Telvin Hüsn-ü Hat Sahaf Şiir
Anasayfa > Adnan İslamoğulları > Akif’ten sonra suskun kalmış asrın idrâk ini “mele”ler mi konuşturacak?

Akif’ten sonra suskun kalmış asrın idrâk ini “mele”ler mi konuşturacak?


 


1774 Küçük Kaynarca Anlaşması ve Osmanlının ağır mağlûbiyeti.


1757 Bengal’in İngiliz hâkimiyetine girmesi.


1798 Napolyon’un Mısır’ı işgâli.


1852 Hint Pakistan alt kıtasının İngiliz hâkimiyetine girmesi.


1830-1857 yılları arasında Fransa’nın Cezayir’i işgal etmesi.


1881 Fransa’nın Tunus’a girmesi.


Osmanlı 1850’de kendi tercihiyle Fransız hukukunun tesiri altında Ticaret, 1858’de Cezâ Kanunlarını düzenledi. 


1882 İngiltere Mısır’a girdi. 


1912-13 Balkan Savaşı ve Rumeli kaybedildi.


Çöküşün kronolojisi çok daha uzundur. Pek çok tarih ve hâdise vardır çöküşün kronolojisine girecek.


Hepsi, bir büyük yıkılışın ama hemen berâberinde bir büyük arayışın da sebebidir. 


Büyük imparatorlukların, büyük devletlerin, büyük medeniyetlerin, büyük milletlerin yıkılışı da büyük olur ve arkalarında büyüklüklerine nispetle büyük bir boşluk ve kaos bırakılar. Boşluklarını doldurmak, dengelerini muhafaza etmek aynı büyüklükte bir zorluktur..


Bu büyük yıkılışın tozu dumanı arasında dev gibi bir kadro vardır.


Şehbenderz’ade Filibeli Ahmed Hilmi, Nâmık Kemal, Ahmet Mithat, Şeyhulislâm Musâ Kâzım, Said Halim Paşa, Seyyid Bey, Babanzâde Ahmed Nâim, Elmalılı Hamdi Yazır, Ferid Kam, Mehmed Ali Aynî, İsmail Hakkı İzmirli, İsmail Fenni Ertuğrul, Ahmed Hamdi Akseki, Şeyhulislam Mustafa Sabri, Şemseddin Günaltay,  Eşref Edip, Ziya Gökalp


Ve Âkif… 


Kanun-u Kadîme dönüş çağrıları, ıslah, tecdid, tasfiye, gelenekçilik, muhafazakârlık, modernist düşünce, orta yolculuk, modernizme reddiyecilik, Batıyı taklidçilik, Osmanlıcılık, İslâmcılık, Türkçülük…


Bu dev kadronun tartıştığı, yazdığı, çizdiği, konuştuğu, müzâkere ettiği fikrî kavramlar ve muhtevâları günümüzün entelektüel hayatı için ne kadar da lüks görünüyor!..


Bu insanların eserlerine bir mukaddime yazmaktan âciz bir entelijansiya kadrosunun mütebâriz  vasfı; dolgun telif ücretleriyle gazete köşelerinde zırvalamak, zevâhiri kurtarmak. İlk fırsatta bir gazete köşesi ya da bir ekran yorumculuğu kaparak üniversiten matbuata terf’i(!) etmek ve ahkâm kesmek.


 


Artık, sırtında bir paltodan mahrum Âkif’n, Safâhat’ındaki canhıraş feryâd-ı figânından bir nebze yok.


“Yetmez mi musab olduğumuz bunca devâhi / Ağzım kurusun… Yok musun ey adl-i İlâhî” diyecek kadar çâresizlik içinde kıvranan ve bir çıkış yolu arayan Âkif yok artık.


 Yüzlerce yıl sonra, 1916'da Teşkilat-ı Mahsusa adına Şerif Hüseyin'e karşı İbn-i Reşit’i örgütlemek amacıyla Necid seyahatine çıkarken evine bırakması için kendisine teklif edilen parayı geri çeviren ve  “Hayrına inandığımız bir hizmeti altınla vurarak öldürelim mi?”diyen Âkif'in ahlâkı da yok artık.


Boğazda yüzme yarışı kazanan, Çatalca’da güreşen, Mütenebbî’yi, İbn’ül Fâriz’i ve Kur’ân’ı ezbere bilen,  Hersek Müftüsü Fehmi Hoca ile “İlm-i ensâb” ı konuşan, Dağıstanlı Hâlis Hoca ile “Kitâbü’l Kâmil”i hasbühâl eden, Şeyhülislâm Musâ ile Şeyh Bedreddin’in “Vârid’at”ını okuyan, Emile Zola’nın romanlarındaki insan yığınlarının idâredeki kudretini seven ve münekkidlerinde bunu beğendiklerini görünce takdirindeki isabete sevinen, Halkalı Mektebi’nin bahçesinde “istikâ-i bâtına” uğrayan ineklerin karnından“trocart” ile su alan ve aruzun orkestrasyonunu yapan, bir yandan nısfiye üfleyen,  Ferid Vecid’in “Müslümanlıkta Medeniyet” eserini tefrika ederken bir medeniyet tarihçisi, Abdülaziz Câviş’den “Anglikan Kilisesine Cevap” da bir dinler tarihçisi, Sait Halim Paşa’nın “İslâmlaşmak” adlı eserini tercüme ederken de bir müslüman mütefekkir olan Âkif yok artık.


Son ışık huzmeleri olarak Nureddin TopçuCemil Meriç de terk ettiler semâmızı.


Ne kaldı geriye?


Hz. Ebû Bekir vefâtının ardından hiç bir nakdî varlık bırakmamıştı. Devlet malından kendisinde bir köle, bir deve bir de kaftan vardı. Vefâtından kısa bir süre evvel kızı Aişe’yi çağırarak, “Biz halife olalıdan beri milletin bir dirhem ve dinarını yemedik, kaba ve bayağı yemeklerini yedik ve katı elbisesini giydik. Bu köle ile bu deve ve bu kaftan benim malım değil, müslümanların beytü’l malıdır. Ben müslümanların maslahatları ile meşgul olurken onları kullanırdım, size miras  olarak kalmaz. Vefatımdan sonra üçünü de Ömer’e gönder” diye vasiyet etmişti. 


Hz. Âişe vasiyet icabı onları Hz. Ömer’e gönderince Hz. Ömer“Ey Ebû Bekir, kendinden sonra gelenleri zahmete soktun, müşkil bir duruma düşürdün” diyerek ağladı. Ve “Alın bunları beytü’l male teslim edin” dedi.


“Fırat nehrinde bir oğlak boğulacak olursa korkarım ki yarın Cenâb-ı hak beni ondan mesul tutar” diyerek ağlardı.   


Hz. Ebu Bekir, kendinden sonra gelenler arasında pek az bir kimseyi müşkül bir duruma düşüreceğini bilmiyordu şüphesiz ve  Hz. Ömer de kendilerinden sonra gelecekler adına çok iyimserdi.


Hz. Ömer’i ağlatan Fırat kenarındaki oğlaklar, kendilerinden sonrakiler için çok münbit bir siyâsî metafor oldu, lâkin kimseyi Ömer gibi ağlatmadı korkudan.


İslâmcılık siyâsetin azgın iştihâsına kurban edildi, siyâsetin zengin sofralarında meze oldu.


Aksırıncaya kadar, tıksırıncaya kadar tüketiliyor.


Bir taraftan tüketiliyor, diğer taraftan asrın idrâki “mele”lerin diline emâet ediliyor; yine siyâsetin icapları mucibince. Belki de dünyanın halen öküzün boynuzları arasında durduğuna inanan “mele”lerin.


Cumhuriyetin kuruluş dönemlerinde kurucu irâdeye yakın çevrelerin Âkif’i azarlayıp, “Âkif devir değişti, Ankara’da artık senin gibilere de, Arap yâvelerine de  yer yok”  dediği gibi, artık Âkif’e ve onun gibilere, onların ahlâkına yer yok!...


Âkif’in giderken yazdığı şiirdeki gibi asrın idrâkini konuşturanlar silinip gittiler.


Hepsi göçmüş hani


yoldaşlarının hiç birisi yok,


Sen mi kaldın yalnız


Kafileden böyle uzak


Postu sermekse


merâmın yola


Serdirmezler, hadi


Gölgenle beraber


Silinip gitmene bak…


 


Asrın idr’akini konuşturan Akif’e ve o nesle t’a’zîmle.. 


 


 


 


 


 


 


 


 


 


 


  


 


 


 


 


 


 


 


 


 


 


Yorumlar

Güvenlik Kodu

vahiy  insan  şehir  revelation  ahlâk  etik  ethica  nüzhet yalan estetik  metafizik  ebrah doğu  batı  fıtrat  creation  yaratılış  iyilik  kötülük  dürüstlük  eşref-i mahlûkat  kişilik  asâlet  cesâret  vefâ  sadâkat  ihânet  yalan  immoralist  mitoloji  belh’um adâl  aere perennius  antere  genetik  şuur  terbiye  muâşeret  muâşaka  muvâsalat  firâk  zarâfet  letâfet  ferâset  panteon   rolyef  fresk  heykel  portre  gravür   ideal  ülkü  ülkücü   kerbelâ  aşk keşke  cennet  cehennem  araf  âdem  havva  hâbil  kâbil  elma  haz  hayâ  hicap  gurur  hürriyet  adâlet  musâvat  agnostic  akıl  dacret  locig  analytical  antiq  aristokrasi  kûrûn-i vustâ  giyotin  hakikat  hikmet  paradox  dialectic  tenkit  stoa  akademia  logos  logos spermaticos  felâsife  gelenek  hermeneutic  semantic  hint  upanişad  mutezile  ihvân-ı safa  ilk neden   iskenderiye okulu  medinetü’l fâzıla   hürriyet  kölelik  rönesans  ütopya  rethoric allah’ın kulu abdullah muhammed  kur’ân  endülüs ibn-i rüşd  aristotales  şeyh gâlip  farâbi  platon  sokrat   marcus aurelius  galile  mimar sinan  kirkedard  farabi  ibn-i sina   ibn-i hâldun  kafka  taşköprülüzâde  gazâli  musa cârullah  şemseddin sâmi frasheri  bergson  enver paşa  muhammed ikbal  hayyam  mehmet âkif  yâkup cemil  şems  ibn-i haldun  mevlâna  ali şeriâti  fuzulî  ebu’l âlâ el maarrî  ahmet mithat efendi  cemil meriç  nâmık kemal  ahmed hamdi tanpınar  kemal tahir  yahya kemal  cahid zarifoğlu  dostoyevski  tolstoy  knut hamsun  nietzsche  oğuz atay gogol  albert camus  descartes  herman hesse  puşkin  halil cibran  kaşgarlı mahmut  tevfik fikret  cenap şehabettin  neyzen tevfik  motzart  bach  mahler  tarkovski  suç ve  cezâ   anna karenina  madonna  prag  istanbul  çocuk kalbi  sn. petersburg  soljenitsin  marks  kant  heraklit  hegel  el-hamra  endülüs  kâmus u türkî  redhouse  wagner  kâmus u okyanus  lugat-i fransevî  iliria shqip  meydan larusse  şakâyık-ı nûmâniye  mevzuâtü’l ulûm  abdülkadir merâgi  ıtrî  muhammed esed  michelangelo van gogh  cezanne  rembrand  monet  hoca ali rıza  ulysess gaze  eleni karaindrou  sezen aksu  golha  farid farjad  osman hamdi

Tasarım : ATS