Telvin Hüsn-ü Hat Sahaf Şiir
Anasayfa > Adnan İslamoğulları > Metin Tokdemir ve bizden evvel giden tüm ülküdaşlarımıza…

Metin Tokdemir ve bizden evvel giden ülküdaşlarımıza…



Son zamanlarda sıkça düşünür oldum, “Acaba bizden evvel gidenler, günümüz Türkiye’sinde olan bitenler hakkında ne düşünürlerdi?” diye.


Artık matbu bir dergimiz / dergilerimiz de olmadığına göre, bizden evvel gidenlerin ölüm yıldönümlerinde düzenlenen bir iki mevlîd haberini ve haklarında yazılan çizilen birkaç satırı da “sosyal paylaşım siteleri”nde veya birkaç internet sitesinde görebiliyoruz.  “Unutmadık, unutmayacağız…” şeklinde  birkaç klişe ya da slogan..


Neyi unutmadık sâhi biz? Unutmadığımız ne kaldı?


İsimlerini mi? Nerede ve hangi yılda doğduklarını, vefat ettiklerini mi? Yazdıkları yazılardan veya söyledikleri sözlerden oluşan bâzı paragrafları mı? 


Neyi unutmadık? Unutmadığımız ne kaldı bizim?


Haydi tersinden de soralım soruyu:


“Biz neleri unuttuk?”.


* * * * *


Her 12 Mart günü kabri başında andığımız Gâlip Erdem Abi’yi hatırlıyor muyuz gerçekten? Kabri başında toplanan ve kendisini yakından tanıyan bir grup ahbâbı ve kendi tâbiriyle “Türk büyüğü”, Gâlip Erdem’i hatırlıyor mu gerçekten? Hatırlıyorsa ondan geriye kalan neyi hatırlıyor?


Gâlip Abi bugün yaşıyor olsaydı, son yıllarda Türkiye’de olan bitenler hakkında ne düşünürdü ne söylerdi?


Yıllar evvel, sanıyorum Turgut Özal’ın Kürt realitesini tanıdığını ilk kez söylediği zamanlardı, yine “Biz bu Cumhuriyeti  berâber kurduk, Çanakkale’de birlikte can verdik” edebiyâtının yoğunlukla yapıldığı günlerdi. 


“Türk büyükleri” hatırlayacaklardır, konuyla alakâlı bir sohbetlerimizden birinin bir bölümünde Gâlip Abi şöyle demişti:


“Biliyorsunuz ben ajansları sıkı takip ederim ve sonuna kadar dinlerim. Haberlerin sonunda bâzı günler sunucu şöyle der; İstiklâl Savaşı Gazilerinden Mehmet falanca Balıkesir’in falanca köyünde 87 yaşında vefât etti,  İstiklâl Savaşı Gazilerinden Ahmet falanca Kütahya’da 85 yaşında vefât etti, Kastamanu’da vefat etti, Bursa’da vefat etti, Antalya’da vefat etti, İzmir’de vefat etti, Manisa’da vefat etti, Maraş’ta, Antep’te, Erzurum’da, Edirne’de, Çanakkale’de vefât etti. Peki siz hiç, İstiklâl Savaşı Gazilerinden falanca (…), (…), (…)’da vefât etti şeklinde bir haber duydunuz mu, ben hiç duymadım?”


Yukarıda parantez içinde üç nokta ile ismini belirtmediğim yerlerimiz, otuz yıldır askerlerimizin, öğretmenlerimizin, polislerimizin şehid edildiği ve sivil vatandaşlarımızın öldürüldüğü, yâni teröre merkez teşkil eden yerlerdi…


Gâlip Abi bugün yaşasaydı ne düşünürdü? Habur kepâzeliği ile ilgili ne derdi? BDP’lilerin açıklamalarını ve daha pek çok şeyi nasıl yorumlardı?


* * * * *


Metin Tokdemir…


8 Aralık 1995 tarihinde seçim çalışmalarında trafik kazasında yitirdiğimiz sevgili arkadaşımız Metin Tokdemir.


Metin Tokdemir’den geriye kalan neyi hatırlıyoruz. Ankara’da yıllarca aynı evde kalan arkadaşları olarak biz tabii ki pek çok şeyi hatırlıyoruz. Peki câmia ne hatırlıyor? Yeni nesiller ne hatırlıyor? Sâhi yeni nesiller var mı onu hatırlayacak? Varsa eğer nerede bu yeni nesiller? 


Metin bugün yaşasaydı ne düşünürdü bu ülke hakkında, ülkücüler ve ülkücü hareket hakkında?


Ondan kalan hatıraların hemen tamamı idealizme ve fedakârlığa ait. Kim ne anlatırsa anlatsın muhakkak Metin’in idealistliğinden veya fedakârlığından bahseder, çünkü kısa hayatı bunlardan müteşekkildir.


İdealizm ve fedâkarlık.. Kulağa ne kadar yabancı geliyor ve ne nasıl da bir hissizlik duvarına çarpıyor değil mi bu iki kelime?!


Metin’in evlendiği günün sabahıydı, evde telefon çaldı, Metin’di arayan. Cep telefonlarının olmadığı, Eryaman’daki evinde telefon yok. Gece, yanlış hatırlamıyorsam Gaziantep’teki bir teşkilat meselesi için dışarıya telefon etmeğe çıkmış. Kulübeden görüşmesini yapmış ve cüzdanını telefon kulübesinde unutmuş. Tabii cüzdanıyla birlikte düğününde kendisine takılan paraları da. Bunu anlattı telefonda ve “Fedâkâr, ekmek almağa çıktım ki cüzdanımı kaybettiğimi fark ettim, telefon kulübesine gittim ama yoktu cüzdanım, hiç param yok şu ânda” dedi. Kemal Küçük’le kendisine para götürdük.  Detayları bizim için hem hoş hem de hazindir.


Düğün gecesi teşkilâtın meseleleriyle ilgilenmeyi tehir etmeyen sevgili arkadaşımız, ülküdaşımız Metin Tokdemir.


Ondan kalan idealizmi üstlenen bir gençlik!!!


Nerede?


Hey hât!..


1995 yılı BBP-ANAP seçim ittifâkının gerçekleşmek üzere olduğu günler.. Listeye girenlerin milletvekilliği garanti. Muhsin Başkan sınırlı sayıdaki kontenjanlardan birini Metin Tokdemir için kullanmak istedi ve Metin Tokdemir MHP’deydi, Gümüşhane’den milletvekili aday adayıydı. MHP’nin de ittifak çalışmaları vardı ve eğer o ittifak gerçekleşseydi liste başına Metin değil Baki Tuğ yazılacaktı. Muhsin Başkan’ın bu teklifini Metin’e Servet Avcı iletti. Metin’in Servet Avcı’ya verdiği cevap şuydu:


“Başka zaman olsaydı konuşurduk bunu, ama şimdi bunu yaparsam milletvekilliği için sattı derler, o yüzden yapamam, çok teşekkür ederim…”.


Nasıl, kulağa ne kadar yabancı geliyor değil mi bu fedakârlık ve ilkeli duruş?


* * * * *


Yazacak çok şey var..


Sâhi biz neleri unuttuk?


Biz idealizmin ne olduğunu, mücâdelenin ne olduğunu unuttuk…


Galip Abi’nin kabri başında “Kürt Açılımı”nı destekleyen ve iktidarla iç içe Türk Ocaklıları görünce, Galip Abi’nin kabri başında bir takım “Çelebi” kılıklıları görünce tahammül mülküm virân oluyor.


Metin Tokdemir’in kabri başında güncel politik simâları gürünce de aynı şekilde. 


Aslında hatırlamamız gereken ve sanıyorum artık hatırlayamayacağımız ve bir nostalji malzemesine dönen hâtıralar ve hasletler adına üzgünüm..


Gâlip Erdem’e, Muhsin Başkan’a, Metin Tokdemir’e, Cihan Yenişehirlioğlu’na ve bizden evvel giden bütün ülküdaşlarımıza Allah’tan gani gani rahmet diliyorum.












  





Yorumlar

Çelik KINAY

Biz sadece gidenleri değil geride bıraktıklarını da unuttuk..
1987 6 Ağustos..Kurban derisi toplarken şehit olan Kubilay Ançin'in yerine Aydın Ocak başkanı olarak atamıştı beni.Yine Kubilay ile birlikte şehit olan Recep ağabeyin geride kalan eşi ve kızlarına sahip çıkmak bize kalmıştı "Bizim Ocak"lı olarak..Teşkilatımızda terkedilmiş bir açık hava sinemasından arta kalan tahta sandalyelerin sağlam parçalarını birleştirerek yaptığımız mefruşatta oturuyoruz.Ancak gerek ceza evlerindeki Ülküdaşlarımızın gerek bize kalan emanetlerimizin ihtiyaçlarını ihmal etmemeye çalışıyoruz.Aydın'a son gittiğimde Recep Ağabey'in emanetlerini sormuştum yıllar sonra.." onlara cemaatler sahip çıkıyor cevabını alınca kırılmıştım Aydın'a..Son seçimlerden önce Genel Merkez kafeteryasında Metin Reis'in ağabeyi Engin Tokdemir'le karşılaşmış ve neler yaptığını sormuştum." Hiç" dedi.."İşim gücüm yok.Sabahtan Genel Merkeze gelip akşam eve dönüyorum.Eşimin yüzüne bakarken utanıyorum" Asıl ben utandım o zaman.Ne diyeceğimi bilemedim.
Biz sadece gidenleri unutmadık,kalanları da unuttuk Başkanım!

yavuz hamdi

Bu yazıyı- günümüzde sayıları çok az kalmış da olsa-Kürt veya Zaza kökenli bir ülküdaşımız okusa ne hissederdi ya da hissedebilir?Maksadım Galip Erdem büyüğümüzün tezlerini çürütmek değil.Ben haddimi bilmeye özen gösteririm.Ama Çanakkale şehitliklerini temaşa etmiş herke bilir ki,memleketi Hakkari,Ağrı,Van,Diyarbekir v.b. olan şehitlere ait bir dünya mezar taşına rastgelmiş işten bile değildir.Hatta Musul,Kerkük,Üsküp,Estargon...Koskoca bir vatan coğrafyasının Osmanlı ayağı.Ya peki Yemen'de Galiçya'da Sarıkamışta gazi veya şehit olanlar.Ya peki Çanakkale Lozan'da Yunan'a verilseydi?O zaman hakkın rahmetine kavuşan gazilerle ilgili bir haberin duyurulması mevzubahis olabilecek miydi?
Bazen okuduklarıma inanamıyorum ve ''Keşke bu bir rüya olsa''diyorum.Selam ve dua ile

Güvenlik Kodu

vahiy  insan  şehir  revelation  ahlâk  etik  ethica  nüzhet yalan estetik  metafizik  ebrah doğu  batı  fıtrat  creation  yaratılış  iyilik  kötülük  dürüstlük  eşref-i mahlûkat  kişilik  asâlet  cesâret  vefâ  sadâkat  ihânet  yalan  immoralist  mitoloji  belh’um adâl  aere perennius  antere  genetik  şuur  terbiye  muâşeret  muâşaka  muvâsalat  firâk  zarâfet  letâfet  ferâset  panteon   rolyef  fresk  heykel  portre  gravür   ideal  ülkü  ülkücü   kerbelâ  aşk keşke  cennet  cehennem  araf  âdem  havva  hâbil  kâbil  elma  haz  hayâ  hicap  gurur  hürriyet  adâlet  musâvat  agnostic  akıl  dacret  locig  analytical  antiq  aristokrasi  kûrûn-i vustâ  giyotin  hakikat  hikmet  paradox  dialectic  tenkit  stoa  akademia  logos  logos spermaticos  felâsife  gelenek  hermeneutic  semantic  hint  upanişad  mutezile  ihvân-ı safa  ilk neden   iskenderiye okulu  medinetü’l fâzıla   hürriyet  kölelik  rönesans  ütopya  rethoric allah’ın kulu abdullah muhammed  kur’ân  endülüs ibn-i rüşd  aristotales  şeyh gâlip  farâbi  platon  sokrat   marcus aurelius  galile  mimar sinan  kirkedard  farabi  ibn-i sina   ibn-i hâldun  kafka  taşköprülüzâde  gazâli  musa cârullah  şemseddin sâmi frasheri  bergson  enver paşa  muhammed ikbal  hayyam  mehmet âkif  yâkup cemil  şems  ibn-i haldun  mevlâna  ali şeriâti  fuzulî  ebu’l âlâ el maarrî  ahmet mithat efendi  cemil meriç  nâmık kemal  ahmed hamdi tanpınar  kemal tahir  yahya kemal  cahid zarifoğlu  dostoyevski  tolstoy  knut hamsun  nietzsche  oğuz atay gogol  albert camus  descartes  herman hesse  puşkin  halil cibran  kaşgarlı mahmut  tevfik fikret  cenap şehabettin  neyzen tevfik  motzart  bach  mahler  tarkovski  suç ve  cezâ   anna karenina  madonna  prag  istanbul  çocuk kalbi  sn. petersburg  soljenitsin  marks  kant  heraklit  hegel  el-hamra  endülüs  kâmus u türkî  redhouse  wagner  kâmus u okyanus  lugat-i fransevî  iliria shqip  meydan larusse  şakâyık-ı nûmâniye  mevzuâtü’l ulûm  abdülkadir merâgi  ıtrî  muhammed esed  michelangelo van gogh  cezanne  rembrand  monet  hoca ali rıza  ulysess gaze  eleni karaindrou  sezen aksu  golha  farid farjad  osman hamdi

Tasarım : ATS