Bizim beyin kahyası…
Bir Fransız köylüsü demiş ki:
“Şu akılsız kral biraz işini bilse pekâla bizim beyin kahyası olabilirdi…”
Köylünün hayal dünyası beyinin kahyasıyla başlayıp beyiyle bitiyor, beyinin kahyasının üzerinde bir tasavvuru yok garibimin… Algı alanı bir çiftlikten ibâret bir zihnin ulaşabildiği zirve ancak beyinin kahyasının makamı, yani o koca çiftliği çekip çeviren bir kâbiliyet, güç ve otorite. Haksız da saylmaz…
Köylü de suçsuz, beyin kahyası da…
Tek suçlu var kral, işini bilmiyor, bilse köylünün beyinin çiftliğinde pekâla kahyalık yapabilir. Oysa o koskoca çiftliğe kahyalık yapabilecekken kral olarak ülkeyi idare ediyor.
Ülkesi adına kararlar veriyor, halkının geleceğini o düşünüyor. Halkının nasıl mutlu olabileceğine o karar veriyor, nerede, nasıl, ne için, ne uğruna, hangi yaşta ölmesi gerektiğine de o karar veriyor.
Ülkesinin dağlarında kendi askerlerinin canına kast edenleri silah bırakmaları hâlinde can emniyetlerini sağlayıp, sınır dışına çıkmalarına muvafakat edebileceğini söylüyor, o sınır dışına çıkacak olan dağdaki eşkiyanın kaç askerini, kaç öğretmenini, kaç bebeği, öldürdüğünü hiç düşünmüyor, çünkü düşünmesi gerektiğine inanmıyor, çünkü hesap vermesi gerekmiyor, çünkü hesap soranı yok, çünkü sigâya çekeni yok, adı üstünde kral o.
Kendisi tahtında huzurla oturduğu halde, tahtına bir tasallut, iktidarına bir saldırı olmadığı halde dağdaki üş-beş eşkıya ile bir barış süreci başlatabiliyor. Barış sürecini başlatırken, “kiminle savaşıyordun ki?” sorusunu kimseler sormadığı için, barış kelimesinin ne anlama geldiği de umurunda değil.. Barış kelimesinin aslında tahtta bulunduğu on yıl içinde, kendi ülkesinin dağlarında yuvalanmış katiller sürüsünün hakkından gelemediğinin itirafı olduğunun farkında değil, “ben sizin hakkınızdan gelemedim, gelin barış yapalım” demek olduğunun farkında değil, dağlardaki katiller sürüsünün bile bu barış sürecini şaşkınlıkla izlediğinin de farkında değil, ya da her şeyin farkında ve başka ülkelerdeki kral arkadaşlarının ricaları icabınca barış yapıyor ve bunu halkından saklıyor.
Ee ne de olsa kral bu, istediğiyle barış yapar, istediğiyle savaş yapar.
Kendi topraklarındaki egemenlik ve hükümranlık haklarına alenen tecâvüz eden, hükümranlığını alenen paylaşmak isteyen ve bunun için de dağlardaki katillerine otuz yıldır ölüm emirleri veren bir katil örgüt liderini ülkesinde hapislik adı altında misafir ediyor, o cinayet örgütünü hapisliğinden sevk ve idare etmesine mâni olmuyor, üstelik dağlardaki katillerin silah bırakıp ülkeden çıkmaları için o elebaşından medet umuyor, cezaevindeki örgüt elemanlarının açlık grevleriyle alâkalı olarak o örgüt liderinden tavasutta bulunmasını rica ediyor, kurmaylarının birisi çıkıyor ziyaretinden, diğeri giriyor içeriye, odasına televizyon konması talimatını bizzat veriyor, teröristlerin ve siyâsî uzantılarının rahat etmesi için bütün kanunî düzenlemeleri yapıyor. Kral bu ne yaparsa yeridir. Sonra da “ben illegal örgütle görüşmem” diyor.
Ne diyebilirsin ki? Adam kral, ne isterse onu yapar…
Peki, o beyin çiftliğinin kahyası, çiftliğe yönelik bir tasallut olsa ne yapardı?
Karşısındaki kuvvete göre bir plan yapar, bütün adamlarını toplar ve çiftliğini bu tasallutdan korur ve saldırganları da telef ederdi, en azından bunun için savaşırdı.
Ben o Fransız köylüsünün yalancısıyım, o böyle anlatıyor.
Ama kral bu, yaptığından sual olunamıyor.
* * * * *
“Bu kralın ülkesinden hiç mi vatansever yok?” diyeceksiniz haklı olarak.
Bir zamanlar olduğunu söylüyorlar. Onlar şimdilerde kralla aynı şehirde bir şatoya kapanmışlar, azgın bir iştihâ ile kendi evlâtlarını yemekle meşguller. Onların derdi şatolarına bir şey olmasın. O şatoda mutlu, mesut, huzurlu yaşasınlar. Kendilerine tâbi olmayanların başlarını yesinler. Oyunlar oynasınlar, eski seferberlik hikâyelerini anlatsınlar birbirlerine ve karşılıklı tatmin olsunlar. Bilge şato liderlerinin rakamlarla oynaşını izlesinler, kendi aralarında bunu da alay mevzuu yapsınlar ama kendi varlıkları için bilge şato liderlerinin koltuğunu da ne pahasına olursa olsun sağlamda tutsunlar. Çünkü o bilge şato liderleri olmasa kendileri de hiç olacaklar.
Kral ve yaptıkları onların umurunda değil…
O şatoda olan bitenin ya da olmayan bitmeyenin neticesi mi?
Teşbihte hata olmazmış, O Fransız köylüsü şöyle diyor:
“Zevkperestlerin mutfağına çuval çuval şeker taşıyan bir sürü öküz ve zevkperestler için hasta bir karaciğer, öküzler için kırılan bir bel…”
vahiy insan şehir revelation ahlâk etik ethica nüzhet yalan estetik metafizik ebrah doğu batı fıtrat creation yaratılış iyilik kötülük dürüstlük eşref-i mahlûkat kişilik asâlet cesâret vefâ sadâkat ihânet yalan immoralist mitoloji belh’um adâl aere perennius antere genetik şuur terbiye muâşeret muâşaka muvâsalat firâk zarâfet letâfet ferâset panteon rolyef fresk heykel portre gravür ideal ülkü ülkücü kerbelâ aşk keşke cennet cehennem araf âdem havva hâbil kâbil elma haz hayâ hicap gurur hürriyet adâlet musâvat agnostic akıl dacret locig analytical antiq aristokrasi kûrûn-i vustâ giyotin hakikat hikmet paradox dialectic tenkit stoa akademia logos logos spermaticos felâsife gelenek hermeneutic semantic hint upanişad mutezile ihvân-ı safa ilk neden iskenderiye okulu medinetü’l fâzıla hürriyet kölelik rönesans ütopya rethoric allah’ın kulu abdullah muhammed kur’ân endülüs ibn-i rüşd aristotales şeyh gâlip farâbi platon sokrat marcus aurelius galile mimar sinan kirkedard farabi ibn-i sina ibn-i hâldun kafka taşköprülüzâde gazâli musa cârullah şemseddin sâmi frasheri bergson enver paşa muhammed ikbal hayyam mehmet âkif yâkup cemil şems ibn-i haldun mevlâna ali şeriâti fuzulî ebu’l âlâ el maarrî ahmet mithat efendi cemil meriç nâmık kemal ahmed hamdi tanpınar kemal tahir yahya kemal cahid zarifoğlu dostoyevski tolstoy knut hamsun nietzsche oğuz atay gogol albert camus descartes herman hesse puşkin halil cibran kaşgarlı mahmut tevfik fikret cenap şehabettin neyzen tevfik motzart bach mahler tarkovski suç ve cezâ anna karenina madonna prag istanbul çocuk kalbi sn. petersburg soljenitsin marks kant heraklit hegel el-hamra endülüs kâmus u türkî redhouse wagner kâmus u okyanus lugat-i fransevî iliria shqip meydan larusse şakâyık-ı nûmâniye mevzuâtü’l ulûm abdülkadir merâgi ıtrî muhammed esed michelangelo van gogh cezanne rembrand monet hoca ali rıza ulysess gaze eleni karaindrou sezen aksu golha farid farjad osman hamdi