Telvin Hüsn-ü Hat Sahaf Şiir
Anasayfa > Adnan İslamoğulları > Fotograftaki kadını tanıdınız mı?

Fotograftaki kadını tanıdınız mı?


Bir yerlerden âşina geliyor mu size?


O fotograf dün çekildi, 4 Nisan 2012 Çarşamba günü…


Ankara Adliyesi’nin önünde…


!2 Eylül Darbesinin yargılanacağı ilk duruşma günü…


Yüzünde uzun yılların acılarının izleri var, uzun yılların acılarının yüzüne attığı çentikler, çizgiler var, her bir çizgi derin acıların ve derin bir evlât hasretinin çizgisi. .


Ve bir yorgunluk çökmüş yüzüne, yüz yıllık bir yorgunluk gibi..


Gözlerine bir acaba sorusu yerleşmiş biraz ümit ile karışık, “acaba evlâdımın hesabını görebilir miyim?” umudu!.. 


Etrafında kimsecikler yok.. Arkada Ramazan Akgün görünüyor yalnızca, Ankara Adliyesi’nin önüne bir kişi daha fazla götürebilmek için çırpınan Ramazan Akgün…


Fotograftaki kadını tanıdınız mı?


Üzerine yalnızlık çökmüş ama buna rağmen bastonundan aldığı destekle ayakta durmağa çalışan kadın…


Etrafında pervâne olacak ülkücülerden yoksun kadın... Yanında kendisine “anne” diye hitap edecek Ülkücü gençlerden yoksun kadın… Yanında bir yerlerden tanıyacağı, “Sen evlâdımın arkadaşı değil miydin?” diye soracak ve alacağı “Evet anne ben evlâdının arkadaşıyım” dediğinde boynuna sarılıp, evlâdının arkadaşında evlâdının kokusunu arayacak olan kadın…  Yanında, ülkücü gençlerin “Bak anne seni (…) başkanla tanıştırayım, kendisi Ülkü Ocakları Genel Başkanımızdı” dediğinde yaşına rağmen umur görmüş bir ihtiyar kadın olarak ayağa kalkıp, “Başkanım” diyerek hâl hatır soracağı bir başkandan mahrum kalan kadın… O yaşlı, yorgun, acılı kadının yanına giderek, “Anne bendeniz Ülkücü bir miletvekiliyim, ellerinizden öperim” diyecek bir tek ülkücü milletvekilinden bile mahrum bırakılan kadın…


Ülkücülerin bir bastona terk ettiği elleri öpülesi kadın…


Ankara Adliyesi’nde evlâdının binlerce arkadaşını katletmiş ve saatleri 12 Eylül 1980’de durmuş sol örgütlerin binlerce mensubunun bağırış çağırışlarını, sloganlarını duyan, mahkeme salonunda darbelerle değil, yine Ülkücülerle hesaplaşmaya gelen ve Ülkücülere hakaretler yağdıran sol örgütlerin avukatlarının propagandalarını dinleyerek şaşkına dönen ve “Nerede bu Ülkücüler?” diye soran bakışları gözlerinde donan kadın…


Fotograftaki kadını tanıdınız mı?


Yıllardır çektiği evlât acısını, evlâdının idealleri uğruna can verdiğini bilerek hafifleten ve duayı, zikri, şükrü gönlünden, dilinden düşürmeyen kadın…


Ankara Adliyesi’nin önüne evlâdının idealleriyle yetişmiş binlerce, on binlerce gencin hayaliyle gelen ama adliyenin bahçesinde tek ü tenhâlarda kalan, derin bir şaşkınlık bakışlarına yuva yapan kadın…


Bu fotograf Ülkücü Hareket’in iflâsının fotografıdır.


Bu fotograf Ülkücü Hareket’in mahçûbiyetinin fotografıdır


Bu fotograf Ülkücü Hareket’in tükenmişliğinin fotografıdır.


Bu fotograf Ülkücü Hareket’in defin fotografıdır.


Bu fotograf Ülkücü Hareket’in varlık iddiasının çürüdüğünün fotografıdır.


Bu fotograf Ülkücü Hareket’in ideallerinin bittiğinin fotografıdır.


Bu fotograf Ülkücü Hareket’in ideallerinden soyunmuş ve soyutlanmış, artık yalnızca politik hayatın bir argümanı olarak sıradan bir parti, sıradan bir politik organizasyon olduğunun tescili hükmünde bir fotograftır.


Fotograftaki kadını tanıdınız mı?


O fotograftaki kadın, 5 Haziran 1983 tarihinde Buca Cezaevi’nde sabaha karşı idam edilen Ülkücü Halil Esendağ’ın annesinin fotografıdır…


Ankara Adliyesi’nin bahçesinde tek ü tenhâlarda bırakılan Ülkücü bir annenin fotografıdır…


Not: Duruşmanın ikinci gününde Ülkücüleri darbelerle işbirliği yapmakla suçlayan ve “katiller” diye bağıran bir avukata, “Ben Kürt kökenli bir ülkücüyüm, 12 Eylül’de  darbeyle değil, milletimle işbirliği yaptım, 78 gün işkence gördüm, burada darbelerle değil Ülkücülerle hesaplaşılacaksa binlerce arkadaşımızın katili Dev-Sol ve Dev-Yol ile ilgili çok söyleyeceklerimiz olur. Birbirimizle değil, darbeyle hesaplaşmamız gerekir, darbelerle biz değil, darbelere çanak tutan sol işbirliği yapmıştır” diye cevap vererek ardından tarihî bir konuşma yapan dostumuz İrfan Sönmez’e bütün ülkücüler adına teşekkür etmeyi bir borç olarak görüyor ve bu satırlar aracılığıyla da bu borcumu ifâ ediyorum.(A.İ)

Yorumlar

Ali ODABAŞ

Aşağıdaki açıklamayı facebook'ta paylaşılan bir resim üzerine yaptım. Ama gördüm ki oralarda bazı kutuplaşmalar var. Adnan Beyin bilgisi olması gerektiğine inandığımdan buraya da yazıyorum.
S.A. Arkadaşlar bu resim ve üzerindeki yazıyı Turan Güven Hocamın etiketlenmesinden dolayı gördüm. Yazı duygu yüklü ve özü itibari ile ülkücü harekete getirilen eleştirilerde çok haklı sayın yazar. Ama ben dün Mürüvvet Annemiz ve Toker Babamızın sürekli yanındaydım ve bazı açıklamalar yapmam gerekti bu durum için.
1-Mürüvvet Annemiz ve Toker Babamız, Necmi Rıza Akdinç ve Osman Esendağ ile birlikte Manisa Milletvekili Selçuk Özdağ tarafından havaalanından alındılar mahkeme salonuna getirildiler.
2-Fotoğrafın çekildiği yer mahkeme salonunun sadece müdahillerin girebildiği tarafındaydı. Onun için orada sadece ben, Necmi Rıza Akdinç ve Ramazan Akgün vardı. Ama dışarıda Murat Sancak, Manisadan Ali Aksakal, Adnan Akdağ ve başka abilerimizde bekliyorlardı bizi.
3-Misafirlerimiz mahkeme salonundanTBMM'ye ve oradan da Tacettin Dergahına benim eşliğimde götürülmüştür. Daha sonra istirahat için bir eve ve oradan da havaalanına intikalleri sağlanmıştır.
Profilimdeki ESENDAĞ adlı fotoğraf albümünde Tacettin Dergahında çeklimiş fotoğrafları görebilirsiniz.

irfan tetik

Adnan kardeşim,Allah senden ve seni doğurandan,sana sebep olandan razı olsun. her zaman ki vakarınla üzerine farz bildiğini gene yapmışsın. kutluyorum. buna benzer ibadet hükmündeki tavır,tepki ve ameliyelerini Allah artırsın. işlediklerin, Dünya ve ahiretine huzur olarak geri dönsün inşallah. selamlar, sağlık ve selametle.

Güvenlik Kodu

vahiy  insan  şehir  revelation  ahlâk  etik  ethica  nüzhet yalan estetik  metafizik  ebrah doğu  batı  fıtrat  creation  yaratılış  iyilik  kötülük  dürüstlük  eşref-i mahlûkat  kişilik  asâlet  cesâret  vefâ  sadâkat  ihânet  yalan  immoralist  mitoloji  belh’um adâl  aere perennius  antere  genetik  şuur  terbiye  muâşeret  muâşaka  muvâsalat  firâk  zarâfet  letâfet  ferâset  panteon   rolyef  fresk  heykel  portre  gravür   ideal  ülkü  ülkücü   kerbelâ  aşk keşke  cennet  cehennem  araf  âdem  havva  hâbil  kâbil  elma  haz  hayâ  hicap  gurur  hürriyet  adâlet  musâvat  agnostic  akıl  dacret  locig  analytical  antiq  aristokrasi  kûrûn-i vustâ  giyotin  hakikat  hikmet  paradox  dialectic  tenkit  stoa  akademia  logos  logos spermaticos  felâsife  gelenek  hermeneutic  semantic  hint  upanişad  mutezile  ihvân-ı safa  ilk neden   iskenderiye okulu  medinetü’l fâzıla   hürriyet  kölelik  rönesans  ütopya  rethoric allah’ın kulu abdullah muhammed  kur’ân  endülüs ibn-i rüşd  aristotales  şeyh gâlip  farâbi  platon  sokrat   marcus aurelius  galile  mimar sinan  kirkedard  farabi  ibn-i sina   ibn-i hâldun  kafka  taşköprülüzâde  gazâli  musa cârullah  şemseddin sâmi frasheri  bergson  enver paşa  muhammed ikbal  hayyam  mehmet âkif  yâkup cemil  şems  ibn-i haldun  mevlâna  ali şeriâti  fuzulî  ebu’l âlâ el maarrî  ahmet mithat efendi  cemil meriç  nâmık kemal  ahmed hamdi tanpınar  kemal tahir  yahya kemal  cahid zarifoğlu  dostoyevski  tolstoy  knut hamsun  nietzsche  oğuz atay gogol  albert camus  descartes  herman hesse  puşkin  halil cibran  kaşgarlı mahmut  tevfik fikret  cenap şehabettin  neyzen tevfik  motzart  bach  mahler  tarkovski  suç ve  cezâ   anna karenina  madonna  prag  istanbul  çocuk kalbi  sn. petersburg  soljenitsin  marks  kant  heraklit  hegel  el-hamra  endülüs  kâmus u türkî  redhouse  wagner  kâmus u okyanus  lugat-i fransevî  iliria shqip  meydan larusse  şakâyık-ı nûmâniye  mevzuâtü’l ulûm  abdülkadir merâgi  ıtrî  muhammed esed  michelangelo van gogh  cezanne  rembrand  monet  hoca ali rıza  ulysess gaze  eleni karaindrou  sezen aksu  golha  farid farjad  osman hamdi

Tasarım : ATS