Hayat devam ediyor…
Futbol ve siyaset arasındaki mânidar benzerlikler bulmuşumdur hep.. İkisi de neticede “bir skor oyunu”dur, başarılarını tabelâda yazan rakamlar ve istatistikler belirler…
İkisinin de adrenalini, heyecanı yüksektir…
Seyircileri için de durum benzerlikler taşır. Futbol seyircisi takımının galibiyetlerinde mutlu olur, mağlûbiyetlerinde üzülür, kahrolur, ama her iki seyirci de edilgendir aslında, kurguya ve neticeye tesirleri yoktur.
Siyasetin seyircisi oy vererek belki neticeyi belirler fakat, hepsi bu kadardır, bir sonraki seçime kadar bir kalabalıktan ibârettir onlar, yalnızca yüzde bilmek kaç oy oranlarııyla isimlendirilirler. Seçim sonrası hiçbir kararda, hiçbir oylamada, hiçbir pazarlıkta, hiçbir görüşmede esâmeleri okunmaz, bir artı ya da eksi değer ifade etmezler, yok hükmündedirler, tek değerleri kalabalık olmalıdır, meydanları, salonları ne kadar doldurduklarıyla kıymet bulurlar…
Her iki takımın da, gerek bir siyâsî parti ve gerekse futbol takımının başında bir “teknik direktör” bulunur, birinin adı budur, diğerinin adı “genel başkan”…
Her ikisi de tek yetkilidir, yetkilerini üstleriyle paylaşırlar ancak… Teknik direktörlerin üstleri bellidir, Başkan ve Yönetim Kurulu. “Genel Başkan”ın üstleri ise çok su kaldırır bir konudur, bahse konu üstler genellikle karanlıkta oturmayı tercih ederler, silûetlerini ancak görebilirsiniz, ya da eşgâl tariflerini dinler ya da okursunuz…
Her ikisi de maddî ve manevî tatmin olurlar. Başarılardan ve yönetme gücünden ve tabii kendisine tâbi olan kalabalıklardan…
Başarısızlıklar karşısında da çok benzer tepkileri vardır.
Bütün başarısızlıklar her ikisi de için de “hâricî etkenler”den dolayıdır.
Ya uzun süren sakatlıklardır, ya fikstür cilveleridir, ya kötü saha koşullarıdır, ya şanssız gollerdir, ya hakem hatalarıdır, ya federasyonun oyunlarıdır.
Ya medya tarafsızlığıdır, medya görmezden gelir, medya kasıtlı, yanlı yayın yapar. Ya anketlerde yönlendirmeler yapılmıştır, ya devlet imkânları haksız rekabet şartlarında kullanılmıştır veya buna benzer pek çok olumsuz şart kazanmalarını engellemiştir.
Her ikisi için de aslında başarı biraz sübjektiftir. Şerefli ikincilikler, göreceli “oyumuzu arttırdık” kandırmacaları, dışarıda kalan oy miktarlarını kendi hanelerine yazmalar, seçmen tatildeydi mazeretleri…
Başarısızlıkları te’vil mekanzimaları ve zekâları çok güçlüdür...
Futbol ve siyâset fazlaca birbirine benzer…
Hep “önümüzdeki maçlara bakacağız” rahatlığı vardır.
Siyasette bir takımın(partinin) defalarca seçim başarısızlığı neticesinde, hemen bütün kurulları değişir, neredeyse bazen seyircileri yani seçmenleri değişir ama teknik direktör asla kendini başarısız hissetmez. Kendisi çok başarılıdır, kurmayları ve çevresidir başarısız olan. Onları değiştirir ve yoluna devam eder…
Her ikisinin de, teknik direktörün ve liderin bazı futbolculara veya yöneticilere zaafı vardır. Ondan vazgeçemez. Tribünlere ya da tabana saç-baş yoldurur futbolcu veya yönetici ama ne teknik direktör o futbolcusundan ne de lider o yöneticisinden vazgeçer. Sahaya sürer, kadroya alır, primlerden faydalandırır. Gazetelerin üçüncü sahifelerine magazin malzemesi olsa da yine de ondan vazgeçmez. HT kalitesinde çekilmiş ahlâksız görüntüleri de yansısa kamuoyuna yine de yanında-yöresinde taşır…
Futbol ve siyaset fazlaca birbirine benzer…
2008 yılında Metalis’e elendikten sonra Beşiktaş Teknik Direktörü Ertuğrul Sağlam, “Hayat devam ediyor” demişti. Liverpol’dan sekiz tane gol yediklerinde de aman aman bir özeleştiri yapmamış, yalnızca istifa etmişti. Eh, sekiz gol yalnızca Beşiktaş kalesine girmemişti anlaşılan ve tevil edilecek tarafı da yoktu.
Bu noktada futbolun bir ayrıcalığı vardır, hezimetlerden sonra teknik direktörü koltuğundan edecek mekanizmalar hızla harekete geçer, siyastte ise o koltuta oturan neredeyse lâyüseldir ve kekndisi istemediği müddetçe kolay kolay o koltuktan ayrılmaz.
Geçtiğimiz günlerde Boluspor’a yenilerek kupadan elenen Beşiktaş’ın Teknik Direktörü Carvalhal da maçtan sonra aynı şeyi söyledi:
“Hayat devam ediyor…”.
Ne kadar kolay!...
Aslında belki de o kadar kolay ve haklı oldukları bir yer var, gerçekten de hayat devam ediyor çünkü…
Aslında asıl mesele seyircinin gösterdiği yüksek hassasiyet belki. Kurgusuna ve neticelerine hiç tesir edemedikleri bir oyun hakkında bu kadar yüksek hassasiyet hatta zaman zaman kendilerini ciddi kavgaların içinde bulmaları enteresan olan…
Hülasa, futbol ve siyaset fazlaca birbirine benzer… Futbolcusuyla, seçmeniyle, teknik direktörüyle fazlaca benzer..
vahiy insan şehir revelation ahlâk etik ethica nüzhet yalan estetik metafizik ebrah doğu batı fıtrat creation yaratılış iyilik kötülük dürüstlük eşref-i mahlûkat kişilik asâlet cesâret vefâ sadâkat ihânet yalan immoralist mitoloji belh’um adâl aere perennius antere genetik şuur terbiye muâşeret muâşaka muvâsalat firâk zarâfet letâfet ferâset panteon rolyef fresk heykel portre gravür ideal ülkü ülkücü kerbelâ aşk keşke cennet cehennem araf âdem havva hâbil kâbil elma haz hayâ hicap gurur hürriyet adâlet musâvat agnostic akıl dacret locig analytical antiq aristokrasi kûrûn-i vustâ giyotin hakikat hikmet paradox dialectic tenkit stoa akademia logos logos spermaticos felâsife gelenek hermeneutic semantic hint upanişad mutezile ihvân-ı safa ilk neden iskenderiye okulu medinetü’l fâzıla hürriyet kölelik rönesans ütopya rethoric allah’ın kulu abdullah muhammed kur’ân endülüs ibn-i rüşd aristotales şeyh gâlip farâbi platon sokrat marcus aurelius galile mimar sinan kirkedard farabi ibn-i sina ibn-i hâldun kafka taşköprülüzâde gazâli musa cârullah şemseddin sâmi frasheri bergson enver paşa muhammed ikbal hayyam mehmet âkif yâkup cemil şems ibn-i haldun mevlâna ali şeriâti fuzulî ebu’l âlâ el maarrî ahmet mithat efendi cemil meriç nâmık kemal ahmed hamdi tanpınar kemal tahir yahya kemal cahid zarifoğlu dostoyevski tolstoy knut hamsun nietzsche oğuz atay gogol albert camus descartes herman hesse puşkin halil cibran kaşgarlı mahmut tevfik fikret cenap şehabettin neyzen tevfik motzart bach mahler tarkovski suç ve cezâ anna karenina madonna prag istanbul çocuk kalbi sn. petersburg soljenitsin marks kant heraklit hegel el-hamra endülüs kâmus u türkî redhouse wagner kâmus u okyanus lugat-i fransevî iliria shqip meydan larusse şakâyık-ı nûmâniye mevzuâtü’l ulûm abdülkadir merâgi ıtrî muhammed esed michelangelo van gogh cezanne rembrand monet hoca ali rıza ulysess gaze eleni karaindrou sezen aksu golha farid farjad osman hamdi