Telvin Hüsn-ü Hat Sahaf Şiir
Anasayfa > Adnan İslamoğulları > Yangında ilk kurtarılacaklar…

 Yangında ilk kurtarılacaklar…


 Sadullah Paşa:


“Zaman, zaman-ı terakki, cihan cihân-ı ulûm /  olur mu cehl ile kaabil bekâ- yı cem’iyât” derken, inkirâza yüz tutmuş ve kurtulma çâreleri üzerine düşünen bütün bir Osmanlı neslinin iştiyaklarına tercüman oluyordu…


Enkazın altından neyi kurtaracaklardı, ona karar vermek zorundaydılar..


Nâmık Kemâl, “vatandaşı” diyordu, Ziya Paşa, “çocuğu” kurtarmak gerek.


Bugün de ülkücüler teceddüdden yanalar, yenilikten yanalar, değişimden yanalar..


Tıpkı Namık Kemâl ve Ziya Paşa ve diğerleri gibi.


Peki, biz neyi kurtaracağız?


“Seçmen”i mi yoksa “nesiller”i mi?


“Kongre”yi mi, “ilkeler”i mi?  


“Egolarımız”ı mı, “ülküdaşlıklarımız”ı mı?


“Makamlarmız”ı mı,   “Geleceğimiz”i mi?


“Kendimiz”i mi “çocuklarımız”ı mı?


“Menfaatlerimiz”i mi, “idealizmimiz”i mi?


“Mücâdele ahlâkımız”ı mı, “komitacılıklarımız”ı mı? 


Neyi kurtaracağız?


Değerlerimizi mi?


Ülkücülerin en mütebâriz sıfatları Türk milletinin değerlerinin türbedarları oluşları.


Hangi değerlerin?


İnançların mı?


Aklın mı?


Mâzinin mi?


Hâtıraların mı?


Birikimin mi?


Mâbedlerin mi?


Geleneklerin mi?


Adâletin mi?


Yoksa mugâlatanın, hamâsetin içine gizlemiş, mugâlata ve hamaset ile ambalajlanmış tatmin olmak bilmeyen kin ve ihtirasların ve içe dönük iktidar mücâdelelerinin mi?


Neyi kurtaracağız ve neyi değiştireceğiz?


Ülkücülerin istedikleri değişim, teceddüd, yenilik nedir?


Ülkücülerin muhtelif yer ve zamanlarda yaptıkları toplantılarda dile gelen değişim talebinin bir prospektüsü var mı? Bir derinliği, bir muhtevâsı, bir manifestosu, bir radikal talepler listesi, bir alternatif kadro dizaynı, bir yeni iç tüzüğü, bir yeni parti içi demokrasisi, bir yeni gençlik hamlesi ve örgütlenmesi, bir yeni Türkiye tasavvuru, bir yeni Türkiye projeksiyonu var mı?


Yoksa ülkücülerin istedikleri yalnızca bir karargâh değişikliğinden ve yalnızca bir “1 Numaralı koltuğun sahibinin” değişiminden ibâret mi?


1 numaralı koltuğun değişimiyle hiçbir şeyin değişmeyeceğini tecrübe eden bir câmia hâfızası, “bir şey değişecek ve her şey değişecek”le hiçbir şeyin değişmediğini de hatırlar. Hatta bahse konu değişimle, hareketin 1977’den de geriye gittiğini de bilir ve görür olması lâzım gelir, çünkü üçüncü döneminde bile oylarını arttıran bir iktidârın karşısında, muhalefete iken ilk kez oy kaybeden bir tarihî kesite imza atılmıştır son dönem…   


Haydi hepimizi birden kızdıracak bir tespit yapalım..


Üç dönemdir iktidarda olan ve her seçimde oylarını arttırarak iktidara gelen AKP’nin bu zaman içinde yapmadığı neleri yapardık, yaptığı neleri yapmazdık?


Cevapların büyük ölçüde “Neleri yapmazdık” sorusuna geleceğini muhakkak..


Neyi yapmazdık sorusuna şüphesiz ki, yalnızca ve ilk sırada Güneydoğu meselesiyle alâkalı olarak pek çok ama birbirine çok benzeyen cevaplar gelecektir.


Neden hep “güvenlik sigortası” olarak çalışıyor bizim zihinlerimiz?


Biz başka bir işe yaramaz mıyız?


Neden bizim sokağa dökülmemizden korkarlar da, işsizliğe çâre bulma ihtimâlimizden korkmazlar mesela?


Neden bizim emniyet sübabı olma ihtimâlimizi severler de, meselâ bir eğitim sisteminde, vergi sisteminde büyük bir yenilik yapma ihtimâlimizi sevmezler? 


Ülkücüler tahrib gücü yüksek bir potansiyel... Referandumda ıspât-ı vücûd bulduğu üzre, mâzilerinin kredileri hâlen idare ediyor,..


İnançları kuvvetliydi, kahramanlarını yarattılar.


Kurtarıcı akılları ise durgun, faal değil, mühendislerini yaratamadı, yani hesap adamlarını, stratejistlerini, proje adamlarını, propagandistlerini..


Elimizdeki tek kitap, hâtıralar.


Mağlubiyetlerimiz hep gafletlerimizin eseri aslında..


Tarih eserlerini iki kez oynarmış, birincisi trajedi, ikincisi komedi.


Bir dönemimiz heybetli bir trajedinin, ikinci dönemimiz ise tatsız bir komedinin aktörleri..


Kendi derilerinden sıyrılmayı, mukaddeslerini inkâr etmeyi deneyen komedinin aktörleri. Denediler ama çoğunlukla onu bile başaramadılar.  


Ülkücü hareketin ufkunda İsrâfil’in sûru gibi bir ses yükselmeli, vicdânın sesi olmalı bu, yaralı bir vicdânın, kurtarıcı aklın sesi olmalı, kararlı, ilkeli, prensipli bir ses olmalı ve tek bir ses değil, bir neslin sesi olmalı.


Bir neslin vicdânı olmalı bu ses, bir neslin birikimi, bir neslin ahlâkı, bir neslin karakteri, bir neslin cesâreti. Bir neslin kolektif hamlesi olmalı, bir neslin müşterek hayallerinin sesi olmalı…


Taçlı başları acımasızca kesen siyâsetin giyotini bir daha izine rastlanmayacak kadar derinlere gömmeli bu nesil.


Hesap veren, hesap sorulabilen, yanlışlarının, hatalarının, içlerindeki muhtemel çürük elmalarının ve başarısızlıklarının bedelini ödemeye hazır bir nesil şah çekmeli artık.


Külliyen bu şahı çekecek olan nesil, üzerinde karartma uygulanan, görmezden gelinen, yaşanmamış gibi bir ön kabulle adından söz edilmeyen “Bizim Ocak” nesli ve ‘90’lılar neslidir…


Başka da çâresi yoktur, gerisi beyhûde bir patinajdan ya da yine birilerinin kendilerini tatminden öteye bir anlam ifâde etmeyecek ve maksat hâsıl olmayacak, hiçbir yaraya merhem olmayacak, hiçbir derde devâ olmayacaktır.


Denemesi bedâva/mı?

Yorumlar

Güvenlik Kodu

vahiy  insan  şehir  revelation  ahlâk  etik  ethica  nüzhet yalan estetik  metafizik  ebrah doğu  batı  fıtrat  creation  yaratılış  iyilik  kötülük  dürüstlük  eşref-i mahlûkat  kişilik  asâlet  cesâret  vefâ  sadâkat  ihânet  yalan  immoralist  mitoloji  belh’um adâl  aere perennius  antere  genetik  şuur  terbiye  muâşeret  muâşaka  muvâsalat  firâk  zarâfet  letâfet  ferâset  panteon   rolyef  fresk  heykel  portre  gravür   ideal  ülkü  ülkücü   kerbelâ  aşk keşke  cennet  cehennem  araf  âdem  havva  hâbil  kâbil  elma  haz  hayâ  hicap  gurur  hürriyet  adâlet  musâvat  agnostic  akıl  dacret  locig  analytical  antiq  aristokrasi  kûrûn-i vustâ  giyotin  hakikat  hikmet  paradox  dialectic  tenkit  stoa  akademia  logos  logos spermaticos  felâsife  gelenek  hermeneutic  semantic  hint  upanişad  mutezile  ihvân-ı safa  ilk neden   iskenderiye okulu  medinetü’l fâzıla   hürriyet  kölelik  rönesans  ütopya  rethoric allah’ın kulu abdullah muhammed  kur’ân  endülüs ibn-i rüşd  aristotales  şeyh gâlip  farâbi  platon  sokrat   marcus aurelius  galile  mimar sinan  kirkedard  farabi  ibn-i sina   ibn-i hâldun  kafka  taşköprülüzâde  gazâli  musa cârullah  şemseddin sâmi frasheri  bergson  enver paşa  muhammed ikbal  hayyam  mehmet âkif  yâkup cemil  şems  ibn-i haldun  mevlâna  ali şeriâti  fuzulî  ebu’l âlâ el maarrî  ahmet mithat efendi  cemil meriç  nâmık kemal  ahmed hamdi tanpınar  kemal tahir  yahya kemal  cahid zarifoğlu  dostoyevski  tolstoy  knut hamsun  nietzsche  oğuz atay gogol  albert camus  descartes  herman hesse  puşkin  halil cibran  kaşgarlı mahmut  tevfik fikret  cenap şehabettin  neyzen tevfik  motzart  bach  mahler  tarkovski  suç ve  cezâ   anna karenina  madonna  prag  istanbul  çocuk kalbi  sn. petersburg  soljenitsin  marks  kant  heraklit  hegel  el-hamra  endülüs  kâmus u türkî  redhouse  wagner  kâmus u okyanus  lugat-i fransevî  iliria shqip  meydan larusse  şakâyık-ı nûmâniye  mevzuâtü’l ulûm  abdülkadir merâgi  ıtrî  muhammed esed  michelangelo van gogh  cezanne  rembrand  monet  hoca ali rıza  ulysess gaze  eleni karaindrou  sezen aksu  golha  farid farjad  osman hamdi

Tasarım : ATS