
O KAFA
Yıllar evvel Rauf Tamer yazardı: “O kafa..” başlıklı yazılar..
O zamandan bu yana “O kafa..” değişmedi.. “O kafa..”nın kulak memeleri kıvâmında destekçileri de…
“O kafa..” zilletten değil, kaybetmekten korkar. Utanılır olmaktan değil, mağlup edilebilir olmaktan korkar. Yok etmekten değil, yok olmaktan korkar. Tarihten değil, gündemden korkar.
“O kafa..” korkar.
Korkarken ne kadar acınacak ve ne kadar komik ve ne kadar zavallı durumlara düştüğünü fark etmez, etse de bu umurunda değildir, nisyân ile mâlûl hâfızaya ve “gelenek”(!) maskesine bürünmüş payandalarına güvenir.
“O kafa..”, karşısına geçtiği aynadaki kendi yüzüne bakarak “ayna ayna söyle bana en güçlü kim?” sorusunu sorduğunda, hep bir ağızdan “sizsiniz efendim!” diye bağıran, aslında fert be fert tek kullanımlık kalabalığı görür ve cesâretlenir, o kalabalık bir “takma yürek”tir onun için.
Altı üstü bir kongredir risk altında gördüğü.
Altı üstü bir koltuktur ya da üstlenilmiş bir vazifedir, onu kaybedecek olma ihtimâlinden korkar.
Bunun olmaması için yapamayacağı hiç ama hiçbir şey yoktur.
Yıllarca kader arkadaşlığı yaptıklarına “tilki” der meselâ, hiç utanmaz bundan.
Yıllarca kader arkadaşlığı yaptığı ve aslında oturduğu makamı borçlu olduğu arkadaşları için, “adı neydi o çocuğun?” der ve hiç ama hiç arlanmaz bundan.
“O kafa..” aslında “her yerde” aynıdır.
Bir başka yerde, kongre talep eden kendi arkadaşını “agresif birisidir, olay çıkabilir” diyerek emniyet güçlerine ahlâksızca ihbar eder. Ardından da basına perde gerisinden açıklama yapar, “Ergenekoncu” der, “İmzalar sahte” der, sonra da inkâr eder, çünkü itiraf edecek cesaretten yoksundur.
“O kafa..” aslında her yerde aynıdır.
Başlangıçta, kendisine genel başkanlık ilk kez teklif edildiğinde hiç de içselleştiremediği o makâma, aradan geçen zaman zarfında bir “lûtuf” olarak geldiğine inanır. Bu inanç zamanla bir hastalığa dönüşür, şifâsız bir hastalığa.
Artık ancak kendisi özeldir ve herkes sıradandır, herkes âle’lâdedir, herkes ona hizmet için vardır, herkes onun gücüne güç katmak için vâr olmalıdır, herkes onda fenâfil olmalıdır, onda kaybolmalıdır, onun için nefes almalıdır ki bir anlamı olsundur herkesin. Aksi taktirde herkes onun için bir safradır, ismi unutulmalı ve bünyeden atılmalıdır. Atıldıktan sonra da bağlılığını sürdürmelidir atılanlar, atılmayı ve unutulmayı bile bir lûtuf telâkkî etmelidir. “Sen vuruyorken de, öldürüyorken de, unutuyorken de güzelsin” denilmelidir ona.
Oluşturduğu çarkın dişilileri o kadar cıvık cıvık yağlanır ki, o dişliler, mekanizmanın sökülüp atılabilir bir parçası olduklarını unuturlar, kendilerini mekanizmanın bizzat kendisi zannederler. O kadar yağlanmaya rağmen gıcırdayan bir dişliye tahammülü yoktur, hemen söker atar, dışarıda gıcırdamasına bile müsaade etmek istemez.
Bunun için işbirliği yapamayacağı kurum yok gibidir, iktidar, iktidarın bürokrasisi, valisi, emniyet müdürü, medyası…
“O kafa..” her zaman ve her yerde aynıdır.
İktidar uğruna tüm muhalefeti mümkün olsa yok etmeyen isteyen kafadır “O kafa..”.
En yakın arkadaşlarını sehpâya gönderen, sürgüne gönderen kafadır “O kafa..”.
Evlâdını cellâtların kemendine teslim eden kafadır “O kafa..”.
Kardeşi kardeşe kırdıran, şartların olgunlaşmasını bekleyen kafadır “O kafa..”.
Hangi vücûdun üzerinde olduğu fark etmeyen kafadır “O kafa..”.
“Kurtuluş eylem yoluyla değil, acı çekme yoluyla gelecektir” der Dostoyevski.
Muhterisler değil, ancak acı çekenler kazanacaktır. Kindar olanlar değil, merhamet sahipleri kazanacaktır. Hissizler değil, vicdan sahipleri kazanacaktır. Profesyoneller değil, idealistler kazanacaktır. Kılı kırk yaran hesaplar yapanlar değil, bir kere atılıp geri dönmeyi bilmeyenler kazanacaklardır. İktidar şehvetine kapılanlar değil, iktidara tenezzülsüz olanlar, iktidardan vazgeçmeyi bilenler kazanacaklardır. İfâdesiz yüzler değil, tebessüm edebilenler kazanacaktır.
Tarih boyunca filozoflar şu soruyu sormuşlardır, bizden öncekilerin başarılarından ya da hatalarından ne gibi dersler çıkarabiliriz? Gücü nasıl tanımlayabiliriz ve nasıl yönetebiliriz? Gücün esâretinden, şehvetinden nasıl kurtulabiliriz?
Siyâset nihâyetinde insan yönetimidir.
Ve bu yalnızca Robert Greene okumakla, “Gücün 48 Kuralı”nı okumakla olacak iş değildir, biraz insan olmak ve insanı tanımakla yakından alâkalıdır, yani biraz da Edebâli’ye kulak vermekle alâkalıdır…
vahiy insan şehir revelation ahlâk etik ethica nüzhet yalan estetik metafizik ebrah doğu batı fıtrat creation yaratılış iyilik kötülük dürüstlük eşref-i mahlûkat kişilik asâlet cesâret vefâ sadâkat ihânet yalan immoralist mitoloji belh’um adâl aere perennius antere genetik şuur terbiye muâşeret muâşaka muvâsalat firâk zarâfet letâfet ferâset panteon rolyef fresk heykel portre gravür ideal ülkü ülkücü kerbelâ aşk keşke cennet cehennem araf âdem havva hâbil kâbil elma haz hayâ hicap gurur hürriyet adâlet musâvat agnostic akıl dacret locig analytical antiq aristokrasi kûrûn-i vustâ giyotin hakikat hikmet paradox dialectic tenkit stoa akademia logos logos spermaticos felâsife gelenek hermeneutic semantic hint upanişad mutezile ihvân-ı safa ilk neden iskenderiye okulu medinetü’l fâzıla hürriyet kölelik rönesans ütopya rethoric allah’ın kulu abdullah muhammed kur’ân endülüs ibn-i rüşd aristotales şeyh gâlip farâbi platon sokrat marcus aurelius galile mimar sinan kirkedard farabi ibn-i sina ibn-i hâldun kafka taşköprülüzâde gazâli musa cârullah şemseddin sâmi frasheri bergson enver paşa muhammed ikbal hayyam mehmet âkif yâkup cemil şems ibn-i haldun mevlâna ali şeriâti fuzulî ebu’l âlâ el maarrî ahmet mithat efendi cemil meriç nâmık kemal ahmed hamdi tanpınar kemal tahir yahya kemal cahid zarifoğlu dostoyevski tolstoy knut hamsun nietzsche oğuz atay gogol albert camus descartes herman hesse puşkin halil cibran kaşgarlı mahmut tevfik fikret cenap şehabettin neyzen tevfik motzart bach mahler tarkovski suç ve cezâ anna karenina madonna prag istanbul çocuk kalbi sn. petersburg soljenitsin marks kant heraklit hegel el-hamra endülüs kâmus u türkî redhouse wagner kâmus u okyanus lugat-i fransevî iliria shqip meydan larusse şakâyık-ı nûmâniye mevzuâtü’l ulûm abdülkadir merâgi ıtrî muhammed esed michelangelo van gogh cezanne rembrand monet hoca ali rıza ulysess gaze eleni karaindrou sezen aksu golha farid farjad osman hamdi