Telvin Hüsn-ü Hat Sahaf Şiir
Anasayfa > Adnan İslamoğulları > O MASA!

O MASA!


Lozan anlaşmasının imzalandığı masa yıllar sonra Türkiye’ye hediye edildiğinde,  İslamcı basında “işte infaz masası” başlıkları atılmıştı ve bahse konu başlık merkez medya da “Lozan’a yapılan ayıp” olarak yorumlanmıştı.


Lozan bir Sevr  değildi elbette, fakat kıtaları ipekten bir şal gibi kesen mağrur,  mütehakkim ve muzaffer bir Türkiye imzası olmadığı da kesindi Lozan’ın.  Olur olmaz her hadiseyi bayrama çeviren yeni Türkiye, belki bu sebeple pek de kutlamak istemedi bu imzanın tarihini, geçiştirilen bir sönük tarih olarak kaldı hep Lozan.


Lozan’ı hukuken meşrû kılan en bâriz husus, Türkiye’nin karşısında savaştığı devletlerin olmasıydı. Harp meydanlarında karşı karşıya geldiği ve omuz omuza çarpıştığı muhataplardı bunların önemli kısmı. Neticeleri itibariyle her anlaşma gibi istenildiği kadar tartışılsın, o imza masasının meşrûiyetine bir gölge düşürmedi.


Ve harp meydanlarında savaştığımız muhataplarımızla barış imzaladığımız o masa bile Türkiye’nin burukluğu yüzünden bir teşhir alanı ve gurur sebebi bulamadı kendisine Türkiye’de.


* * * * *


Şimdi yeni protokeller imzalanıyor. Arsız bir ‘barış süreci’nden ve artık arsız bir ‘kalıcı barış’tan söz ediliyor.


Savaşı yapılmamış bir barış bu. Savaşı var sayılmış bir barış bu. Ya da savaşı kaybedilmiş kabul edilen kirli ve hain bir barış bu.


Dağlarda kancık pusularda son nefesini veren yirmili yaşlarındaki binlerce evlâdımızın kanına ihanet eden bir kirli barış bu.


Metro istasyonlarında, dolmuş duraklarında, okullarda, dershanelerde, otobüslerde parçalanarak ölen vatandaşlarımızın kanına ihanet eden bir kirli barış bu.


Bayrak direğine asılan öğretmenlerimizin kanına ihanet eden bir kirli barış bu.


* * * * * *


Lozan’da masanın etrafında devletler vardı.


Şimdilerde imzalanan protokollerin tarafları arasındaki tek devlet Türkiye. Muhatapları ise dağlarda yirmili yaşlardaki evlatlarımızı kancık pusularda şehit eden teröristler, otobüsün içinde yakılarak öldürülen Ayselîn ve Gaziantep’teki bombalamada paramparça edilerek öldürülen bebeğin katilleri  var.


Karakol baskınlarında ekin gibi biçilen evlatlarımızın, bayrak direğine asılan öğretmenlerimizin katilleri var masanın etrafında. Türkiye  bir devlet olarak bunlarla pazarlıklar yapıyor.


Kandil’e heyetler gönderiliyor TBMM tarafından, yakasında rozetini bile taşımaktan utanan TBBM’nin milletvekilleri Kandil’e  gönderiliyor, Karayılan ile aynı masada oturuyorlar ve bu kirli barışı konuşuyorlar, şeytânî bir tebessüm ile  objektiflere pozlar veriliyor, bu pozlara Türk medyasında övgüler yağdırılıyor.


Tıpkı, İmralı’daki bebek katiline övgüler yağdırabilmek için, açlık grevlerini önce organize edip, sonra da bir İmralı’nın bir çağrısı ile son verdirdikleri(!) gibi, örgütün bir yılı aşkındır elinde tuttuğu askerlerin, polislerin  ve  kaymakamın serbest bırakılmasına da devletin en tepelerinden “güzel bir jest” açıklamaları geliyor.


Devlet, İmralı’da verdiği meçhûllerin karşılığını yine İmralı’nın ‘iyi niyet gösterisi’ne dönüştürmek için  Kandil’den alıyor, bir yılı aşkındır ulaşamadığı askerlerini ve polislerini ve kaymakamını İmralı’nın himmetiyle almış olmaktan dolayı varlığını sorgulaması gerekirken, barış yolunda atılmış bir adım olarak pompalıyor. Barış yolunda atılmış bu kirli adım, adımlar hep İmralı’ya çıkıyor. Yani otuz yıldır Türkiye’de akan kanın  vanasını elinde tutan katile gidiyor bu kirli adımlar. Devlet  tek kol aralığı hizaya girmiş, uygun adım İmralı’ya gidiyor.


Lozan anlaşmasını içine sindiremeyen Türkiye, ‘İmralı-PKK-BDP şeytan üçgeni’ ile imzalanan protokollerin, yapılan anlaşmaların imzalandığı masayı, islâmcı, liberal ayırımı yapmaksızın kolayca sindirecek bir iktidara, muhalefete, medyaya, aydınlarına sahip bugün.


Bu protokollerin barış(!) anlaşmasına dönüştürülerek imzalanacağı masa, teşhir için yarınlarda en çok nereye yakışacak acaba?


Bu bir hak ve liyâkat meselesi ise eğer, bendenizin bir teklifi var:


Evvelâ masanın orijinali muhakkak Başbakan Erdoğan’ın çalışma odasında teşhir edilmelidir, hak ve liyakat onundur bu hususta.


Âhiren o masanın hâtıra imitasyonları yapılmalı ve numaralandırılarak 1. İmitasyonu muhakkak MİT Başkanının çalışma odasında teşhir edilmelidir.


Ve diğer imitasyon numaraları da on yıllık AKP iktidarlarında bakanlık, milletvekilliği, müsteşarlık yapmış bütün bürokratlara hediye edilmelidir ki çoluk çocukları ve yedi nesilleri kendileriyle gurur duysunlar.


Ve tabii o masanın %  52’ye tekâbül eden sayıda kopyası yapılarak, bu kopyalar AKP Genel Merkezi  önünde halka arz edilmelidir. On yıldır seçim sandıklarında gizlice veya alenen AKP’ye oy verenlerin yüzde kaçının o masayı alıp almayacağı da bir istatistik olarak kayıtlara geçme imkanı bulur böylelikle ve geleceğin tarih yazıcılarına da katkı sağlanmış olur.


Bizler mi?


Bizler, on yıllık AKP  iktidarına hiçbir seçimde bir tek bile oy vermediğimizi anlatacağız torunlarımıza.


Yetmez mi?!














  











  



Yorumlar

Güvenlik Kodu

vahiy  insan  şehir  revelation  ahlâk  etik  ethica  nüzhet yalan estetik  metafizik  ebrah doğu  batı  fıtrat  creation  yaratılış  iyilik  kötülük  dürüstlük  eşref-i mahlûkat  kişilik  asâlet  cesâret  vefâ  sadâkat  ihânet  yalan  immoralist  mitoloji  belh’um adâl  aere perennius  antere  genetik  şuur  terbiye  muâşeret  muâşaka  muvâsalat  firâk  zarâfet  letâfet  ferâset  panteon   rolyef  fresk  heykel  portre  gravür   ideal  ülkü  ülkücü   kerbelâ  aşk keşke  cennet  cehennem  araf  âdem  havva  hâbil  kâbil  elma  haz  hayâ  hicap  gurur  hürriyet  adâlet  musâvat  agnostic  akıl  dacret  locig  analytical  antiq  aristokrasi  kûrûn-i vustâ  giyotin  hakikat  hikmet  paradox  dialectic  tenkit  stoa  akademia  logos  logos spermaticos  felâsife  gelenek  hermeneutic  semantic  hint  upanişad  mutezile  ihvân-ı safa  ilk neden   iskenderiye okulu  medinetü’l fâzıla   hürriyet  kölelik  rönesans  ütopya  rethoric allah’ın kulu abdullah muhammed  kur’ân  endülüs ibn-i rüşd  aristotales  şeyh gâlip  farâbi  platon  sokrat   marcus aurelius  galile  mimar sinan  kirkedard  farabi  ibn-i sina   ibn-i hâldun  kafka  taşköprülüzâde  gazâli  musa cârullah  şemseddin sâmi frasheri  bergson  enver paşa  muhammed ikbal  hayyam  mehmet âkif  yâkup cemil  şems  ibn-i haldun  mevlâna  ali şeriâti  fuzulî  ebu’l âlâ el maarrî  ahmet mithat efendi  cemil meriç  nâmık kemal  ahmed hamdi tanpınar  kemal tahir  yahya kemal  cahid zarifoğlu  dostoyevski  tolstoy  knut hamsun  nietzsche  oğuz atay gogol  albert camus  descartes  herman hesse  puşkin  halil cibran  kaşgarlı mahmut  tevfik fikret  cenap şehabettin  neyzen tevfik  motzart  bach  mahler  tarkovski  suç ve  cezâ   anna karenina  madonna  prag  istanbul  çocuk kalbi  sn. petersburg  soljenitsin  marks  kant  heraklit  hegel  el-hamra  endülüs  kâmus u türkî  redhouse  wagner  kâmus u okyanus  lugat-i fransevî  iliria shqip  meydan larusse  şakâyık-ı nûmâniye  mevzuâtü’l ulûm  abdülkadir merâgi  ıtrî  muhammed esed  michelangelo van gogh  cezanne  rembrand  monet  hoca ali rıza  ulysess gaze  eleni karaindrou  sezen aksu  golha  farid farjad  osman hamdi

Tasarım : ATS