
Akdeniz’in derinliklerine gömülen ‘Stratejik Derinlik’ ve ‘Sıfır Sorun’
- Hakkari Valiliği, Yüksekova Yeşiltaş Karakolu'na teröristlerce saldırı girişiminde bulunulduğunu, çıkan çatışmada 8 askerin şehit olduğunu, 16 askerin yaralandığını bildirdi.
- Yeşiltaş Karakolu’nda yaralı olarak kurtulan Er memleketi Trabzon'a gelerek ailesine kavuştu. Kahramanca savaştıklarını belirten Arslan,"Saat 03.30'da taciz ateşi ile uyandım. Hemen mevzilere geçtik. Roket, havan topları gelmeye başladı. Sabah saat 09.00'a kadar sürdü. Kahramanca savaştık" dedi.
- Eruh’ta çıkan çatışmada, teröristlerin ilk saldırısında Piyade uzman erbaş Mesut Günay (28) Balıkesir doğumlu askeri personel şehit düşerken, Bilgili köyü kırsalında çıkan çatışmada Piyade er Mehmet Yıldız (21) Ağrı ve Piyade er Mehmet Kıran (21) Sakarya doğumlu askerlerin şehit düştüğü öğrenildi.
- Hakkari'nin Irak sınırındaki Dağlıca Bölgesi'ndeki askeri birliğe PKK'lı teröristler tarafından yapılan ve 8 asker şehit düştü.
- Hakkari'nin Yüksekoava ilçesi Uzunsırt köyü kırsalında çıkan çatışmada şehit olan Diyarbakırlı asker için aile askeri tören istemedi, tabuta Türk Bayrağı sarılmadı.
- Şırnak’ın Silopi İlçesi’nde, güvenlik güçlerine teslim olan 7’si 18 yaşından küçük, 15 PKK’lı, ’Etkin Pişmanlık Yasası’ndan yararlandırılarak serbest bırakıldı.
* * * * *
Yukarıdaki haberler bir haftalık Türkiye haberleri…
Ancak toplu şehid cenâzelerinin etkilediği, fakat tek başına şehid haberlerinin tesir etmediği bir ülke: Türkiye. Tek tek şehid olanların sessizce defnedildiği bir ülke: Türkiye.
Yıllardır sınırlarımız dâhilindeki karakollar, yüzlerce PKK eşkiyâsı tarafından basılıyor, PKK eşkiyası yüzlerce kişilik kalabalıklar hâlinde yol geçen hanına dönmüş Güneydoğu sınırlarımızdan, yanlarındaki katırlara yükledikleri ağır silahlarla ellerini kollarını sallayarak giriyor, karakollarımızı basıyor, askerlerimizi şehid ediyor ve ufak zâyiatlarla dağlarda sırra kadem basıyorlar. Ardından bölgeye birlikler sevk ediliyor, operasyonlar başlatılıyor, dağlara taşlara bombalar yağdırılıyor, şu kadar PKK’lı etkisiz hale(!) getiriliyor, falan filan, uzuyor gidiyor bu otuz yıldır ..
PKK eşkiyâsının sırra kadem bastığı “o dağlar” bizim dağlarımız.. Sınırlarımızın içindeki dağlar.. tapusu, mülkü, tasarrufu bize ait olan dağlar. Bedeli ödenmiş dağlar..
Neredeyse otuz yıldır sanki PKK’ya kiralanmış dağlar, tapusu bizde, tasarrufu PKK’da dağlar..
On binlerce evlâdımızın kanlarıyla sulanmış dağlar... Bizim dağlarımız…
* * * * *
- Şırnak’ın Silopi İlçesi’nde, güvenlik güçlerine teslim olan 7’si 18 yaşından küçük, 15 PKK’lı, ’Etkin Pişmanlık Yasası’ndan yararlandırılarak 'serbest' bırakıldı.
- İçişleri Bakanı İdris Naim Şahin ve AKP Sözcüsü Hüseyin Çelik’in “Uludere'de ‘vur emrini’ asker verdi” açıklamaları Meclis'te sert tartışmalar yaşanmasına neden oldu.
- BDP Grup Başkanvekili ve Şırnak Milletvekili Hasip Kaplan, “Burada Sayın Savunma Bakanı olmadığı için hayvancılık bakanına soralım. O daha iyi cevap verecektir. Uludere'de vur emrini hangi hayvan verdi” dedi.
- Başbakan Yardımcısı Bülent Arınç, PKK'nın silah bırakması durumunda Abdullah Öcalan’a ‘ev hapsinin konuşulabileceğini’ söyledi.
Bunlar da Ankara haberleri.. Başkentimiz Ankara’dan haberler…
* * * * *
“Suriye Türk uçağını düşürdü, iki pilotumuz kayıp.”
Ve… Fırtına kopar…
Ağız dalaşı, karşılıklı ya da tek taraflı racon kesmeler başlar. Hâmâset tavan yapar… Bir yanda savaş çığlıkları, bir yanda itidâl tavsiyeleri havada uçuşur…
“Uçağımızın orada ne işi vardı?” sorusunu sorar bir kesim, bir kesim “hemen mukâbelede bulunalım” der…
Gazeteler, bu gibi durumlarda her iki ülke arasındaki askerî güç istatistikleri yayınlarlar.
Suriye’nin asker sayısı, tank sayısı, uçak sayısı, gemi sayısı..
Türkiye’nin asker sayısı, tank sayısı, uçak sayısı, gemi sayısı..
Eh, biraz rahatlatır kamuoyunu bu istatistikler.
NATO açıklama yapar ve Suriye’yi kınar. “Ayıp” der, “sizin yaptığınız”.
Bütün ülke Başbakan’ın grup toplantısında yapacağı açıklamaya kilitlenir. Başbakan aynı MGV başkanlığı dönemindeki gibi, MGV’li gençlere hitap edercesine hamâset yüklü, içi boş bir konuşma yapar.
“Bugün Şam dediğimizde Halep dediğimizde Hama, Humus dediğimizde kanı akıtılan kardeşlerimizi düşünüyoruz. Herkes şunu bilsin ki, Türkiye'nin dostluğu ne kadar değerli ise herkes bilsin ki, gazabı da şiddetlidir. Türkiye'nin gazabından herkes korksun. Bizim soğukkanlı tavrımız birilerini aldatmasın. Ben hamaset diliyle değil, ecdadımızdan gelen mirasla konuşuyorum. Biz tarihi yaparız, onu kimin yazacağına, kimin okuyacağına, kimin ondan ders alacağına karışmayız. Türkiye'nin büyümesinden rahatsızlık duyanlar var…” der..
Ve ilâve eder:
“Sınamayın, ispat ederiz”.
"Buradan Suriye rejimini bir hata yapmaması, Türkiye’nin kararlılığını ve dirayetini sınamaması yönünde uyarıyoruz. Türkiye sınırları zorlanacak, dostluğu ya da husumeti test edilecek bir ülke değildir. Eğer bunu bugüne kadar anlamayanlar varsa, biz hiç tereddüt etmeden Türkiye’nin sınanamayacağını, test edilemeyeceğini, çok açık, net ve kararlı şekilde ispat ederiz ve edeceğiz.”.
* * * * *
“Türkiye sınırları zorlanacak, dostluğu ya da husumeti test edilecek bir ülke değildir.”.
İlginç… Daha nasıl sınayacaktı acaba Suriye Türkiye’yi? Hatay sınırından kara birliklerini mi sokacaktı Türkiye’ye? Yıllardır PKK’ı barındıran ve sınırlarımızdan girişini sağlayan Suriye değil midir?
Hiç kimse asıl soruyu sormaz?
Bir uçak düşürülmesiyle ayaklanan ülke(ki bir devletin karşılaşacağı en sert krizlerden birisidir) , neden binlerce evlâdının her gün ekin gibi biçilmesinden dolayı ayaklanmaz?
Neden sınırların yol geçen hanı gibi delik deşik oluşuna otuz yıldır bir çözüm bulmaz bu ülkenin hükümetleri?
Şehirleri yiyen TOKİ canavarı neden bu karakolları tahkim etmez, sağlamlaştırmaz, neden teknolojik bir donanımla teçhiz etmez?
Karakol baskınlarında sekiz saat, dokuz saat, on saat süren çatışmalarda neden ikmal zaafının hesabı sorulmaz?
İki saatte Atina’da, Şam’da kahvaltı yapacağı iddia edilen Türk ordusu 'bizim dağlarımız'da neden 'yabancı'dır?
Asıl meselesi budur Türkiye’nin..
Asıl meselesi aslında Güneydoğu değil, Ankara’dır Türkiye’nin.
* * * * *
Türkiye ilk kez bölgesinde emperyal bir dışpolitikanın stajını yapmakta, bölge ülkelerinin muhaliflerini organize etmekte, Ankara’da, İstanbul’da misafir etmektedir..
Bir takım rivâyetlere göre de, muhaliflere silah desteği sağlamakta…
Yani, komşunun / komşuların camına taş atmakta, fakat kendisi de camdan bir köşkte oturmakta…
Bu riski üstlenmiş görünüyor..
Bu riski üstlenen bir ülke olarak Türkiye’nin ‘uçak düşürülmesi’ gibi cevaplara, restlere, blöflere karşı da ‘B Planı’ olması gerekir.
Uçak düşürülmesi krizi göstermiştir ki, bir ‘B planı’ndan söz etmek mümkün değildir. Türkiye Suriye’den gelecek böyle bir resti beklemiyordur, Suriye’nin buna cesaret edemeyeceğini düşünmüştür ve yanılmıştır… Başbakan’ın ve Dışişleri Bakanı’nın konuşmalarının hamâset yükünün sebebi budur…
‘Stratejik Derinlik’in ve ‘sıfır sorun’un Akdeniz’in derinliklerine gömülmesinin sebebi de budur…
‘Komşularla sıfır sorun’dan evvel ‘güvenliği sağlanmış sınırlar’ ve ‘güvenliği sağlanmış dağlar’ bizim asıl meselemizdir.
Ankara’nın içeride verdiği her taviz ülkeyi her geçen gün bir Yugoslavya sendromuna sürüklemektedir.
Hülasa, Türkiye, siyasetiyle, medyasıyla, muhalefetiyle, aydınıyla her geçen gün bir teslimiyete sürüklenmektedir, çok da uzak olmayan bir zamanda adına Türkiye dediğimiz bir ülkenin varlığı her geçen gün tartışılır hâle getirilmektedir.
vahiy insan şehir revelation ahlâk etik ethica nüzhet yalan estetik metafizik ebrah doğu batı fıtrat creation yaratılış iyilik kötülük dürüstlük eşref-i mahlûkat kişilik asâlet cesâret vefâ sadâkat ihânet yalan immoralist mitoloji belh’um adâl aere perennius antere genetik şuur terbiye muâşeret muâşaka muvâsalat firâk zarâfet letâfet ferâset panteon rolyef fresk heykel portre gravür ideal ülkü ülkücü kerbelâ aşk keşke cennet cehennem araf âdem havva hâbil kâbil elma haz hayâ hicap gurur hürriyet adâlet musâvat agnostic akıl dacret locig analytical antiq aristokrasi kûrûn-i vustâ giyotin hakikat hikmet paradox dialectic tenkit stoa akademia logos logos spermaticos felâsife gelenek hermeneutic semantic hint upanişad mutezile ihvân-ı safa ilk neden iskenderiye okulu medinetü’l fâzıla hürriyet kölelik rönesans ütopya rethoric allah’ın kulu abdullah muhammed kur’ân endülüs ibn-i rüşd aristotales şeyh gâlip farâbi platon sokrat marcus aurelius galile mimar sinan kirkedard farabi ibn-i sina ibn-i hâldun kafka taşköprülüzâde gazâli musa cârullah şemseddin sâmi frasheri bergson enver paşa muhammed ikbal hayyam mehmet âkif yâkup cemil şems ibn-i haldun mevlâna ali şeriâti fuzulî ebu’l âlâ el maarrî ahmet mithat efendi cemil meriç nâmık kemal ahmed hamdi tanpınar kemal tahir yahya kemal cahid zarifoğlu dostoyevski tolstoy knut hamsun nietzsche oğuz atay gogol albert camus descartes herman hesse puşkin halil cibran kaşgarlı mahmut tevfik fikret cenap şehabettin neyzen tevfik motzart bach mahler tarkovski suç ve cezâ anna karenina madonna prag istanbul çocuk kalbi sn. petersburg soljenitsin marks kant heraklit hegel el-hamra endülüs kâmus u türkî redhouse wagner kâmus u okyanus lugat-i fransevî iliria shqip meydan larusse şakâyık-ı nûmâniye mevzuâtü’l ulûm abdülkadir merâgi ıtrî muhammed esed michelangelo van gogh cezanne rembrand monet hoca ali rıza ulysess gaze eleni karaindrou sezen aksu golha farid farjad osman hamdi