
“Çözüm” ve “Barış” dedikleri: Kardeşliğin sonu!..
Otuz yıllık terörün yapamadığını “çözüm” ve “barış” maskesiyle kendini gizleyen bir büyük projeksiyon gerçekleştiriyor ve “çözüm” ve “barış” gibi kavramlar ihânet salyaları akıtan ağızlara pelesenk edilerek, hayatın içinde bir sevk-i tabii âhengiyle yaşayan ve vatanı, ekmeği, suyu, bayrağı, gururu, acıyı, cepheyi paylaşan bir kardeşliğin sofrasına kan doğranıyor...
Bin yıldır birbirine kökenini sormayan bir kardeşliğin içine ‘etnik bir fitne’ ve ‘etnik düşmanlık’ ekiliyor. Ülkenin bir bölgesinde yuvalanan terör, siyâset mârifetiyle ‘etnik bir mayın’ olarak yurdun dört bir tarafına döşeniyor. Bin yıldır yan yana beşiklere doğan ve bin yıldır yan yana kabirlere defn’olan Türkler ve Kürtler arasındaki kardeşlik AKP iktidarı eliyle hukuken sona erdiriliyor.
Otuz yıldır kan döken ve bu kandan vampirler gibi beslenen başta İmralı cânisi ve PKK terör örgütüne, iktidar ve medya tarafından kendisiyle savaş yapılmış bir onurlu düşman muamelesi yapılıyor ve kendisine onurlu düşman muâmelesi yapılan bu PKK’lı katillerin, ellerinden şehitlerimizin kanları damlayan ve silahlarında on binlerce insanımızın katlinin balistik izlerini taşıyan PKK’lı kan emicilerin ülke dışına çıkmasına yine iktidar ve onun ‘âkil adamları’ (!) mârifetiyle nezâret edileceği garantisi veriliyor.
Baştan aşağı alenî veya zımnî tehditlerle dolu ‘İmralı mektubu’nun içinden yine iktidar ve Pravdaları aracılığıyla ‘barış güvercinleri’ çıkarılarak, kullanılmış bir alt bezi kadar kıymet-i harbiyesi olmayan sarı-kırmızı-yeşil paçavraların arasında Diyarbakır meydanında uçuruluyor.
Cinâyetler tecvîz ediliyor ve teröre icâzet veriliyor. Dökülen kanların hesabı yine kanı dökülenlere ciro ediliyor. Ellerindeki kanı temizlemek için iktidar tarafından katillere ibrik ve havlu tutuluyor.
Bin yıldır iç içe yaşayanlar, yarınlarda karşı karşıya getirilmek üzere ‘eşitlik’ adı altında bugün yan yana getiriliyor.
PKK’nın ve sempatizanlarının bu küstahlık ve şımarıklığının yarın bu ülkeye ne bedeller ödetebileceğinin ince hesaplarını yapanlar, üniversitelerde, sokaklarda nelere sebep olacağını tecrübeleriyle(!) bilenler, bir yandan ceset torbası stoklayadursunlar, ‘bu ülke’ nin çocuklarının içine sokulan ‘etnik fitne’ her geçen gün sulanıyor, boy veriyor, serpiliyor ve yayılıyor.
Başbakanın ve bakanlarının ağzından çıkan her cümle, savcılar için dâvâ konusu iken susan savcıların, AKP içinde hâlâ varlığını sürdüren, torunlarına bir ihânet projesinin kadrosunda ‘milliyetçi piyonlar’ ve ‘milliyetçi dolgu maddeleri’ olarak çekilen fotoğraflarını miras olarak bırakacak olan milliyetçi milletvekillerinin ve bir tek istifaya örnek teşkil etmeyen Türk bürokrasisinin durumu ise, “Şeytanı lânetle evlâdım” diyen papaza, ölmek üzere olan adamın, “gideceğim yer belli olmadan kimse hakkında konuşmak istemiyorum” demesine benziyor.
Zihni, ‘Hilâfetin kaldırılması’ ve ‘Şapka Kanunu’nun çıkarıldığı yıllara dair Türkiye Cumhuriyeti düşmanlığından kurtulamayan ve bu düşmanlığı nesilden nesile aktaran İslâmcı geleneğin nevzuhur Kürtçülerinden İslâmcı bir başörtülü yazarın, hızını alamayıp son olarak Türk bayrağına gözünü dikmesi ise tüy dikmekten başkaca izahı olmayan bir câhillik, bir aymazlık, bir entelektüel snobluk ve bütün bunlar değilse eğer psikolojik harbin kiralık kalemliğinden ibâret bir sicil olarak kazınıyor hâfızalara.
Peki, keser döner sap döner mi?
Neden olmasın?!
vahiy insan şehir revelation ahlâk etik ethica nüzhet yalan estetik metafizik ebrah doğu batı fıtrat creation yaratılış iyilik kötülük dürüstlük eşref-i mahlûkat kişilik asâlet cesâret vefâ sadâkat ihânet yalan immoralist mitoloji belh’um adâl aere perennius antere genetik şuur terbiye muâşeret muâşaka muvâsalat firâk zarâfet letâfet ferâset panteon rolyef fresk heykel portre gravür ideal ülkü ülkücü kerbelâ aşk keşke cennet cehennem araf âdem havva hâbil kâbil elma haz hayâ hicap gurur hürriyet adâlet musâvat agnostic akıl dacret locig analytical antiq aristokrasi kûrûn-i vustâ giyotin hakikat hikmet paradox dialectic tenkit stoa akademia logos logos spermaticos felâsife gelenek hermeneutic semantic hint upanişad mutezile ihvân-ı safa ilk neden iskenderiye okulu medinetü’l fâzıla hürriyet kölelik rönesans ütopya rethoric allah’ın kulu abdullah muhammed kur’ân endülüs ibn-i rüşd aristotales şeyh gâlip farâbi platon sokrat marcus aurelius galile mimar sinan kirkedard farabi ibn-i sina ibn-i hâldun kafka taşköprülüzâde gazâli musa cârullah şemseddin sâmi frasheri bergson enver paşa muhammed ikbal hayyam mehmet âkif yâkup cemil şems ibn-i haldun mevlâna ali şeriâti fuzulî ebu’l âlâ el maarrî ahmet mithat efendi cemil meriç nâmık kemal ahmed hamdi tanpınar kemal tahir yahya kemal cahid zarifoğlu dostoyevski tolstoy knut hamsun nietzsche oğuz atay gogol albert camus descartes herman hesse puşkin halil cibran kaşgarlı mahmut tevfik fikret cenap şehabettin neyzen tevfik motzart bach mahler tarkovski suç ve cezâ anna karenina madonna prag istanbul çocuk kalbi sn. petersburg soljenitsin marks kant heraklit hegel el-hamra endülüs kâmus u türkî redhouse wagner kâmus u okyanus lugat-i fransevî iliria shqip meydan larusse şakâyık-ı nûmâniye mevzuâtü’l ulûm abdülkadir merâgi ıtrî muhammed esed michelangelo van gogh cezanne rembrand monet hoca ali rıza ulysess gaze eleni karaindrou sezen aksu golha farid farjad osman hamdi