1000 yıl süreceği söylenen 28 Şubat’tan geriye kalan:
Bir plastik leğen ve bir paket deterjan…
28 Şubat’ın en popüler ve en çok konuşan/konuşulan ve belki de 28 Şubat vitrinindeki görünen en güçlü ismi Genelkurmay 2. Başkanı Çevik Bir tutuklandı ve Sincan Cezaevi’nde…
Aslında cezaevinde tutuklu olan, Genelkurmay 2. Başkanı Çevik Bir’in şahsında “bin yıl” süreceği iddia edilen “28 Şubat”.
Darbe suçuyla…
Ardından 28 Şubat sürecinde Genelkurmay Genel Sekreterliği görevinden bulunan Erol Özkasnak da gözaltına alındı.
Muhtemelen ve umut edilir ki sırada Karadayı ve Kıvrıkoğlu vardır, onlar da sanık sandalyesine otururlar ve o sandalyede görürüz onları. Neticesi elbette yargının vereceği bir karar. Fakat 28 Şubat’ın anlı-şanlı generallerinin o sanık sandalyede otururken “bin yıl”ın matematik değerleri hususunda ne düşüneceklerini merak ediyorum doğrusu!..
“Cumhuriyet’in kurucusu” sıfatını garip bir şekilde tekelinde bulunduran bu darbe heveslisi asker sınıfının bugün vazifedeki halefleri ve genç subaylar, bundan sonra bu sıfatın yalnızca kendi tekellerinde olmadığını anlarlar umarım.
Cumhuriyetin kuruculuğu topyekûn bu millete ait bir sıfattır, kazmasıyla, küreğiyle, sabanıyla, kadınıyla, çocuğuyla, bıyığı terlememiş İstanbul Lisesi delikanlılarıyla, “hey obeşli”leriyle, kadınıyla, erkeğiyle, doktoruyla, cümle meslek erbabıyla ve askeriyle bu aziz millete aittir.
Cumhuriyetin kuruculuğu sıfatının, elinde silahı olanın değil, kafası bozuk olanın değil, darbe heveslileriyle iş tutan siyâsetçilerin değil, iş adamlarının ve medya patronlarının değil, darbelere tetikçilik yapan gazetecilerin değil, darbecilerle senkronize olmuş sözde sivil toplum örgütlerinin değil, topyekûn milletin taşıdığı ve “bin yıl” değil, sonsuza kadar taşıyacağı bir sıfattır.
Bunun her kesimin zihnine kazınıyor olması ve toplum mühendisliğinin ne kadar deli saçması bir zırva olduğunun anlaşılıyor olması Türk siyâsî hayatı için en önemli kazanımdır.
Darbecilerin yargılanıyor olmasının en büyük dersi ve neticesi bunun yerli yerine oturuyor olmasıdır.
28 Şubat’tan geriye kalan moloz arasında hiç şüphesiz “Fırat’ın kenarındaki koyunu” kendisine dert edinen İslâmcı siyaset var. 28 Şubat’la hesaplaşmayan ve hesaplaşmaya da artık ömrü kalmayan Millî Görüş’ün içinden çıkan mevcut iktidarın ise geçmiş İslâmcı mücâdeleyle ne muhteva ne de uygulama olarak bir alakaları yok. Onların 28 Şubat’tan çıkardıkları dersin adı; liberal İslâmcılık, ne Fırat’ın koyunu, ne Bağdat’ın yetimi…
Türk milliyetçiliğini Milli Güvenlik Siyaset Belgesi’ne bölücülük ve irticadan sonra üçüncü bir tehdit unsuru olarak yerleştiren de 28 Şubat’ın kurmaylarıydı. Türk mlliyetçiliğinin siyâsî kurumlarının bununla hesaplaşmasını beklemek de fazlaca bir iyi niyet hatta saflık olur. 12 Eylül darbesinin yargılamalarına lûtfen ve dostlar alışverişte görsün kabilinden müdahil olan bu kurum ve kadroların birkaç göstermelik demecin haricinde 28 Şubat ile ilgili söyleyecek sözleri de olmayacak.
28 Şubat milletiyle fersah fersah yabancılaşan bir muhterisler ve menfaatperestler güruhunun çok kötü bir darbe örneği olarak tarihteki yerini alacak.
28 Şubat’tan geriye darbeciler adına, Genelkurmay 2. Başkanı Çevik Bir’in tutuklu olduğu Sincan cezaevinden ilk talebi olan “bir plastik leğen ve bir paket deterjan” kaldı. Temizlensinler temizlenebiliyorlarsa “bir plastik leğen ve bir paket deterjan”la…
Onları, üzerinde yıkandıkları bir tuğlanın suyun altında erimesi bile temizleyemeyecek.
vahiy insan şehir revelation ahlâk etik ethica nüzhet yalan estetik metafizik ebrah doğu batı fıtrat creation yaratılış iyilik kötülük dürüstlük eşref-i mahlûkat kişilik asâlet cesâret vefâ sadâkat ihânet yalan immoralist mitoloji belh’um adâl aere perennius antere genetik şuur terbiye muâşeret muâşaka muvâsalat firâk zarâfet letâfet ferâset panteon rolyef fresk heykel portre gravür ideal ülkü ülkücü kerbelâ aşk keşke cennet cehennem araf âdem havva hâbil kâbil elma haz hayâ hicap gurur hürriyet adâlet musâvat agnostic akıl dacret locig analytical antiq aristokrasi kûrûn-i vustâ giyotin hakikat hikmet paradox dialectic tenkit stoa akademia logos logos spermaticos felâsife gelenek hermeneutic semantic hint upanişad mutezile ihvân-ı safa ilk neden iskenderiye okulu medinetü’l fâzıla hürriyet kölelik rönesans ütopya rethoric allah’ın kulu abdullah muhammed kur’ân endülüs ibn-i rüşd aristotales şeyh gâlip farâbi platon sokrat marcus aurelius galile mimar sinan kirkedard farabi ibn-i sina ibn-i hâldun kafka taşköprülüzâde gazâli musa cârullah şemseddin sâmi frasheri bergson enver paşa muhammed ikbal hayyam mehmet âkif yâkup cemil şems ibn-i haldun mevlâna ali şeriâti fuzulî ebu’l âlâ el maarrî ahmet mithat efendi cemil meriç nâmık kemal ahmed hamdi tanpınar kemal tahir yahya kemal cahid zarifoğlu dostoyevski tolstoy knut hamsun nietzsche oğuz atay gogol albert camus descartes herman hesse puşkin halil cibran kaşgarlı mahmut tevfik fikret cenap şehabettin neyzen tevfik motzart bach mahler tarkovski suç ve cezâ anna karenina madonna prag istanbul çocuk kalbi sn. petersburg soljenitsin marks kant heraklit hegel el-hamra endülüs kâmus u türkî redhouse wagner kâmus u okyanus lugat-i fransevî iliria shqip meydan larusse şakâyık-ı nûmâniye mevzuâtü’l ulûm abdülkadir merâgi ıtrî muhammed esed michelangelo van gogh cezanne rembrand monet hoca ali rıza ulysess gaze eleni karaindrou sezen aksu golha farid farjad osman hamdi