Telvin Hüsn-ü Hat Sahaf Şiir
Anasayfa > Adnan İslamoğulları > Bu bir “barışa hayır” yazısıdır.

Bu bir “barışa hayır” yazısıdır.


Hangi Barış, hangi çözüm, kiminle ne müzâkeresi?


Son zamanlarda Hürrem’in göğüs dekoltelerinden kurtulan Türkiye gündemine efsunlu kelimeler yerleşti, yerleştirildi. Bu kelimelerin içinde öyleleri var ki gerek etimolojisi gerekse tedâileri itibariyle elinizdeki bütün itiraz haklarınızı elinizden alıyor. “Barışa hayır” deme ihtimaliniz var mı? Varsayalım risk alıp dediniz, nasıl bir linç kampanyasına mâruz kalacağınızı tahayyül bile edemezsiniz, emin olun ki, otuz yıldır dağlarda Mehmetçiklerimizi ekin gibi biçen, şehirlerde bebeklerimizi bombalarla paramparça eden, genç kızlarımızı otobüslerde cayır cayır yakan PKK’lı teröristlerin görmediği bir linç kampanyası olur bu..  Birden kan emici, kandan beslenen olursunuz. Bu efsunlu kelimelerin serdârı:


‘Barış’tır.


Kim barışıyor, kiminle barışıyor, neden barışması gerekiyor, barışın tarafeyni kimler?


Medyanın kafamıza kafamıza çakmaya çalıştığından anladığımız kadarıyla sağlanmak istenen ‘barış’ Türklerle Kürtler arasında.


Bu durumda, ‘Türklerle Kürtler arasında bir savaşın varlığını’ kabul etmemiz gerekiyor. 


Var mı böyle bir savaş?


Türkler ve Kürtler savaşıyor mu? Bu savaş hangi cephede/hangi cephelerde sürüyor? Birlikler nerelerde konuşlanıyor, savaş güçleri nedir, kimler komuta ediyor bu savaşa?


Böyle bir savaş var da biz mi bilmiyoruz!..


* * * * * *


Tabii ki böyle bir savaş yok.


Yalnızca Güneydoğu’da dağlara, şehirlerde de inlerine saklanmış, pusuya yatmış üç-beş bin adetlik sırtlan sürüsü var. Pusuyu kuruyor, yaklaşıyor ve öldürüyor, yaşına, cinsiyetine bakmaksızın.


Bunun adı savaş değil, terördür ve terörle, teröristle bırakınız barış yapmayı pazarlık dahi yapılmaz.


Savaşın da kendi içinde bir ahlâkı vardır, barışın da tıpkı savaş gibi kendi ahlâkı vardır.


Ahlâksızca, şerefsizce, namussuzca sürdürülen bir terörün karşısına ancak ve ancak kendi kurallarıyla çıkılır ve gereken yapılır, daha doğrusu güvenliğini sağlamak gibi bir görevi olan ve aslında varlık sebebi bu olan devlet denen yapının yapması gereken budur.  


Kendi dağlarını sırtlanlara, çakallara teslim eden, üstelik ona hayat hakkı tanıyan bir yapının, o terörün siyasi uzantılarıyla masalarda oynaşan bir yapının barıştan, müzakereden, çözümden söz etmesi açıkça bir yetki aşımıdır, millete ait bir yetkiyi fiili bir durum yaratarak kullanmasıdır.


Kiminle barışacağız?


Neden?


Türk milleti ne yaptı bunlara?


Dersim mi dediniz, yoksa 1915 mi dediniz?


Eğer tarihe dair bir intikam söz konusu olacaksa herkesin çok iyi bilmesi gerekir ki Türk milletinin intikam savaşı aralıksız birkaç yüz yıl sürebilir.


* * * * * * 


Efsunlu kelimelerin diğerleri ‘çözüm’ ve , ‘müzakere’


Neyi çözeceğiz, kiminle müzakere edeceğiz?


Arazî anlaşmazlığı mı, kan dâvâsı mı?


Mesele arazî ise bu millet bu arazînin bedelini ödemiş bir millettir.


“Ama, ama siz o bedeli öderken biz de size üç kuruşluk yardım etmiştik” mi diyorsunuz?


Bu üç kuruşluk yardım size arazî üzerinde bir sahiplik hakkı tanımaz. Alın üç kuruşunuzu ve susun ya da “denize bevledip deniz benim” diyen şeytan olmayın.  


Kan dâvâsı mı peki?


Bu meseleye hiç girmeyelim, çünkü bu millet kan dâvâsı görmeye kalkarsa barış, çözüm, müzakere gibi kelimeler lugatlerden de silinmek zorunda kalınır, uzun bir süre.


 * * * * *


Tabii siyasi erk, milletin vicdanı değil, yalnızca sandık istatistiğinden ibaret. Muhalefet milletin vicdanı değil siyasi erkin payandası.


Hâl böyle olunca da dağlarda tükenen terörizme başkentte görüşme odaları tahsis edersiniz. Bebek katilinin ayağına İmralı’ya gidersiniz. Odasına televizyon talimatı verirsiniz. Örgütün kurucularının cenazelerinin ülkeye gelişini organize edersiniz. Ankara’dan ayyıldıza sarılan tabutlar bölgede terörist paçavrasına sarılır görmezden gelirsiniz, göndere aynı paçavra çekilir, göstermelik hakimiyet ilan edilir, ses çıkarmazsınız…


* * * * *


Sonra efsunlu kelimeler ezberlettirirsiniz medyadaki papağanlarınıza, ‘barış, çözüm, müzakere’.


Ortada bir savaş yoktur, karşılıklı ordular yoktur, savaşan iki millet yoktur.


Ortada yalnızca bir savaş olduğunu millete ezberletmek isteyen şimdilerde aralarına İslamcı Kürtçülerin de katıldığı eski tüfek Marksistlerden oluşmuş sivil/gönüllü PKK müfrezeleri vardır. Bahse konu savaş, bu /sivil gönüllü PKK müfrezelerinin Türkiye ile bitmeyen savaşıdır ve dolayısıyla barışı da, çözümü de, müzakereyi de onlar istemektedir, onlar yürütmektedir.


Türkler ve Kürtler bu savaşın da, barışın da, müzakerenin de ve çözümün de dışındadırlar.


Ve bütün savaşlar içindekileri yakar…  


     


   

Yorumlar

Güvenlik Kodu

vahiy  insan  şehir  revelation  ahlâk  etik  ethica  nüzhet yalan estetik  metafizik  ebrah doğu  batı  fıtrat  creation  yaratılış  iyilik  kötülük  dürüstlük  eşref-i mahlûkat  kişilik  asâlet  cesâret  vefâ  sadâkat  ihânet  yalan  immoralist  mitoloji  belh’um adâl  aere perennius  antere  genetik  şuur  terbiye  muâşeret  muâşaka  muvâsalat  firâk  zarâfet  letâfet  ferâset  panteon   rolyef  fresk  heykel  portre  gravür   ideal  ülkü  ülkücü   kerbelâ  aşk keşke  cennet  cehennem  araf  âdem  havva  hâbil  kâbil  elma  haz  hayâ  hicap  gurur  hürriyet  adâlet  musâvat  agnostic  akıl  dacret  locig  analytical  antiq  aristokrasi  kûrûn-i vustâ  giyotin  hakikat  hikmet  paradox  dialectic  tenkit  stoa  akademia  logos  logos spermaticos  felâsife  gelenek  hermeneutic  semantic  hint  upanişad  mutezile  ihvân-ı safa  ilk neden   iskenderiye okulu  medinetü’l fâzıla   hürriyet  kölelik  rönesans  ütopya  rethoric allah’ın kulu abdullah muhammed  kur’ân  endülüs ibn-i rüşd  aristotales  şeyh gâlip  farâbi  platon  sokrat   marcus aurelius  galile  mimar sinan  kirkedard  farabi  ibn-i sina   ibn-i hâldun  kafka  taşköprülüzâde  gazâli  musa cârullah  şemseddin sâmi frasheri  bergson  enver paşa  muhammed ikbal  hayyam  mehmet âkif  yâkup cemil  şems  ibn-i haldun  mevlâna  ali şeriâti  fuzulî  ebu’l âlâ el maarrî  ahmet mithat efendi  cemil meriç  nâmık kemal  ahmed hamdi tanpınar  kemal tahir  yahya kemal  cahid zarifoğlu  dostoyevski  tolstoy  knut hamsun  nietzsche  oğuz atay gogol  albert camus  descartes  herman hesse  puşkin  halil cibran  kaşgarlı mahmut  tevfik fikret  cenap şehabettin  neyzen tevfik  motzart  bach  mahler  tarkovski  suç ve  cezâ   anna karenina  madonna  prag  istanbul  çocuk kalbi  sn. petersburg  soljenitsin  marks  kant  heraklit  hegel  el-hamra  endülüs  kâmus u türkî  redhouse  wagner  kâmus u okyanus  lugat-i fransevî  iliria shqip  meydan larusse  şakâyık-ı nûmâniye  mevzuâtü’l ulûm  abdülkadir merâgi  ıtrî  muhammed esed  michelangelo van gogh  cezanne  rembrand  monet  hoca ali rıza  ulysess gaze  eleni karaindrou  sezen aksu  golha  farid farjad  osman hamdi

Tasarım : ATS