“Albayrak” kavramı hiçbir ismin yanında bu kadar sakil durmamıştı…
Eskiler ‘vâ-esefâ’ derdi, yazıklar olsun...
‘Siyasî Îslâm’ sonuna yerleştirilen ‘cılık’ ekinde olduğu gibi iğreti, sakil, sakim ve savruk bir siyâsî yolcuğun sonuna doğru yaklaşırken, ‘siyâsî islâmcılar’ da fert be fert eteklerindeki taşları pervâsızca ve fütursuzca döküyorlar.
İşgâl edilmiş İstanbul’un, elden çıkmış devlet-i âliye topraklarının, yani yıkılan Osmanlının çatırtıları arasından çıkan hasbî münevver seslerinin bir sâdâsını bile tedâi ettirmekten âciz, bırakınız Osmanlıyı Cumhuriyet döneminin Kemâl Tahir, Nureddin Topçu, Cemil Meriç gibi münzevî münevverlerimizin tefekküründen bir behre olsun nasib-dâr olmamış, İslâm deyince akıllarına yalnızca ve yalnızca ‘siyâsî iktidar’ gelen, on yıldır doymak bilmeyen bir iştihâ ile telezzüz ettikleri, cezbesine ve şehvetine kapıldıkları ‘siyâsî iktidar’ın kendilerine vahyi, peygamberi, onun ahlâkını, bin beş yüz yılık İslam düşünce ve felsefe birikimini, İslâm adâlet ve ahlâkını unutturduğu bu kadrolar, yazarıyla, akademisyeniyle, gazetecisiyle, politikacısıyla her geçen gün şirâzeden çıkıyorlar.
Gün geçmiyor ki, bir veya birkaçından bir yazı sâdır olmasın, bir demeç düşmesin ortalığa. Her birisi ayrı köşeden, her birisi ayrı makamdan, her birisi ayrı telden uzun yıllarca içlerinde, hafızalarında biriktirdikleri Cumhuriyet, Atatürk ve Kemalizm düşmanlığı adı altında ‘bu ülke’ye dâir gâh ihânet, gâh hamâkat, gâh zehir kusmasınlar.
Fikrî derinlikten uzak, tefekkür zahmetinden mahrum, lisan şuurundan yoksun, literatür bilgisinden bî-haber, malûmatfuruş, sathî, tribün holiganlarının psikolojik travmalarına benzer bir halet-i ruhiye ve solgandan ibâret bir ‘İslâmcılık’ oyunu oynayan bu çocukların kimisi, “PKK devrimci halk savaşı yaparken…” diye başlıyor yazısına, kimisi “Sürecin bu hale gelmesinde PKK’nın elindeki silah etkili olmuştur” der…
Bunların en çalakalem, en ceffel kalemlerinden birisinin mürekkebi, düştüğü sütundan nifak saçıyor son zamanlarda.
“Ermenilere soykırım derecesinde fenâlıklar yapan” diye kendi milletini tanımlayan, 24 Nisan’ı ‘vahşet’ olarak kayıt düşen, Müslümanların Ermenileri hunharca katlettiğini söyleyen bu acar kalem hızını alamıyor, vites büyüterek bu ülkenin düşmanlarının ekmeklerine yağ sürmeye devam ediyor.
Tebaası oldukları devlete isyan eden, isyan ederken binlerce mâsum sivili katleden Ermeni çetecilerinin bitmek bilmeyen cinâyetlerine karşı Osmanlı devletinin ‘tehcir’ uygulaması sırasındaki can kayıplarını “soykırım derecesinde hunharca cinâyet” olarak gören bu zavallı kafanın diaspora Ermenilerinden tek farkı Ermeni olmaması. Her ikisinin de muharrik noktası ‘Türk fobisi’. İki tane koyunu gütmekten âciz bu çocuk ve bu çocuk gibilerinin, yüz binlerce insanı o şartlarda tehcir edebilme kabiliyetine sahip bir devleti anlamaları da mümkün değil.
Küp içindekini sızdırıyor, içinde yalnızca cumhuriyet düşmanlığı ve Türk fobisi bulunan bu küpün ve bu küplerin ‘açılım süreci’ denen bu ‘utanç süreci’nde gemi azıya almaları mânidâr. Milletin paçalarına savlet edebilecek kadar şımarmaları, siyâsî iktidardan aldıkları güçten ibâret.
Bahse konu şımarıklık bu çocuğu Nazilerle Reyhanlı halkını aynı kefede tarttıracak kadar küstahlaştırabiliyor. “Reyhanlı’da Suriyeli mültecilere yapılan zulüm tam bir Neo-Nazi dehşeti” dedirtecek kadar zıvanadan çıkma hâli bu. Üzerine tüğ diktiği yer ise yine bir Ermeni komplimanı; “Bu insanlar maazallah Ermeni olsaydı acaba ne yapardık! Reyhanlı onlara ne yapardı!”. Ermeni olsalardı eğer, Reyhanlı halkı onları muhtemelen “Naziler gibi fırınlarda yakardı” diyor.
Bu nasıl bir yabancılaşma hâlidir, bu nasıl bir düşmanlaşma hâlidir, bu nasıl bir işbirlikçilik hâlidir, bu nasıl bir hamakat hâlidir, bu nasıl bir gaflet hâlidir, bu nasıl bir tehevvür hâlidir ki izahı kâbil değildir!..
Kendi vatanında bombalı eylem yapılacak, eylemde 52 kendi vatandaşın ölecek ve arkasından ipe sapa gelmez bir hamle ile bombalı eylemi karartacak, gölgede bırakacak, gizleyecek bir açıklama ile gündeme oturacaksın. Bunun hangi dinin ahlâkı ile istinâdı var; biz yalnızca İslam ahlâkıyla bir istinâdının olmadığını biliyoruz.
Sancaktar diye isimlendirilen bir derginin Youtube’ta yayınlanan bir videosunda kepâzeliğin zirvesine çıkan bu kafanın içindeki ‘siyâsî İslâmcılığın’ o videodaki gibi absürd bir komedi ile bitmesi trajik aslında.
‘Siyâsî islâmcılar’ bir medeniyetin, bir medeniyet fikrinin değil, kırk yıllık trajedinin çocukları.
vahiy insan şehir revelation ahlâk etik ethica nüzhet yalan estetik metafizik ebrah doğu batı fıtrat creation yaratılış iyilik kötülük dürüstlük eşref-i mahlûkat kişilik asâlet cesâret vefâ sadâkat ihânet yalan immoralist mitoloji belh’um adâl aere perennius antere genetik şuur terbiye muâşeret muâşaka muvâsalat firâk zarâfet letâfet ferâset panteon rolyef fresk heykel portre gravür ideal ülkü ülkücü kerbelâ aşk keşke cennet cehennem araf âdem havva hâbil kâbil elma haz hayâ hicap gurur hürriyet adâlet musâvat agnostic akıl dacret locig analytical antiq aristokrasi kûrûn-i vustâ giyotin hakikat hikmet paradox dialectic tenkit stoa akademia logos logos spermaticos felâsife gelenek hermeneutic semantic hint upanişad mutezile ihvân-ı safa ilk neden iskenderiye okulu medinetü’l fâzıla hürriyet kölelik rönesans ütopya rethoric allah’ın kulu abdullah muhammed kur’ân endülüs ibn-i rüşd aristotales şeyh gâlip farâbi platon sokrat marcus aurelius galile mimar sinan kirkedard farabi ibn-i sina ibn-i hâldun kafka taşköprülüzâde gazâli musa cârullah şemseddin sâmi frasheri bergson enver paşa muhammed ikbal hayyam mehmet âkif yâkup cemil şems ibn-i haldun mevlâna ali şeriâti fuzulî ebu’l âlâ el maarrî ahmet mithat efendi cemil meriç nâmık kemal ahmed hamdi tanpınar kemal tahir yahya kemal cahid zarifoğlu dostoyevski tolstoy knut hamsun nietzsche oğuz atay gogol albert camus descartes herman hesse puşkin halil cibran kaşgarlı mahmut tevfik fikret cenap şehabettin neyzen tevfik motzart bach mahler tarkovski suç ve cezâ anna karenina madonna prag istanbul çocuk kalbi sn. petersburg soljenitsin marks kant heraklit hegel el-hamra endülüs kâmus u türkî redhouse wagner kâmus u okyanus lugat-i fransevî iliria shqip meydan larusse şakâyık-ı nûmâniye mevzuâtü’l ulûm abdülkadir merâgi ıtrî muhammed esed michelangelo van gogh cezanne rembrand monet hoca ali rıza ulysess gaze eleni karaindrou sezen aksu golha farid farjad osman hamdi