Telvin Hüsn-ü Hat Sahaf Şiir
Anasayfa > Adnan İslamoğulları > Celâl Şengör kadar olamamak…

Celâl Şengör kadar olamamak…


“Anlattığınız muhatabınızın anladığı kadardır”  sözü, “yazdıklarınız da okuyanın anladığı kadardır” tespitine de cevaz veriyor.


“Fotograftaki kadını tanıdınız mı?” yazımız, kâhir ekseriyetle okuyucunun akl-ı selîmine hitap etmesine ve ülkücü idrak ve akl-ı selîmde mâkes bulmasına rağmen yazı, partiyi ve politik hesap ve endişeleri hayatına “hacer’ül esved taşı” gibi yerleştiren veya mevcut iktidara olan düşmanlıklarının tesiriyle yazının anlamına dair hiçbir tecessüs taşımayan ve anlama gayreti göstermeyen ve bâzı cümlelerden veya isimlerden hareketle ikinci sınıf bir cehâletle “ülkücü hareket engellenemez” sloganları atarak meselenin aslını ve hakikatini görmeyen/görmezden gelen, idrak melekeleri felç olmuş bir kitlenin de muhatabı oldu…


O satırların yazarı olarak bendeniz, bahse konu yazıda, Ankara Adliyesi’nin önünde 12 Eylül Darbesi’nin yargılandığı ilk duruşma gününde “Ahmet, Mehmet, Ali, Veli, Hasan, Hüseyin orada yoklardı, neden yoklardı?” gibi bir soru sormadım veya orada bulunan arkadaşlarımızın isimleri üzerinden bir tezâhürat yapmadım, buna dair bir imâda da bulunmadım. Yazının konusu orada münferiden ve gönüllü olarak bulunan arkadaşlarımız değildi…


Yazının konusu, 70’li yıllarda sıcak mücâdelenin içinde bulunan ve binlerce ferdini toprağa veren Ülkücü Hareket ve Ülkücülerin, 12 Eylül 1980 darbesi ile birlikte nasıl bir zulme ve nasıl insanlık dışı işkencelere mâruz kaldığının, dokuz arkadaşımızın idam sehpâsında can verdiğinin, hukuksuz yargılamalarla Ülkücülerin yıllarının, istikballerinin elinden alındığının, aileleriyle birlikte on binlerce insanın mağduriyetinin ve belki bununla birlikte Türk Demokrasisi üzerinde sallanan parası millet tarafından ödenen darbe silahına ve darbelere bir reddiye ile birlikte 4 Nisan 2012 tarihinde 12 Eylül’ün yargılanacağı ilk duruşma gününde büyük çaplı kolektif bir organizasyon ile deklare edilmemesinin garâbeti, sorumsuzluğu, ilgisizliğiydi.


Yoksa, münferiden ve gönüllü olarak o gün orada bulunan Ali Aksakal, Necmi Rıza Dinç, Hamza Özkızılcık, Ali Odabaş, Selçuk Özdağ, Servet Avcı, Mahir Damatlar, Aziz Bal, Yusuf Z. Arpacık, Harun Öztürk, Yaşar Yıldırım, Osman Başer ve diğer arkadaşlarımızın orada müdâhil veya izleyici olarak orada bulunmalarını yok sayma yazısı değildi şüphesiz. Lâkin münferiden ve gönüllü olarak orada bulunmalarının anlamı Ülkücü Hareket’in 12 Eylül Darbesi’ne bir kitlesel karşı duruş eylemi değildi.


O gün orada Yaşar Yıldırım hâricinde 1980 öncesinde görev yapmış bir tek Ülkü Ocakları Genel Başkanı yoktu. Ülkü Ocaklarının Ankara İl Başkanı yoktu. Ülkü Ocakları’nın üst düzey yöneticileri yoktu…


Kimdi bunlar?


Hüseyin Kurumahmutoğlu’nun, Bekir Bağ’ın öldürülüşüne şâhit olanlar, idamlara şâhit olanlar, C-5’lerdeki işkenceler mâruz kalanlar ve şâhit olanlar,  Mamak’ta ve diğer cezâevlerinde uzun yıllar süren işkencelere şâhit olanlardı…


Muharrem Şemsek, Sami Bal, S.Şevkat Çetin, Hasan Çağlayan, Lüfü Şehsuvaroğlu, Erol Dok, Aslan Atlı ve daha pek çok isim.. İllerin o döneme ait Ocak Başkanları.. Yani hepimiz, yani bizler…


Kimdi bunlar?


Ciddi bir organizasyon ile, 4 Nisan 2012 tarihinden birkaç gün evvel müştereken bir basın toplantısı düzenleyerek, Ülkücü Hareket’in 12 Eylül Darbesi’ne karşı reddiyesini deklâre etmesi gereken ve o gün orada binlerce Ülkücüyü bir araya getirmesi gerekenlerdi …


Kimdi Bunlar?


12 Eylül’ün akabinde “MHP ve Ülkücü Kuruluşlar Dâvâsı”nın savunmasını üstlenen avukatlar grubuydu…


Kimdi bunlar?   


Dâvânın başlığında ismi geçen MHP’nin yöneticileriydi..


Kimdi bunlar?


MHP’nin şimdiki yöneticileriydi…


Yapılması gereken buydu...


Fotograftaki kadının yalnızlığının anlamı buydu..


“Mahkeme salonuna polis koruması altında girmek zorunda kalmak Ülkücü Hareket’e yakıştı…” diyenler, böyle düşünenler için söyleyecek lâfım yoktur…   


“Biz o günleri unuttuk” diyenlere de söylenecek bir şey yoktur..


“Bizim ne öfkemiz ne de hesabımız kaldı” diyecek olanlara da denecek bir şey yoktur..  


Güncel politik endişe ve hesaplarla o gün orada bulunulmaması gerektiğini düşünen ve bunu uygulayanlara da denecek bir şey yoktur..


İşte bu ahvâlde bütün bu yoklar arasına Ülkücü irâdeyi, Ülkücü hâfızayı, darbeye yönelik Ülkücü öfkeyi yok saymak anlam kazanır ve o fotograftaki kadının yalnızlığı anlam kazanır.


Tabii ki ideolojik hareketler bir hakemin düdüğünü çaldığında bitecek müsabakalar değildir, birinin yazmasıyla da bitmez ki yazılandan murad ta bu değildir.. Fakat olması ve yapılması gerekenler yapılmadığında tükenirsiniz, yok sayılırsınız, darbe payandası, darbe işbirlikçisi olarak yaftalanırsınız  siz ve mâziniz…


Kimler tarafından?


Bizzat darbeleri kışkırtan, darbelere zemin hazırlayan, yakalandıklarında Çanakkale’de estetik ameliyatlarla yüzlerini değiştirerek yurt dışına çıkarılan ve devlete çalıştığı belgelenen Sol örgütlerin o gün orada bulunan “arkadaşlarımızın katilleri” tarafından…


“Amaaan olan olmuş, biten bitmiş” diyorsanız eğer, eh bu da bir tercihtir.  


Kötü bir tercih…


Celâl Şengör kadar olamamaktır.


Puantiyeli papyonlarıyla ekranlarda görmeye alışık olduğunuz evrimci ve yerbilimci Profesör Celal Şengör kadar…


“Ben de 12 Eylül davasına katkıda bulunmak istiyorum ama Sayın Kenan Evren ve Sayın Tahsin Şahinkaya lehine şahitlik yapmak için!” diyerek ayıplı bir durum olan darbecilere desteğini açıkça ilan edebilen Celâl Şengör kadar olamamaktır.


Bu da bir tercihtir nihâyetinde…


Kötü bir tercih…


     


     

Yorumlar

Alparslan KAYA

Selamunaleyküm
En acısı da neydi biliyor musunuz?
Yazıyı okuduğum gün Bülent ARINÇ'ın akşam siyaset meydanında müvekilllerim olan Halil ESENDAĞ ve Selçuk DURACIK'ı asanlarla hesabım var demesiydi. Ama abilerimizi o zaman savunmaktan korkan MHP il başkanları olduğunu bildiğimiz için çok da şaşırıramıyorum.
Sizin gibi abilerimizin yazdıkları sayesinde unutmayacağımızı bildirmek isterim. Yazılarınız, katkılarınız için çok teşekkür ederim.
Allah'a Emanet Olun...

Ali ODABAŞ

Bir önceki yazınızın sosyal medyadaki paylaşımlarının altındaki yorumlara cevaben bir açıklama yazmıştım ve orada da sizin yazdıklarınızda çok haklı olduğunuzu belirtmiştim. Şimdi bu yazı ile meranı(mı)zı daha da net belitrmişsiniz. Gerçekten yüreğinize ve kaleminize sağlık. Yıllarca 12 Eylül Darbesinin asıl mağduru biziz nutukları atanların davanın başladığı gün ve sonrasında gösterdikleri vudrumduymaz tavır maalesef aşıkardır. Bu davanın sahiplenmesinde maalesef ülkücüler sınıfta kalmışlardır. bu konuda bile bir birliktelik sergilenememiştir. Ve siz de bunu çok güzel dile getirmişsiniz tekrar. Sağolun....

Güvenlik Kodu

vahiy  insan  şehir  revelation  ahlâk  etik  ethica  nüzhet yalan estetik  metafizik  ebrah doğu  batı  fıtrat  creation  yaratılış  iyilik  kötülük  dürüstlük  eşref-i mahlûkat  kişilik  asâlet  cesâret  vefâ  sadâkat  ihânet  yalan  immoralist  mitoloji  belh’um adâl  aere perennius  antere  genetik  şuur  terbiye  muâşeret  muâşaka  muvâsalat  firâk  zarâfet  letâfet  ferâset  panteon   rolyef  fresk  heykel  portre  gravür   ideal  ülkü  ülkücü   kerbelâ  aşk keşke  cennet  cehennem  araf  âdem  havva  hâbil  kâbil  elma  haz  hayâ  hicap  gurur  hürriyet  adâlet  musâvat  agnostic  akıl  dacret  locig  analytical  antiq  aristokrasi  kûrûn-i vustâ  giyotin  hakikat  hikmet  paradox  dialectic  tenkit  stoa  akademia  logos  logos spermaticos  felâsife  gelenek  hermeneutic  semantic  hint  upanişad  mutezile  ihvân-ı safa  ilk neden   iskenderiye okulu  medinetü’l fâzıla   hürriyet  kölelik  rönesans  ütopya  rethoric allah’ın kulu abdullah muhammed  kur’ân  endülüs ibn-i rüşd  aristotales  şeyh gâlip  farâbi  platon  sokrat   marcus aurelius  galile  mimar sinan  kirkedard  farabi  ibn-i sina   ibn-i hâldun  kafka  taşköprülüzâde  gazâli  musa cârullah  şemseddin sâmi frasheri  bergson  enver paşa  muhammed ikbal  hayyam  mehmet âkif  yâkup cemil  şems  ibn-i haldun  mevlâna  ali şeriâti  fuzulî  ebu’l âlâ el maarrî  ahmet mithat efendi  cemil meriç  nâmık kemal  ahmed hamdi tanpınar  kemal tahir  yahya kemal  cahid zarifoğlu  dostoyevski  tolstoy  knut hamsun  nietzsche  oğuz atay gogol  albert camus  descartes  herman hesse  puşkin  halil cibran  kaşgarlı mahmut  tevfik fikret  cenap şehabettin  neyzen tevfik  motzart  bach  mahler  tarkovski  suç ve  cezâ   anna karenina  madonna  prag  istanbul  çocuk kalbi  sn. petersburg  soljenitsin  marks  kant  heraklit  hegel  el-hamra  endülüs  kâmus u türkî  redhouse  wagner  kâmus u okyanus  lugat-i fransevî  iliria shqip  meydan larusse  şakâyık-ı nûmâniye  mevzuâtü’l ulûm  abdülkadir merâgi  ıtrî  muhammed esed  michelangelo van gogh  cezanne  rembrand  monet  hoca ali rıza  ulysess gaze  eleni karaindrou  sezen aksu  golha  farid farjad  osman hamdi

Tasarım : ATS