Telvin Hüsn-ü Hat Sahaf Şiir
Anasayfa > Adnan İslamoğulları > Hikmet-i hükümete ahlâk cüppesi giydirmek..

Hikmet-i hükümete ahlâk cüppesi giydirmek..


Siyaset adamı iki ahlâkî tercih ile karşı karşıya, ‘inanç ahlâkı’ veya  ‘mes’uliyet ahlâkı’, ya inançlarına boyun eğecek, hareketlerinin neticelerine aldırmayacak, kimseyi dikkate almayacak, yahut kendini yaptıklarından sorumlu tutacak bahanelere başvurmayacaktır.


Siyaset adamı ‘inanç ahlâkı’yla inançlarına boyun eğdiğinde, içine doğduğu sosyolojik yapı, yetiştiği fikir dünyası, rol modelleri, ideolojik mensubiyeti hepsi hükümet etme uslûbuna yön verecek ve kimseyi dikkate almayacak, yapıp ettiklerinin neticelerini tartışmayı bile bir tenezzül meselesi olarak telâkkî edecektir.


‘İnanç ahlâkı’nın siyâset adamındaki  ‘ölümcül yan tesiri’ güven zehirlenmesidir.


‘Mes’uliyet ahlâkı’yla kendini yapıp ettiklerinden sorumlu tuttuğunda ise, tenkide açık olacak, kendi inandıklarına inanmayanların da endişelerini, korkularını, mağduriyetlerini, hayat tarzlarını, kültürlerini anlamaya çalışacak, uygulamalarına karşı oluşan farklı tepkilerin meşrûiyeti üzerinde en azından düşünecek, “ya haklıysa?” sorusunun bir tâviz değil, hakikati anlama cehdi olduğunu bilecek ve kendisinin de yanılma ihtimâlini diri tutacaktır.


Hiç şüphesiz ‘mesuliyet ahlâkı’yla ‘hikmet-i hükümet’ zordur, ‘dar kapı’dır.


Hele ki seçim sandığının kendisine ‘hakem düdüğü’ kadar tartışmasız bir yetki verdiğini düşünen, bu yetkiyi ‘racon uslûbu’yla kullanan siyâset adamı için muhâldir. Çünkü onun için iktidar demek oy oranı demektir ve o oy oranının kendi hânesine yazılmayan kısmı artık ‘yok hükmünde’dir, yok varsayılan kitlenin en az kendisine yetki veren kitle kadar olması hiç bir şeyi değiştirmeyecektir.


Burada kaybolan en hayâtî değer ‘adâlet’tir, herkes için adâlet.


Siyâset adamı ‘inanç ahlâkı’yla hükümet ederken herkes için ‘adâlet’ değil, kendi adâleti için ‘itaat’ ister, çünkü inanıyordur ve inandıklarından hiçbir şüphesi yoktur, bunun ancak bir peygamber misyonu olabileceğini düşünemez, çünkü zaten düşünmüyordur.


Ne insanı ‘eşref-i mahlûkat’ olarak tavsif eden Kur’ân öğüdü, ne de kestiği kurban etini dağıtırken bir parça da gayrı müslim komşusuna vermediği için kızı Fâtıma’yı ikâz eden Peygamber metodu ‘inanç ahlâkı’yla hükümet eden siyâset adamının ‘hikmet-i hükümeti’ne ‘ahlâk cüppesi’ giydirmesi hususunda kılavuzluk etmez, çünkü ‘mizan fikri’ artık zihninin çok gerilerinde kalmıştır, zihnine hâkim olan tek şey iktidardır.


‘İnanç ahlâkı’ ve ‘mesuliyet ahlâkı’ arasındaki tercih, seküler siyâset için ‘dar kapı’ olduğu gibi, siyâseti dinî değerler üzerine inşâ edenler için ve hatta bilhassa onlar için olmazsa olmaz bir tercih olmalıdır, çünkü siyâsetlerini ve hikmet-i hükümetlerini yasladıkları dinin en hayâti değeri ‘adâlet’tir, fakir, zengin, genç, yaşlı, kimsesiz, asker, sivil, dindar, dinsiz, ayyaş, müfrit, mutedil, dost, düşman, virânede olan ve kâşânede olan için,  ‘herkes için adâlet’.


İşte tam bu noktada ‘İslâmcı siyâset’(ne demekse?) rüştünü ispatlayabilmekten fersah fersah uzaklaşmış, adâletten adâletsizliğe tenzil etmiş ve kendinden öncekilerle benzeşerek aslında siyâset adamı için miheng taşının İslâmcı(kavramın sakilliği ayrı bir tartışma konusudur) ‘hikmet-i hükümet’ ya da ‘seküler devlet anlayışı’ değil, yalnızca ‘adâlet’ olduğu bütün açıklığı ile tebârüz etmiştir.


Kötü tecrübelerin asıl faturasını siyâsî partiler, liderleri veya kadroları değil, temsil ettikleri değerler sistemi ödemektedir.


Dolayısıyla İslâmcı bir siyâsî iktidârın tüm kalıcı ve ağır faturasını da hiç hak etmediği halde İslâmî değerler silsilesi ödemektedir, üstelik gelecek adına.


Kıtaların iskeleti kadar kadîm Mısır’da ve İslâm düşünce tarihinin önemli sıklet merkezlerinden Suriye’de, Irak’ta ve tabii bin yıllık İslâm toprağı Türkiye’de olanların kendini sorgulama geleneğinin yokluğuna rağmen bu perspektifte bir daha değerlendirilmesi gerekmektedir…


Önümüzde büyüyen iki tercih, yalnızca ‘İslâm, insan, medeniyet ve millet’ üzerinden tefekkür ederek, ‘İslâmcı’ kavramının sakilliğinden kurtulmak ve ‘siyasal  İslâm’ın yakın bir zamanda gireceği ‘abesler mezarlığı’ndan tekrar ‘hikmet’ ve ‘irfânın’ doğması için dua ve cehd etmek ya da hakikatlerin önünde ‘perdedâr’ olmaya devam etmek?!


Hangisi?


  

Yorumlar

Güvenlik Kodu

vahiy  insan  şehir  revelation  ahlâk  etik  ethica  nüzhet yalan estetik  metafizik  ebrah doğu  batı  fıtrat  creation  yaratılış  iyilik  kötülük  dürüstlük  eşref-i mahlûkat  kişilik  asâlet  cesâret  vefâ  sadâkat  ihânet  yalan  immoralist  mitoloji  belh’um adâl  aere perennius  antere  genetik  şuur  terbiye  muâşeret  muâşaka  muvâsalat  firâk  zarâfet  letâfet  ferâset  panteon   rolyef  fresk  heykel  portre  gravür   ideal  ülkü  ülkücü   kerbelâ  aşk keşke  cennet  cehennem  araf  âdem  havva  hâbil  kâbil  elma  haz  hayâ  hicap  gurur  hürriyet  adâlet  musâvat  agnostic  akıl  dacret  locig  analytical  antiq  aristokrasi  kûrûn-i vustâ  giyotin  hakikat  hikmet  paradox  dialectic  tenkit  stoa  akademia  logos  logos spermaticos  felâsife  gelenek  hermeneutic  semantic  hint  upanişad  mutezile  ihvân-ı safa  ilk neden   iskenderiye okulu  medinetü’l fâzıla   hürriyet  kölelik  rönesans  ütopya  rethoric allah’ın kulu abdullah muhammed  kur’ân  endülüs ibn-i rüşd  aristotales  şeyh gâlip  farâbi  platon  sokrat   marcus aurelius  galile  mimar sinan  kirkedard  farabi  ibn-i sina   ibn-i hâldun  kafka  taşköprülüzâde  gazâli  musa cârullah  şemseddin sâmi frasheri  bergson  enver paşa  muhammed ikbal  hayyam  mehmet âkif  yâkup cemil  şems  ibn-i haldun  mevlâna  ali şeriâti  fuzulî  ebu’l âlâ el maarrî  ahmet mithat efendi  cemil meriç  nâmık kemal  ahmed hamdi tanpınar  kemal tahir  yahya kemal  cahid zarifoğlu  dostoyevski  tolstoy  knut hamsun  nietzsche  oğuz atay gogol  albert camus  descartes  herman hesse  puşkin  halil cibran  kaşgarlı mahmut  tevfik fikret  cenap şehabettin  neyzen tevfik  motzart  bach  mahler  tarkovski  suç ve  cezâ   anna karenina  madonna  prag  istanbul  çocuk kalbi  sn. petersburg  soljenitsin  marks  kant  heraklit  hegel  el-hamra  endülüs  kâmus u türkî  redhouse  wagner  kâmus u okyanus  lugat-i fransevî  iliria shqip  meydan larusse  şakâyık-ı nûmâniye  mevzuâtü’l ulûm  abdülkadir merâgi  ıtrî  muhammed esed  michelangelo van gogh  cezanne  rembrand  monet  hoca ali rıza  ulysess gaze  eleni karaindrou  sezen aksu  golha  farid farjad  osman hamdi

Tasarım : ATS