Vâh Beşiktaş!..
Asrı aşan muhteşem bir mâzinin hâl-i pür melâlidir Beşiktaş’ın bugünkü hâli..
Hüzünden ibârettir…
Paranın, gücün, kudretin kemâl tablosunu tamamlamaya yetmediğinin en ibretlik örneğidir.
Paranın, gücün, kudretin ve bunlara hizmet eden iç tüzük maddelerinin bir yönetim ve bir liderlik başarısı için kifâyet etmediğinin artık traji komik örneğidir Beşiktaş.
Ehliyetin, liyâkatin, mensubiyet şuurunun ve idealist amatörlüğün karşısında, paranın, gücün, kudretin iflâs ettiğinin tescilidir.
Son yılların liderliği ve yönetim anlayışı Beşiktaş’ın geride bıraktığı dönemin sonuna vurulmuş bir ‘kepâzelik mührüdür’.
Ayıplı, utanılacak bir dönemdir.
Kendi evlâtlarını bir değirmen gibi, bir kıyma makinesi gibi öğüten, parçalayan, yutan, elin züppelerine ise İstanbul’da gününü gün ettiren, batakhanelerde sabahlayanlarla, işret âlemlerinden evlerine küfelerle taşınanlarla kendi evlâtları arasında hep elin züppelerini kayıran görmemiş, görgüsüz, liyakatsiz, erdemsiz, idealsiz bir liderliğin ve yönetim anlayışının tosladığı yerdir bu gün Beşiktaş’ın bulunduğu yer.
Rakiplerinin korkulu rüyâsı olmaktan çıkmış, rakipleri için “…miz” ekli lüzûmundan fazlaca kibar ve mübalaalı bir sahiplenmenin diliyle, rakiplerinin iç karışıklıklarının ‘ülke için bir kaos tehlikesi’ addededen şüpheli ve netâmeli bir çarpık ilişkiler yumağının parçası haline getirilmiştir.
Beşiktaş başkanlığı makamı, izzet ve şeref devşirilecek bir makam değil, izzetinizle ve şerefinizle oturacağınız ve hizmet edeceğiniz bir makamdır. O makamda oturduğunuz süre içinde yalnızca ve yalnızca Beşiktaş’ın ilkelerine, mâzisine sâdık kalarak, yalnızca Beşiktaş’ın başarısı için mesâi sarf etmeniz ve ter dökmeniz gerekir.
“Beşiktaş’ın müzesinde haram kupa yoktur” diyen Süleyman Seba’nın halefi olmak, Süleyman Seba kadar ilkeli, dürüst, samimi ve namuslu olmanızı gerektirir. Başarılı olamadığınızı anladığınızda Süleyman Seba gibi o makamı bırakıp kûşe-i uzletinize çekilmeyi bilmenizi gerektirir. Başkanlık makamından tribünlerdeki yerinizi almayı bilmenizi gerektirir. O makamı, daha yüksek bir makam ile değiştirmek üzere bir sıçrama tahtası olarak kullanmak ya da hayatınızı tamamlayacağınız bir taht olarak görmek ve bunun için Beşiktaş’ın tarihini, ilkelerini, Beşiktaş’a gönül veren ve çilesini çeken mensuplarını tahtınızın ayaklarına serilmiş unsurlar olarak görmek olsa olsa bir paranoya teşhisinin semptomları olabilir.
Bu bir fetret devridir Beşiktaş için.
Şeref Stadı’nın toprak zeminindeki idmanlardan üç yıl şampiyonluk çıkaran Beşiktaş’ın, tarihine, mâzisine, ideallerine, ilkelerine yakışır bir yönetimin omuzlarına, liyakatsiz, ilkesiz yönetimin geride bıraktığı enkâzı kaldırmak yükü binmiştir.
Beşiktaş, ancak kendi evlâtlarıyla başarıya ulaşabilir, kendi içinde yetişmiş, Beşiktaşlılığın ne olduğunu bilen, Beşiktaşlılığın çilesini çekmiş, Beşiktaşlılığı eskimeyen, yıpranmayan, yavşamayan kadrolarıyla kendine gelebilir.
Bu dönem bir geçiş dönemidir, ilk kongrede Beşiktaşlıların Beşiktaş’a sahip çıkmaları ve on binlerce Beşiktaşlıyla yapılacak kongrenin Beşiktaş için bir yeni gelecek ve ‘yeni ufuklara doğru’ yelken açacak bir dönüm noktası olması gerekmektedir.
İki dudağının arasından dökülen her türlü herzeyi hikmet, yanındakileri kul, mesai arkadaşlarını köle zanneden bir sözüm ona liderliğin ve yönetimin ardından mevcut dibe vuruşun bir yükselişe dönüşmesi ancak böyle mümkün olabilecek ve yakın geçmişin kötü izleri böyle silinebilecektir…
vahiy insan şehir revelation ahlâk etik ethica nüzhet yalan estetik metafizik ebrah doğu batı fıtrat creation yaratılış iyilik kötülük dürüstlük eşref-i mahlûkat kişilik asâlet cesâret vefâ sadâkat ihânet yalan immoralist mitoloji belh’um adâl aere perennius antere genetik şuur terbiye muâşeret muâşaka muvâsalat firâk zarâfet letâfet ferâset panteon rolyef fresk heykel portre gravür ideal ülkü ülkücü kerbelâ aşk keşke cennet cehennem araf âdem havva hâbil kâbil elma haz hayâ hicap gurur hürriyet adâlet musâvat agnostic akıl dacret locig analytical antiq aristokrasi kûrûn-i vustâ giyotin hakikat hikmet paradox dialectic tenkit stoa akademia logos logos spermaticos felâsife gelenek hermeneutic semantic hint upanişad mutezile ihvân-ı safa ilk neden iskenderiye okulu medinetü’l fâzıla hürriyet kölelik rönesans ütopya rethoric allah’ın kulu abdullah muhammed kur’ân endülüs ibn-i rüşd aristotales şeyh gâlip farâbi platon sokrat marcus aurelius galile mimar sinan kirkedard farabi ibn-i sina ibn-i hâldun kafka taşköprülüzâde gazâli musa cârullah şemseddin sâmi frasheri bergson enver paşa muhammed ikbal hayyam mehmet âkif yâkup cemil şems ibn-i haldun mevlâna ali şeriâti fuzulî ebu’l âlâ el maarrî ahmet mithat efendi cemil meriç nâmık kemal ahmed hamdi tanpınar kemal tahir yahya kemal cahid zarifoğlu dostoyevski tolstoy knut hamsun nietzsche oğuz atay gogol albert camus descartes herman hesse puşkin halil cibran kaşgarlı mahmut tevfik fikret cenap şehabettin neyzen tevfik motzart bach mahler tarkovski suç ve cezâ anna karenina madonna prag istanbul çocuk kalbi sn. petersburg soljenitsin marks kant heraklit hegel el-hamra endülüs kâmus u türkî redhouse wagner kâmus u okyanus lugat-i fransevî iliria shqip meydan larusse şakâyık-ı nûmâniye mevzuâtü’l ulûm abdülkadir merâgi ıtrî muhammed esed michelangelo van gogh cezanne rembrand monet hoca ali rıza ulysess gaze eleni karaindrou sezen aksu golha farid farjad osman hamdi