
Cehâlet ve siyâset…
Aktif siyaset hakikaten zor zenaat. Her şeyden evvel akıllara sezâ bir tahammül mülkü sahibi olmak icab ediyor. Aksi taktirde tahammül mülkünüzün virâneye dönmesi ve başınıza yıkılması işten bile değil.
Devamlı mâruz kalıp da tahammül edeceğiniz, tahammül etmeğe mecbur kalacağınız en tahammül fersâ maraz câhillik. Cehâletin her türlüsüne karşı dayanıklı olmanız gerekmektedir.
Bırakınız literatür bilmeyi, takip etmeyi, usûl bilmeyi, metod dahilinde okumalar yapmış, mürekkebe şöyle bir dilini değdirmiş bir ademoğluna tesâdüf etmek neredeyse imkânsız.
Her türlü kavramı iğdiş etmek, sündürmek, hatta ve hatta nesebi gayrı sahih kavramlar icat etmek de bu cühelâ takımının pek mâhir olduğu bir zenaattir.
Son günlerde hakkında konuşmak moda hâlini alan bir kavramımız var:
Milliyetçilik.
Karl Deutsc ve Karl Popper gibi iki uçta yer almış ehli tefekkür arasında pek çok târifi olan milliyetçilik kavramı ve târifleri arasında göremediğimiz bir kavram var, ülkemizde yeni tedâvüle sokuldu, ayniyle kalp para gibi bir kavram bu:
Dinî milliyetçilik.
Üzerinde istediğiniz kadar tefekkür ameliyesi sarf ediniz, makûl bir tedâi amortisinden bile mahrum kalıyorsunuz. Tekelüm eden zât-ı muhteremlerin merâmının ne olduğuna dair tahminleriniz olsa da, kavram o kadar mesnetsiz ki, muâllâk taşı gibi havada duruyor, çünkü mütekellimin kastını karşılayan çok kavram var, meselâ:
Fundemantalizm.
Kaldı ki içinde yetiştikleri siyâsî iklimden dolayı kendilerine yabancı bir kavram da değil bu.
* * * * *
Tedâvüldeki bir başka ilmî tekerleme de şu:
“Kürt Milliyetçiliğine de karşıyız, Türk milliyetçiliğine de karşıyız..”
Breh.. breh.. breh..
Bu tekerlemenin ‘masaüstü kısa yolu’ var efendim, neden bu denli zahmet buyuruyorsunuz. Doğrudan “Türk milliyetçiliğine karşıyız” deyiniz ve merâmınızı anlatınız, kaldı ki bu karşıtlığınıza otuz yıldır âşinayız biz. Yanına kanlı bir garnitür olarak Kürt milliyetçiliğini neden dâhil ediyorsunuz.
Milliyetçilik her şeyden ama her şeyden evvel, olmazsa olmaz bir öncelik olarak bir ‘kültür meselesi’dir, insanlık tarihine kalan mirasın içine bir çeşme olsun bırakmamış, bırakamamış bir milliyetçilikten hangi akılla bahis edebiliyorsunuz ve bunu Türk milliyetçiliği gibi kadîm bir kültür tarihine sahip Türk’ün yanına eklemliyorsunuz?
Bunu hangi akılla, hangi kültürle, hangi izanla, hangi vicdanla, hangi eğitimle yapıyorsunuz?
Bu cehâleti sergilerken hiç olmazsa Türk milliyetçilerinin içinden ardınıza takılmış, isminde, soy isminde Türk lafzı bulunan allâmelerle istişâre ediniz de, gören, işiten molla sansın sizi.
* * * * *
Evet.. siyâset hakikaten zor zenaat. Bu kadar câhiliğe tahammül etmek çelik gibi sinir gerektiriyor.
Bir de bahse konu cehâlet sizi ahmak yerine koymağa çalıştığında iş iyice zıvanadan çıkıyor.
* * * * *
Konuyla alakası yok ama, geçen akşam televizyonda Sayın Başbakanı dinliyorum, gözlerim açık, Macaristan’a giderken gazetecilerin soruların cevaplıyor ve aynen şunları söylüyor:
“Biz illegal örgütle asla görüşmeyiz…”
Ardından ‘barış süreci”(!) ile alâkalı ise sarf ettiği cümle de aynen şu:
“İmralı ile görüşmeler iyi gidiyor”.
Akıllara sezâ iki cümle arka arkaya dökülüyor aynı dudaklardan.
“Biz illegal örgütle asla görüşmeyiz…” ve “İmralı ile görüşmeler iyi gidiyor”.
Bu konuyu bir araştırmak gerekiyor sanıyorum. Acaba son zamanlarda ‘İmralı’ deyû tesmiye olunan, İmralı diye kodlanan ‘Bebek katili Apo’dan başka birisi mi var?
Veya ‘Bebek katili Apo’ Sayın Başbakanın “asla görüşmeyiz” dediği illegal ve kanlı örgüt PKK’nın lideri değil de, makamında kafayı çekip demlenirken küfelik halde yakalanmış Yeşilay eski Genel Müdürü mü acaba?
vahiy insan şehir revelation ahlâk etik ethica nüzhet yalan estetik metafizik ebrah doğu batı fıtrat creation yaratılış iyilik kötülük dürüstlük eşref-i mahlûkat kişilik asâlet cesâret vefâ sadâkat ihânet yalan immoralist mitoloji belh’um adâl aere perennius antere genetik şuur terbiye muâşeret muâşaka muvâsalat firâk zarâfet letâfet ferâset panteon rolyef fresk heykel portre gravür ideal ülkü ülkücü kerbelâ aşk keşke cennet cehennem araf âdem havva hâbil kâbil elma haz hayâ hicap gurur hürriyet adâlet musâvat agnostic akıl dacret locig analytical antiq aristokrasi kûrûn-i vustâ giyotin hakikat hikmet paradox dialectic tenkit stoa akademia logos logos spermaticos felâsife gelenek hermeneutic semantic hint upanişad mutezile ihvân-ı safa ilk neden iskenderiye okulu medinetü’l fâzıla hürriyet kölelik rönesans ütopya rethoric allah’ın kulu abdullah muhammed kur’ân endülüs ibn-i rüşd aristotales şeyh gâlip farâbi platon sokrat marcus aurelius galile mimar sinan kirkedard farabi ibn-i sina ibn-i hâldun kafka taşköprülüzâde gazâli musa cârullah şemseddin sâmi frasheri bergson enver paşa muhammed ikbal hayyam mehmet âkif yâkup cemil şems ibn-i haldun mevlâna ali şeriâti fuzulî ebu’l âlâ el maarrî ahmet mithat efendi cemil meriç nâmık kemal ahmed hamdi tanpınar kemal tahir yahya kemal cahid zarifoğlu dostoyevski tolstoy knut hamsun nietzsche oğuz atay gogol albert camus descartes herman hesse puşkin halil cibran kaşgarlı mahmut tevfik fikret cenap şehabettin neyzen tevfik motzart bach mahler tarkovski suç ve cezâ anna karenina madonna prag istanbul çocuk kalbi sn. petersburg soljenitsin marks kant heraklit hegel el-hamra endülüs kâmus u türkî redhouse wagner kâmus u okyanus lugat-i fransevî iliria shqip meydan larusse şakâyık-ı nûmâniye mevzuâtü’l ulûm abdülkadir merâgi ıtrî muhammed esed michelangelo van gogh cezanne rembrand monet hoca ali rıza ulysess gaze eleni karaindrou sezen aksu golha farid farjad osman hamdi