Telvin Hüsn-ü Hat Sahaf Şiir
Anasayfa > Adnan İslamoğulları > O KAFA

O KAFA




Yıllar evvel Rauf Tamer yazardı: “O kafa..” başlıklı yazılar.. 


O zamandan bu yana “O kafa..” değişmedi.. “O kafa..”nın kulak memeleri kıvâmında destekçileri de… 


“O kafa..” zilletten değil, kaybetmekten korkar. Utanılır olmaktan değil, mağlup edilebilir olmaktan korkar. Yok etmekten değil, yok olmaktan korkar. Tarihten değil, gündemden korkar. 

“O kafa..” korkar. 

Korkarken ne kadar acınacak ve ne kadar komik ve ne kadar zavallı durumlara düştüğünü fark etmez, etse de bu umurunda değildir, nisyân ile mâlûl hâfızaya ve “gelenek”(!) maskesine bürünmüş payandalarına güvenir. 

“O kafa..”, karşısına geçtiği aynadaki kendi yüzüne bakarak “ayna ayna söyle bana en güçlü kim?” sorusunu sorduğunda, hep bir ağızdan “sizsiniz efendim!” diye bağıran, aslında fert be fert tek kullanımlık kalabalığı görür ve cesâretlenir, o kalabalık bir “takma yürek”tir onun için. 

Altı üstü bir kongredir risk altında gördüğü. 

Altı üstü bir koltuktur ya da üstlenilmiş bir vazifedir, onu kaybedecek olma ihtimâlinden korkar. 

Bunun olmaması için yapamayacağı hiç ama hiçbir şey yoktur. 

Yıllarca kader arkadaşlığı yaptıklarına “tilki” der meselâ, hiç utanmaz bundan. 

Yıllarca kader arkadaşlığı yaptığı ve aslında oturduğu makamı borçlu olduğu arkadaşları için, “adı neydi o çocuğun?” der ve hiç ama hiç arlanmaz bundan. 

“O kafa..” aslında “her yerde” aynıdır. 

Bir başka yerde, kongre talep eden kendi arkadaşını “agresif birisidir, olay çıkabilir” diyerek emniyet güçlerine ahlâksızca ihbar eder. Ardından da basına perde gerisinden açıklama yapar, “Ergenekoncu” der, “İmzalar sahte” der, sonra da inkâr eder, çünkü itiraf edecek cesaretten yoksundur. 

“O kafa..” aslında her yerde aynıdır. 

Başlangıçta, kendisine genel başkanlık ilk kez teklif edildiğinde hiç de içselleştiremediği o makâma, aradan geçen zaman zarfında bir “lûtuf” olarak geldiğine inanır. Bu inanç zamanla bir hastalığa dönüşür, şifâsız bir hastalığa. 

Artık ancak kendisi özeldir ve herkes sıradandır, herkes âle’lâdedir, herkes ona hizmet için vardır, herkes onun gücüne güç katmak için vâr olmalıdır, herkes onda fenâfil olmalıdır, onda kaybolmalıdır, onun için nefes almalıdır ki bir anlamı olsundur herkesin. Aksi taktirde herkes onun için bir safradır, ismi unutulmalı ve bünyeden atılmalıdır. Atıldıktan sonra da bağlılığını sürdürmelidir atılanlar, atılmayı ve unutulmayı bile bir lûtuf telâkkî etmelidir. “Sen vuruyorken de, öldürüyorken de, unutuyorken de güzelsin” denilmelidir ona. 

Oluşturduğu çarkın dişilileri o kadar cıvık cıvık yağlanır ki, o dişliler, mekanizmanın sökülüp atılabilir bir parçası olduklarını unuturlar, kendilerini mekanizmanın bizzat kendisi zannederler. O kadar yağlanmaya rağmen gıcırdayan bir dişliye tahammülü yoktur, hemen söker atar, dışarıda gıcırdamasına bile müsaade etmek istemez. 

Bunun için işbirliği yapamayacağı kurum yok gibidir, iktidar, iktidarın bürokrasisi, valisi, emniyet müdürü, medyası… 

“O kafa..” her zaman ve her yerde aynıdır. 

İktidar uğruna tüm muhalefeti mümkün olsa yok etmeyen isteyen kafadır “O kafa..”

En yakın arkadaşlarını sehpâya gönderen, sürgüne gönderen kafadır “O kafa..”

Evlâdını cellâtların kemendine teslim eden kafadır “O kafa..”

Kardeşi kardeşe kırdıran, şartların olgunlaşmasını bekleyen kafadır “O kafa..”

Hangi vücûdun üzerinde olduğu fark etmeyen kafadır “O kafa..”


“Kurtuluş eylem yoluyla değil, acı çekme yoluyla gelecektir” der Dostoyevski. 

Muhterisler değil, ancak acı çekenler kazanacaktır. Kindar olanlar değil, merhamet sahipleri kazanacaktır. Hissizler değil, vicdan sahipleri kazanacaktır. Profesyoneller değil, idealistler kazanacaktır. Kılı kırk yaran hesaplar yapanlar değil, bir kere atılıp geri dönmeyi bilmeyenler kazanacaklardır. İktidar şehvetine kapılanlar değil, iktidara tenezzülsüz olanlar, iktidardan vazgeçmeyi bilenler kazanacaklardır. İfâdesiz yüzler değil, tebessüm edebilenler kazanacaktır. 


Tarih boyunca filozoflar şu soruyu sormuşlardır, bizden öncekilerin başarılarından ya da hatalarından ne gibi dersler çıkarabiliriz? Gücü nasıl tanımlayabiliriz ve nasıl yönetebiliriz? Gücün esâretinden, şehvetinden nasıl kurtulabiliriz? 


Siyâset nihâyetinde insan yönetimidir. 


Ve bu yalnızca Robert Greene okumakla, “Gücün 48 Kuralı”nı okumakla olacak iş değildir, biraz insan olmak ve insanı tanımakla yakından alâkalıdır, yani biraz da Edebâli’ye kulak vermekle alâkalıdır… 
 

Yorumlar

Güvenlik Kodu

vahiy  insan  şehir  revelation  ahlâk  etik  ethica  nüzhet yalan estetik  metafizik  ebrah doğu  batı  fıtrat  creation  yaratılış  iyilik  kötülük  dürüstlük  eşref-i mahlûkat  kişilik  asâlet  cesâret  vefâ  sadâkat  ihânet  yalan  immoralist  mitoloji  belh’um adâl  aere perennius  antere  genetik  şuur  terbiye  muâşeret  muâşaka  muvâsalat  firâk  zarâfet  letâfet  ferâset  panteon   rolyef  fresk  heykel  portre  gravür   ideal  ülkü  ülkücü   kerbelâ  aşk keşke  cennet  cehennem  araf  âdem  havva  hâbil  kâbil  elma  haz  hayâ  hicap  gurur  hürriyet  adâlet  musâvat  agnostic  akıl  dacret  locig  analytical  antiq  aristokrasi  kûrûn-i vustâ  giyotin  hakikat  hikmet  paradox  dialectic  tenkit  stoa  akademia  logos  logos spermaticos  felâsife  gelenek  hermeneutic  semantic  hint  upanişad  mutezile  ihvân-ı safa  ilk neden   iskenderiye okulu  medinetü’l fâzıla   hürriyet  kölelik  rönesans  ütopya  rethoric allah’ın kulu abdullah muhammed  kur’ân  endülüs ibn-i rüşd  aristotales  şeyh gâlip  farâbi  platon  sokrat   marcus aurelius  galile  mimar sinan  kirkedard  farabi  ibn-i sina   ibn-i hâldun  kafka  taşköprülüzâde  gazâli  musa cârullah  şemseddin sâmi frasheri  bergson  enver paşa  muhammed ikbal  hayyam  mehmet âkif  yâkup cemil  şems  ibn-i haldun  mevlâna  ali şeriâti  fuzulî  ebu’l âlâ el maarrî  ahmet mithat efendi  cemil meriç  nâmık kemal  ahmed hamdi tanpınar  kemal tahir  yahya kemal  cahid zarifoğlu  dostoyevski  tolstoy  knut hamsun  nietzsche  oğuz atay gogol  albert camus  descartes  herman hesse  puşkin  halil cibran  kaşgarlı mahmut  tevfik fikret  cenap şehabettin  neyzen tevfik  motzart  bach  mahler  tarkovski  suç ve  cezâ   anna karenina  madonna  prag  istanbul  çocuk kalbi  sn. petersburg  soljenitsin  marks  kant  heraklit  hegel  el-hamra  endülüs  kâmus u türkî  redhouse  wagner  kâmus u okyanus  lugat-i fransevî  iliria shqip  meydan larusse  şakâyık-ı nûmâniye  mevzuâtü’l ulûm  abdülkadir merâgi  ıtrî  muhammed esed  michelangelo van gogh  cezanne  rembrand  monet  hoca ali rıza  ulysess gaze  eleni karaindrou  sezen aksu  golha  farid farjad  osman hamdi

Tasarım : ATS