ülkenin de adıydı aynı zamanda. Bizim cumhuriyet dediğimiz bize Çanakkale’den yâdigârdı. Çanakkale olmasaydı Cumhuriyet de olmayacaktı, Çanakkale olmasaydı İstiklâl Marşı olmayacaktı, Çanakkale olmasaydı İstanbul olmayacaktı, Çanakkale olmasaydı Ankara olmayacaktı…


Bizim cumhuriyet dediğimiz aslında bir vâr olma savaşının neticesiydi.


Cumhuriyet, bizim 80 yıllık problemlerimizin hesaplaşma alanı değil, cenk alanı değil, intikam alanı değil, bir yeniden ibdâ ve inşâ alanımızdır.


Cumhuriyet, bizim bin yıllık terkibimizin sonsuza kadar yaşama alanıdır.


Cumhuriyet, bizim özgürlüğümüzün, bağımsızlığımızın, vâr olma irâdemizin, bir arada yaşama tercihimizin, kardeşlik hukukumuzun oksijen deposudur. 


Cumhuriyet, bizim inançlarımızın, bizim mazluma ümit oluşumuzun, zâlime korku oluşumuzun adıdır. 


Dün mağduru olunan, dün müştekisi olunan problemlerin, bugün iktidarın elindeki yetki ile müsebbibi olmaları bize haz değil, ıstırap vermeli.


Askere “en büyük asker bizim asker” diyerek, kınalar yakarak yolladığımız,  ama kahpe pusulardan evimize tabutlar içinde gelen onlarca evlâdımızı toprağa verdiğimiz ve bir depremin hayattan söküp aldığı yüzlerce insanımızın vefatının ardından, Cumhuriyetin kuruluşunu daha coşkulu, daha heyecanlı kutlamamız gerekirdi. Cumhuriyeti masalarda dansöz oynatarak kutlamayan bu millet için Cumhuriyet kutlaması bir bayrak şöleniydi, başkaca bir şey değildi.  


Bunu Van’daki depremin acısıyla iptal etmek akıllara ziyân bir uygulamadır ve bu uygulamanın karar vericileri tarihi bir hata yapmışlardır.


Bu hata karşısında sessiz kalmak da bu hataya iştirâk etmektir. Ülkücü camianın bu hataya, bu hatalara sessiz kalması, hükümetin uygulamalarına külliyen “kabültü heptü” demesi ciddi bir siyâsî/ontolojik kırılmadır, bir reddediştir.


24 evlâdımızın şehid edildiği gün, “bu bir savaştır” diyen BDP milletvekilesinin bulunduğu TBMM’de bu küstahlığa cevap verecek bir vatan evlâdının bulunmadığını görmek tepeden tırnağa acıdır, zillettir.


Bilinmelidir ki, cumhuriyet, “sabahlarını bilmediği günlere” gebedir ve sabahlarını bilmediği günlere uyanma tehlikesiyle karşı karşıyadır.


Böyle bir sabaha uyandığımızda anlayacağız ki, sahip olduklarımızın en kıymetlisi duble yollarımız değil, vatandır, özgürlüğümüzdür, bağımsızlığımızdır, vatanımızdır, bunları mütemmim cüzü olan cumhuriyetimizdir.


Peygamberin bulunduğu meclislerden itiraz seslerinin geldiğini bile bile, artık tek parti dönemini tedâi ettiren günümüz iktidarına karşı bu kadar teslimiyetçi, suskun ve gassalın elindeki meyyit gibi olmanın bedeli korkarım ki ağır olacaktır.


    

Yorumlar

Mehmet

Allah razı olsun ülküdaş.Tekrar "Ey Müslüman Türk!Titre ve kendine dön"demenin ve bunu uygulamanın zamanı.İktidar büyük bir vebal altında,muhalefet özellikle MHP'miz sorumlu,Büyük Türk Milleti sorumlu.
Allah Türk Milleti ve Devletinin yâr ve yardımcısı olsun.

Güvenlik Kodu

vahiy  insan  şehir  revelation  ahlâk  etik  ethica  nüzhet yalan estetik  metafizik  ebrah doğu  batı  fıtrat  creation  yaratılış  iyilik  kötülük  dürüstlük  eşref-i mahlûkat  kişilik  asâlet  cesâret  vefâ  sadâkat  ihânet  yalan  immoralist  mitoloji  belh’um adâl  aere perennius  antere  genetik  şuur  terbiye  muâşeret  muâşaka  muvâsalat  firâk  zarâfet  letâfet  ferâset  panteon   rolyef  fresk  heykel  portre  gravür   ideal  ülkü  ülkücü   kerbelâ  aşk keşke  cennet  cehennem  araf  âdem  havva  hâbil  kâbil  elma  haz  hayâ  hicap  gurur  hürriyet  adâlet  musâvat  agnostic  akıl  dacret  locig  analytical  antiq  aristokrasi  kûrûn-i vustâ  giyotin  hakikat  hikmet  paradox  dialectic  tenkit  stoa  akademia  logos  logos spermaticos  felâsife  gelenek  hermeneutic  semantic  hint  upanişad  mutezile  ihvân-ı safa  ilk neden   iskenderiye okulu  medinetü’l fâzıla   hürriyet  kölelik  rönesans  ütopya  rethoric allah’ın kulu abdullah muhammed  kur’ân  endülüs ibn-i rüşd  aristotales  şeyh gâlip  farâbi  platon  sokrat   marcus aurelius  galile  mimar sinan  kirkedard  farabi  ibn-i sina   ibn-i hâldun  kafka  taşköprülüzâde  gazâli  musa cârullah  şemseddin sâmi frasheri  bergson  enver paşa  muhammed ikbal  hayyam  mehmet âkif  yâkup cemil  şems  ibn-i haldun  mevlâna  ali şeriâti  fuzulî  ebu’l âlâ el maarrî  ahmet mithat efendi  cemil meriç  nâmık kemal  ahmed hamdi tanpınar  kemal tahir  yahya kemal  cahid zarifoğlu  dostoyevski  tolstoy  knut hamsun  nietzsche  oğuz atay gogol  albert camus  descartes  herman hesse  puşkin  halil cibran  kaşgarlı mahmut  tevfik fikret  cenap şehabettin  neyzen tevfik  motzart  bach  mahler  tarkovski  suç ve  cezâ   anna karenina  madonna  prag  istanbul  çocuk kalbi  sn. petersburg  soljenitsin  marks  kant  heraklit  hegel  el-hamra  endülüs  kâmus u türkî  redhouse  wagner  kâmus u okyanus  lugat-i fransevî  iliria shqip  meydan larusse  şakâyık-ı nûmâniye  mevzuâtü’l ulûm  abdülkadir merâgi  ıtrî  muhammed esed  michelangelo van gogh  cezanne  rembrand  monet  hoca ali rıza  ulysess gaze  eleni karaindrou  sezen aksu  golha  farid farjad  osman hamdi

Tasarım : ATS