Telvin Hüsn-ü Hat Sahaf Şiir
Anasayfa > Adnan İslamoğulları > Bizim beyin kahyası…

Bizim beyin kahyası…


Bir Fransız köylüsü demiş ki:


“Şu akılsız kral biraz işini bilse pekâla bizim beyin kahyası olabilirdi…”


Köylünün hayal dünyası beyinin kahyasıyla başlayıp beyiyle bitiyor, beyinin kahyasının üzerinde bir tasavvuru yok garibimin…  Algı alanı bir çiftlikten ibâret bir zihnin ulaşabildiği zirve ancak beyinin kahyasının makamı, yani o koca çiftliği çekip çeviren bir kâbiliyet, güç ve otorite. Haksız da saylmaz…


Köylü de suçsuz, beyin kahyası da…


Tek suçlu var kral, işini bilmiyor, bilse köylünün beyinin çiftliğinde pekâla kahyalık yapabilir. Oysa o koskoca çiftliğe kahyalık yapabilecekken kral olarak ülkeyi idare ediyor.


Ülkesi adına kararlar veriyor, halkının geleceğini o düşünüyor. Halkının nasıl mutlu olabileceğine o karar veriyor, nerede, nasıl, ne için, ne uğruna, hangi yaşta ölmesi gerektiğine de o karar veriyor.


Ülkesinin dağlarında kendi askerlerinin canına kast edenleri silah bırakmaları hâlinde can emniyetlerini sağlayıp, sınır dışına çıkmalarına muvafakat edebileceğini söylüyor, o sınır dışına çıkacak olan dağdaki eşkiyanın kaç askerini, kaç öğretmenini, kaç bebeği, öldürdüğünü hiç düşünmüyor, çünkü düşünmesi gerektiğine inanmıyor, çünkü hesap vermesi gerekmiyor, çünkü hesap soranı yok, çünkü sigâya çekeni yok, adı üstünde kral o. 


Kendisi tahtında huzurla oturduğu halde, tahtına bir tasallut, iktidarına bir saldırı olmadığı halde dağdaki üş-beş eşkıya ile bir barış süreci başlatabiliyor. Barış sürecini başlatırken, “kiminle savaşıyordun ki?”  sorusunu kimseler sormadığı için, barış kelimesinin ne anlama geldiği de umurunda değil.. Barış  kelimesinin aslında tahtta bulunduğu on yıl içinde, kendi  ülkesinin dağlarında yuvalanmış katiller sürüsünün hakkından gelemediğinin itirafı olduğunun farkında değil, “ben sizin hakkınızdan gelemedim, gelin barış yapalım” demek olduğunun farkında değil, dağlardaki katiller sürüsünün bile bu barış sürecini şaşkınlıkla izlediğinin de farkında değil, ya da her şeyin farkında ve başka ülkelerdeki kral arkadaşlarının ricaları icabınca barış yapıyor ve bunu halkından saklıyor.


Ee ne de olsa kral bu, istediğiyle barış yapar, istediğiyle savaş yapar.


Kendi topraklarındaki egemenlik ve hükümranlık haklarına alenen tecâvüz eden,  hükümranlığını alenen paylaşmak isteyen ve bunun için de dağlardaki katillerine otuz  yıldır ölüm emirleri veren bir katil örgüt liderini ülkesinde hapislik adı altında misafir ediyor, o cinayet örgütünü hapisliğinden sevk ve idare etmesine mâni olmuyor, üstelik dağlardaki katillerin silah bırakıp ülkeden çıkmaları için o elebaşından medet umuyor, cezaevindeki örgüt elemanlarının açlık grevleriyle alâkalı olarak o örgüt liderinden tavasutta bulunmasını rica ediyor, kurmaylarının birisi çıkıyor ziyaretinden, diğeri giriyor içeriye, odasına televizyon konması talimatını bizzat veriyor, teröristlerin ve siyâsî uzantılarının rahat etmesi için bütün kanunî düzenlemeleri yapıyor. Kral bu ne yaparsa yeridir. Sonra da “ben illegal örgütle görüşmem” diyor.


Ne diyebilirsin ki? Adam kral, ne isterse onu yapar…


Peki, o beyin çiftliğinin kahyası, çiftliğe yönelik bir tasallut olsa ne yapardı?


Karşısındaki kuvvete göre bir plan yapar, bütün adamlarını toplar ve çiftliğini bu tasallutdan korur ve saldırganları da telef ederdi, en azından bunun için savaşırdı.


Ben o Fransız köylüsünün yalancısıyım, o böyle anlatıyor.


Ama kral bu, yaptığından sual olunamıyor.


* * * * *


“Bu kralın ülkesinden hiç mi vatansever yok?” diyeceksiniz haklı olarak.


Bir zamanlar olduğunu söylüyorlar. Onlar şimdilerde kralla aynı şehirde bir şatoya kapanmışlar, azgın  bir iştihâ ile kendi evlâtlarını  yemekle meşguller. Onların derdi şatolarına bir şey olmasın. O şatoda mutlu, mesut, huzurlu yaşasınlar. Kendilerine tâbi olmayanların başlarını yesinler. Oyunlar oynasınlar, eski seferberlik hikâyelerini anlatsınlar birbirlerine ve karşılıklı tatmin olsunlar. Bilge şato liderlerinin rakamlarla oynaşını izlesinler, kendi aralarında bunu da alay mevzuu yapsınlar ama kendi varlıkları için bilge şato liderlerinin koltuğunu da ne pahasına olursa olsun sağlamda tutsunlar. Çünkü o bilge şato liderleri olmasa kendileri de hiç olacaklar.


Kral ve yaptıkları onların umurunda değil…


O şatoda olan bitenin ya da olmayan bitmeyenin neticesi mi?


Teşbihte hata olmazmış, O Fransız köylüsü şöyle diyor:


“Zevkperestlerin mutfağına çuval çuval şeker taşıyan bir sürü öküz ve zevkperestler için hasta bir karaciğer, öküzler için kırılan bir bel…”





  


  







  













Yorumlar

Güvenlik Kodu

vahiy  insan  şehir  revelation  ahlâk  etik  ethica  nüzhet yalan estetik  metafizik  ebrah doğu  batı  fıtrat  creation  yaratılış  iyilik  kötülük  dürüstlük  eşref-i mahlûkat  kişilik  asâlet  cesâret  vefâ  sadâkat  ihânet  yalan  immoralist  mitoloji  belh’um adâl  aere perennius  antere  genetik  şuur  terbiye  muâşeret  muâşaka  muvâsalat  firâk  zarâfet  letâfet  ferâset  panteon   rolyef  fresk  heykel  portre  gravür   ideal  ülkü  ülkücü   kerbelâ  aşk keşke  cennet  cehennem  araf  âdem  havva  hâbil  kâbil  elma  haz  hayâ  hicap  gurur  hürriyet  adâlet  musâvat  agnostic  akıl  dacret  locig  analytical  antiq  aristokrasi  kûrûn-i vustâ  giyotin  hakikat  hikmet  paradox  dialectic  tenkit  stoa  akademia  logos  logos spermaticos  felâsife  gelenek  hermeneutic  semantic  hint  upanişad  mutezile  ihvân-ı safa  ilk neden   iskenderiye okulu  medinetü’l fâzıla   hürriyet  kölelik  rönesans  ütopya  rethoric allah’ın kulu abdullah muhammed  kur’ân  endülüs ibn-i rüşd  aristotales  şeyh gâlip  farâbi  platon  sokrat   marcus aurelius  galile  mimar sinan  kirkedard  farabi  ibn-i sina   ibn-i hâldun  kafka  taşköprülüzâde  gazâli  musa cârullah  şemseddin sâmi frasheri  bergson  enver paşa  muhammed ikbal  hayyam  mehmet âkif  yâkup cemil  şems  ibn-i haldun  mevlâna  ali şeriâti  fuzulî  ebu’l âlâ el maarrî  ahmet mithat efendi  cemil meriç  nâmık kemal  ahmed hamdi tanpınar  kemal tahir  yahya kemal  cahid zarifoğlu  dostoyevski  tolstoy  knut hamsun  nietzsche  oğuz atay gogol  albert camus  descartes  herman hesse  puşkin  halil cibran  kaşgarlı mahmut  tevfik fikret  cenap şehabettin  neyzen tevfik  motzart  bach  mahler  tarkovski  suç ve  cezâ   anna karenina  madonna  prag  istanbul  çocuk kalbi  sn. petersburg  soljenitsin  marks  kant  heraklit  hegel  el-hamra  endülüs  kâmus u türkî  redhouse  wagner  kâmus u okyanus  lugat-i fransevî  iliria shqip  meydan larusse  şakâyık-ı nûmâniye  mevzuâtü’l ulûm  abdülkadir merâgi  ıtrî  muhammed esed  michelangelo van gogh  cezanne  rembrand  monet  hoca ali rıza  ulysess gaze  eleni karaindrou  sezen aksu  golha  farid farjad  osman hamdi

Tasarım : ATS