Telvin Hüsn-ü Hat Sahaf Şiir
Anasayfa > Adnan İslamoğulları > “Talât Paşa Sınır Kapısı…”

“Talât Paşa Sınır Kapısı…”


“Deliyle deli olmak” diye buna denir sanıyorum..


Sarkozy denilen bir delinin ardında Cumhurbaşkanı başta olmak üzere Dışişleri Bakanı Davutoğlu ve hükümet, muhalefet ve medya tümden tecennün edecek neredeyse.  


Yaşı elliye varanların hafızası, Ermeni soy kırımı yasa tasarısının Fransa Parlamentosu’nda oylanmasının sayısız örnekleriyle doludur.


ASALA denen örgüte neredeyse yüz yıldır ev sahipliği yapan Fransa ve Fransız Parlamentosu ne zaman bu tasarıyı meclise sunsa Türkiye’de bir olağanüstü gündem oluşur ve yer yerinden oynar. Hakâretler havada uçuşur, Fransız mallarına boykot hemen gündeme gelir ve tabi ki bu meselenin bizim açımızdan olmazsa olmaz maddesi, Fransa’ya Cezayir hatırlatmalarıdır.


Türkiye, bu yasa tasarısının gündeme gelmesiyle birlikte soğukkanlılığın kaybeder, ağırlığını kaybeder, büyüklüğünü unutur ve anlamsız ve beyhûde savunmalar geliştirir. Ermeni soy kırımı iddialarını çürütmek için her kafadan ses çıkar, aslında soykırım yapmadığımızı dünyaya çok iyi anlatmamız gerektiği ve bu konuda lobi eksiğimize dair ahkâmlar kesilir, tarihçiler ekran ekran dolaşır ve Ermeniler’in Osmanlı’yı nasıl arkadan vurdukları ve ihânet ettiklerini anlatırlar, kameralar tarihçilerin yanlarında getirdikleri Osmanlı askerlerinin cesetlerinin  fotograflarına zoom yaparlar.


Ve bir süre gündemden düşer mesele, herkes kendi yoluna gider.


Fransa iç siyaseti, içinde barındırdığı Ermeni nüfusu ve diasporasının oylarına göz dikerek Ermeni meselesini temcid pilavı olarak her seçimde sürer sofraya… Bizimkiler de o sofraya her seferinde oturmak gibi bir gaflete her zaman düşerler, galiba Ermeni meselesinde Fransa’ya efelenmek bizimkilerin de haz aldığı bir şeydir.


Kafasına çuval geçirilen asker sanki bizim askerimiz değildir, otuz yıldır sınırları kevgire dönen ülke sanki bizim değildir, artık savaşlarda bile söz konusu olmayan sayıda askeri/polisi/memuru sanki biz PKK teröründe şehit vermemişizdir, sanki Akdeniz’de baskın yiyen ve dokuz vatandaşı öldürülen Mavi Marmara bizim gemimiz değildir, Hocalı katliamı sanki bin yıl evveline aittir!


Sanki bunların hesabı sorulmuş, bunlardan dolayı ülke topluca feverân etmiş, ayaklanmıştır da sıra kıytırık Fransız Meclisinin alacağı bir karara karşı kamuoyu oluşturulur, ortalık yangın yerine çevrilir.


Fransız Meclisi Ermeni soy kırımı yasasını onaylasa kaç yazar bizim için, onaylamasa kaç yazar? 


Yüzyılın başında Fransız tiyatrolarında oynayan bir piyesi bile fermanla yasaklayan bir devletin devamı olan Türkiye neden bu kadar ilgilenir bu yasayla? Neden bu denli önemser?


Gündeme geldiğinde neden “Fransız iç siyasetinin dengeleri ilgi alanımızda değildir ve Fransız Meclisinin kararı bizi bağlayıcı değildir” gibi bir cevap vermez ve gösterdiği abartılı alâka ile Avrupa kamuoyunda bu meseleyi her seferinde canlı tutmak gibi bir abesle iştigal eder?


Sarkozy gibi bir dengesizin peşine takılıp fırtına koparmak “dışpolitika” mıdır?


Osmanlı İmparatorluğu’nun yüzyıllarca en itibarlı azınlığı olarak imparatorluğun imtiyazlı sınıflarından olmuş ve Osmanlı topraklarında refah içinde yaşamış, Sarayın mimarı olmuş, mücevhercisi olmuş, fotografçısı olmuş, paşası olmuş, bestekârı olmuş, Osmanlı’nın saygın tüccarı olmuş Ermeniler,  1. Dünya Savaşı’yla birlikte altı yüzyılın hukukunu ve hatırını hemen unutarak ihanet etmiş, Osmanlı’yı sırtından hançerlemiş, bölgesel katliamlar yapmış bir tebaa olarak tabiatıyla Osmanlı Devleti’nin bir takım güvenlik uygulamalarına mâruz kalmıştır ve bunun içinde “tehcir” de vardır.


Tehcir esnasında şu kadar Ermeni hayatını kaybetmiştir.


Kavgada yumruk sayılmaz.


Bunu Osmanlı’ya ihânet ederken düşüneceklerdi.


Bunu Osmanlı’ya sırtından hançerlerken düşüneceklerdi.


Bunu, Fransa’ya, İngiltere’ye ve diğerlerine güvenerek yüzyıllarca komşuluk ettikleri insanları keserken düşüneceklerdi.


Bunu yüzyıllarca imtiyazlı azınlık muâmelesi gördükleri halde, Batılı dostlarının koynuna girerek yemek yedikleri tasa tükürürken düşüneceklerdi. 


Bunu İstanbul’un yüzyıllarca kaymağını yedikleri halde, Abdülhamid’e ihânet ederken düşüneceklerdi.


Kendi asâyişini, kendi güvenliğini savunan Osmanlıyı kendini savunduğu için suçlamak yerine tebâsı olduğu devlete ihanet etmeyeceklerdi.


Osmanlıya ihanet eden, Osmanlının hukukunu hiçe sayan milletlerin yüz yıldır içinde bulundukları durum ortada. Kimisi ABD’nin elinde oyuncak olmuş sözde kralların zulmü altında, kimisi diktatörlerin zulmü altında, yeraltı kaynakları yüz yıldır Batı’ya peşkeş çekilmekte, kiminin coğrafyasında akarsulardan çok kan akmakta…


Ermeniler de bunlardan birisi yalnızca.


Fransa’nın, Fransa Meclisi’nin mutad eylemi olan malûm yasa tasarısına karşılık yapılacak iki öncelikli iş vardır.


“Avrupa Birliği dediğiniz birliği alın başınıza çalın, sizin olsun” demek ve Avrupa Birliğiyle alakalı bütün işlemleri askıya almak, hemen ardından da “Sarp Sınır Kapısı”nın adını değiştirerek “Talât Paşa  Sınır Kapısı” yapmak. 


Gerisi lâf salatasıdır, mugâlâtadır, aymazlıktır, gaflettir, hamâkattir, vakit kaybıdır.


Fransa ve Batı soykırım arıyorsa kendi kanlı tarihlerine bakmalıdır, orada mebzûl miktarda soykırım ve katliam bulacaktır… 

Yorumlar

Güvenlik Kodu

vahiy  insan  şehir  revelation  ahlâk  etik  ethica  nüzhet yalan estetik  metafizik  ebrah doğu  batı  fıtrat  creation  yaratılış  iyilik  kötülük  dürüstlük  eşref-i mahlûkat  kişilik  asâlet  cesâret  vefâ  sadâkat  ihânet  yalan  immoralist  mitoloji  belh’um adâl  aere perennius  antere  genetik  şuur  terbiye  muâşeret  muâşaka  muvâsalat  firâk  zarâfet  letâfet  ferâset  panteon   rolyef  fresk  heykel  portre  gravür   ideal  ülkü  ülkücü   kerbelâ  aşk keşke  cennet  cehennem  araf  âdem  havva  hâbil  kâbil  elma  haz  hayâ  hicap  gurur  hürriyet  adâlet  musâvat  agnostic  akıl  dacret  locig  analytical  antiq  aristokrasi  kûrûn-i vustâ  giyotin  hakikat  hikmet  paradox  dialectic  tenkit  stoa  akademia  logos  logos spermaticos  felâsife  gelenek  hermeneutic  semantic  hint  upanişad  mutezile  ihvân-ı safa  ilk neden   iskenderiye okulu  medinetü’l fâzıla   hürriyet  kölelik  rönesans  ütopya  rethoric allah’ın kulu abdullah muhammed  kur’ân  endülüs ibn-i rüşd  aristotales  şeyh gâlip  farâbi  platon  sokrat   marcus aurelius  galile  mimar sinan  kirkedard  farabi  ibn-i sina   ibn-i hâldun  kafka  taşköprülüzâde  gazâli  musa cârullah  şemseddin sâmi frasheri  bergson  enver paşa  muhammed ikbal  hayyam  mehmet âkif  yâkup cemil  şems  ibn-i haldun  mevlâna  ali şeriâti  fuzulî  ebu’l âlâ el maarrî  ahmet mithat efendi  cemil meriç  nâmık kemal  ahmed hamdi tanpınar  kemal tahir  yahya kemal  cahid zarifoğlu  dostoyevski  tolstoy  knut hamsun  nietzsche  oğuz atay gogol  albert camus  descartes  herman hesse  puşkin  halil cibran  kaşgarlı mahmut  tevfik fikret  cenap şehabettin  neyzen tevfik  motzart  bach  mahler  tarkovski  suç ve  cezâ   anna karenina  madonna  prag  istanbul  çocuk kalbi  sn. petersburg  soljenitsin  marks  kant  heraklit  hegel  el-hamra  endülüs  kâmus u türkî  redhouse  wagner  kâmus u okyanus  lugat-i fransevî  iliria shqip  meydan larusse  şakâyık-ı nûmâniye  mevzuâtü’l ulûm  abdülkadir merâgi  ıtrî  muhammed esed  michelangelo van gogh  cezanne  rembrand  monet  hoca ali rıza  ulysess gaze  eleni karaindrou  sezen aksu  golha  farid farjad  osman hamdi

Tasarım : ATS